1. Anasayfa
  2. Uncategorized

Rum Süresi 22. Ayet Bize Diyor ki…..


Göklerin ve yerin yaratılması, dillerinizin ve renklerinizin farklı olması da O’nun (varlığının ve kudretinin) delillerindendir. Şüphesiz bunda bilenler için elbette ibretler vardır (Rum Suresi 22. ayet)

Kur’an kelimesinin tercih edilen en önemli anlamı “okumak br. İnsanlığa yapılan bu son çağının “okumak” kelimesi ile özdeşleştirilmesi elbette ki anlamlıdır. Her halde bu, Kur’an’ın en önemli özelliğinin, insanı öncelikle kendi ayetlerini okumaya davet etmiş olmasıdır. Bununla Kur’an, insana adeta “Beni okuyun, ben okunmak için yarışın” mesajını vermektedir. Ancak son ilahi çağının bu şekilde isimlendinilmesinin daha külli bir anlamı olduğunu söylemek de mümkündür. O da, bütün evrende sergilenen kozmik / kevni ayetleri okumaya ve düşünmeye muhataplannı davet etmiş olmasıdır. Dolayısı ile hem kalami ifadeler olan kendi ayetlerini hem de doğal/kozmik ayetleri okumaya davet etmek, Kur’an’ın en önemli tezlerinden birini oluşturmaktadır.

Yukarıda mealini verdiğimiz ayet de, bir dizi kozmik / kevni delile atıfta bulunulan bir bağlamda gelmektedir. Burada Allah’ın mutlak kudretine ve ilmine işaret eden hem kainatta hem de insanın kendi bünyesindeki ayetlere yer verilmektedir.

Önce bütün insanlığın aslının toprak olduğu ifade edilir. Toprağın önce insana dönüşmesi, insanın da sayısız bireyler halinde yeryüzüne dağılması bir ayet olarak orta ya konulur ve bu konuda bizler düşünmeye çağrılırız. Araya aile bağlamında insanın erkeğiyle kadınıyla aynı cinsten, aynı özden yaratılması, Allah’ın ilmine ve kudretine işaret eden kanıtlardan bir diğeri olarak girer. Sonra insanlık dünyası, lisan ve renk farklılıkları ile üzerinde düşünülmesi gereken diğer bir ibret sahnesi olarak dikkatlerimize sunulur.

Burada bizi esas ilgilendiren konu, dil ve renk farklılıklarının Allah’a götüren ayetlerden olmasıdır. Bilindiği gibi, insanların lisan ve renkleri, etnik kimliklerinin dikkat çeken en önemli özelliklerindendir. Farklı dil, farklı kültür demektir. Çünkü dil, insanın kültür dünyasını ortaya koyar, Siyah, beyaz, san renklerden olmak da, insanın doğal özelliklerindendir. Ancak renk farklığı sadece insanlara mahsus bir durum değildir. Allah’ın kudretinin bir işareti olarak bu tür biyolojik farklıklar, tabiatta, bitkiler ve hayvanlar aleminde hatta dağlarda bile gözlenebilir, 

Ayette dikkati çeken husus, göklerin ve yerin yaratılması ile insanlığın binlerce dil ve ırk farklılığına sahip olmasının peş peşe zikredilmesidir. Muhtemelen bu, insanın dil ve ırk farklılığının, evrenin yaratması kadar üzerinde düşünmeye değer ve ilahi sırlarla dolu bir konu olduğuna işaret etmektedir.

Bu ayette, insanlığın farklı ırklardan meydana gelmesinin kelami boyutuna işaret edilmektedir. Hucurat Suresi 13. ayetinde ise, bu farklılaşmanın, insanlar arası ilişkilerde önemli olan tanışma gibi toplumsal bir boyutuna dikkat çekilmektedir.

Ele aldığımız ayet, esas itibarıyla Yüce Allah’ın azamet ve kudretini insana tanıtmayı hedeflemektedir. Ancak burada renk ve dil farklılığının veya ırk farklılığının, insanın kendi elinde ve iradesinde olan bir şey olmadığı, dolayısı ile bu konuda ayrımcılığa gitmenin veya bir ırktan olanların kendilerini üstün görme, diğerlerini ise küçümseme ve tahkir etmelerinin bir sapma olduğuna da işaret edilmektedir. Çünkü insan belirli bir ırkın mensubu olarak dünyaya gelmektedir.

Dolayısı ile dili, rengi ve kültürü de buna göre şekillenmektedir. Böylece Kur’an, bir ırktan olmanın “değerlilik” ve “üstünlük” vesilesi olamayacağını bizlere bildirmektedir. İnsan doğduğunda ne seçilmiş üstün biri, ne de günahkar bir kişidir. Aksine, bölgesi, ülkesi, kıtası, coğrafyası neresi olursa olsun ve hangi millete mensup bulunursa bulunsun, değerli bir varlık olarak dünyaya ayak basmaktadır. Dolayısı ile hangi ırka mensup olursa olsun, bütün insanlar aynı insani özellik ve değere sahiptirler. Şu ırka mensup, bu kıtaya ait insanların ikinci dereceden, diğerlerinin ise üstün insan, daha az veya daha çok insanlık değerine sahip olmaları diye bir şey söz konusu değildir.

Irktan kaynaklanan farklılaşmalar, Allah’a götüren ayet ve semboller olduğundan, saygı ile karşılanmalı ve itina ile korunmalıdır. Çünkü bunlar da Allah’a götüren diğer ayetler gibi bir ayettir.

Dolayısı ile bir milletin, bir ırkın asimile edilmesi, Allah’a götüren bir ayetin yok edilmesi anlamına gelmektedir. Yine insanın farkı ırklarda yaratılması, ayetin geldiği sibak sıyakta beyan edilen erkekli kadını olması, gece uyuması, gündüz çalışması, şimşek çakması, yağmur yağması kadar doğal karşılanması gereken olgulardandır. Bunlar ortadan kaldırmaya yönelik teşebbüsler, nasıl ki gerçekleştirilmesi mümkün olmayan ve Sünnetullah‘a müdahale anlamına geliyorsa, bir ırkın tasfiye edilmeye çalışılması da insan hayatında ki doğal işleyişe müdahale anlamını taşımaktadır.

Irk taassubu, tarih boyunca çoğunlukla insanın hemcinsini horlaması ve dışlamasına neden olmuştur. Hatta bunun da ötesinde zulüm, haksızlık, sömürü ve sayı sız insanın ölmesinin sebebini oluşturmuştur.

Ancak görüldüğü gibi, Kur’an bu farklılaşmayı, haksızlığın bir gerekçesi olmaktan çıkarmıştır. Aksine farklı ırktan bulunmasını Allah’a götüren alametler şeklinde değerlendirerek konuya pozitif bir anlam yüklemiştir. Böylece ırk konusundaki ön yargılan ve yanlış telakkileri tashih etmeye çalışmıştır.

Yine belirtmek gerekir ki. Kur’an, insanları; mümin-kafir ayırımına tabi tutmadan, insanlık ortak paydasında buluştuklarını haber verir ve bu hususu tekrarlar. Elbette ki bu tekrarlar, sonradan oluşacak ayrılık, ötekileştirme ve düşmanlık eğilimlerini izale etmek ve insana aslını ve ortak kökenini hatırlatmayı amaçlar. İslam ortak paydası Müslüman kardeşliği şüphesiz ki önemlidir. Ancak bu, insanın, insanlık ortak paydası insanın kardeşliğini unutmasna sebep olmamalıdır.

İnsandaki nefsani ve şeytani dürtüler, bölünmeyi, parçalanmayı, dışlamayı ve ötekileştirmeyi tetiklerken, Kur’an’ın metodu dama en geniş katılımlı birliği ve beraberliği sağlamaktadır İnsanlık, aynı cevher ve özden yaratıldığına göre, sonradan meydana gelen farklılaşmaların bir tefrika ve husumet unsuru haline getirilmesi doğru değildir, İşte bu ve benzeri ilkeleriyle İslam, insanlık çapında yeni bir söylem geliştirmiş ve esas olanın insanın doğuştan getirdiği şekli biyolojik özellikleri değil, kendi iradesiyle kazandığı manevi olgunlaşma olduğunu beyan etmiştir.

Hz. Peygamber de uygulamalarıyla bunu göstermiştir. Nitekim Veda Hutbesinde insanlığa şu çağrıyı yapmıştır.

Ey insanlar… Sizin rabbiniz birdir. Babanız da birdir. Haberiniz olsun ki Takva dışında hiçbir Arabın Arap olmayana, hiçbir Arap olmayanın da Arap olana, hiçbir siyahın beyaza, hiçbir beyazın da siyaha karşı bir üstünlüğü  yoktur. Şuphesiz ki ilahi huzurda en değeriniz en muttaki olanınızdır

Doç. Dr. İbrahim Hilmi (Karslı Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi)

Kaynak: Diyanet Aylık Dergisi / Şubat 2010 / bkz: 46-47

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir