Anne babasının varlığını yük olarak görüp de; onlara sırtını dönüp dış kapının dış mandalı olarak görenlere yazıklar olsun
Ey ihtiyar annesi ya da babası, akrabasından veyahut iman kardeşlerinden iş yapamaz halde, aciz, kör, hasta bir şahıs bulunan gafil! Şu ayet-i kerimeye dikkat et, bak nasıl tek bir ayet, beş tabakada ayrı ayrı bakışları ihtiyar anne babaya şefkate çeviriyor. Evet, dünyada en yüksek hakikat, anne babaların evlatlarına karşı şefkatidir.
Ve en yüce hukuk da bu şefkatlerine karşılık hak ettikleri hürmettir. Çünkü onlar, tam bir lezzet duyarak hayatlarını evlatları için feda ve sarf ediyorlar. Öyleyse insanlığını kaybetmemiş ve canavara dönüşmemiş her insan, o muhterem sadık, fedakar dostlara halis bir şekilde hürmet ve samimi hizmet etmeli, rızalarını kazanmalı ve kalplerini hoşnut tutmalıdır.
Amca ve hala baba hükmünde; teyze ve dayı ise anne hükmündedir.
İşte o mübarek ihtiyarların varlığını külfet sayıp, onlardan rahatsızlık duyarak ölümlerini arzu etmek ne kadar vicdansızlık, ne kadar alçaklıktır bil, ayıl! Evet hayatını senin için feda edenin hayatının bitmesini arzulamak ne kadar çirkin bir zulüm, nasıl bir vicdansızlıktır anla!
Ey geçim derdine düşmüş insan! Bil ki senin evinde bereket direği, rahmet vesilesi ve musibetleri evinden uzak tutan; varlıklarını külfet sayıp hoşlanmadığın o ihtiyar veya kör akrabandır. Sakın ‘gelirim dar, idare edemiyorum’ deme. Çünkü onların sayesinde gelen bereket olmasaydı, elbette geçim sıkıntısı daha fazla olacaktı. Bu hakikati benden işit ve inan! Bunun pek kesin delillerini biliyorum, seni de inandırabilirim. Fakat uzatmamak için kısa kesiyorum.
Şu sözüme kanaat et. Yemin ederim, bu hakikat kesindir. Hatta nefsim ve şeytanım da bunun karşısında teslim olmuş. Nefsimin inadını kıran ve şeytanımı susturan bu hakikat sana kanaat vermeli…
Evet kainatın şahitliğiyle, sonsuz derecede Rahman, Rahim, Latif ve Kerim olan, celal ve ikram sahibi Halık, çocukları dünyaya gönderdiği vakit arkalarından rızıklarını gayet hoş bir surette gönderip memeler musluğundan ağızlarına akıttığı gibi. Hak katında çocuk hükmünde olan, merhamete çocuklardan daha layık ve şefkate daha muhtaç bulunan ihtiyarların rızıklarını da bereket şeklinde gönderir. Onların beslenmesini açgözlü ve cimri insanlar yüklenmez.
“Bütün mahlukatların rızıklarını veren, kamil kuvvet ve tam iktidar sahibi Allah Teala’dır (Zariyat 58)” ve “Nice canlı mahluk var ki rızıklarını kendileri taşıyamazlar. Size de onların hepsine de rızıklarını veren Allah’tır (Ankebut 60)” ayetlerinin ifade ettiği kerem sahibi bir zata yakışır hakikati, canlıların her bir türü hal diliyle haykırıp söylüyor.
Hatta yalnız ihtiyar akrabanın değil, belki insanlara arkadaş olarak verilen ve rızıkları insanların rızkı içinde gönderilen kedi gibi bazı varlıkların rızıkları da bereket suretinde geliyor. Bunu doğrulayan kendi gördüğüm bir misal:
Yakın dostlarım bilir -iki üç sene önce her gün yarım ekmek olan- o köyün ekmeği küçüktü – belli bir erzakım vardı ki, bana çok defa yetmiyordu. sonra dört kedi misafir geldi. O aynı erzak hem bana hem onlara yetti. Çok kere de arttı. İşte şu hal o derece tekrarlandı ki, bende kedilerin bereketinden istifade ettiğime dair bir kanaat uyandı. Kesin bir şekilde ilan ediyorum: Onlar bana yük değildi, hem onlar bana değil ben onlara minnet duyuyordum.
Ey insan!
Madem görünüşüyle canavara benzeyen bir hayvan, insanların evine misafir geldiği vakit berekete vesile oluyor… Öyleyse yaratılmışların en şereflisi ve hürmete layık olanı insan… insanların en mükemmeli müminler … onların hürmete ve merhamete en layıkları olan düşkünler, kör ve sakat ihtiyarlar … onların içinde şefkate, hizmete ve sevgiye en layık bulunan akrabalar …, ve akrabaların içinde de en hakiki ve en sadık yar olan anne ve baba, ihtiyarlıklarında bir evde bulunursa, ne derece bereket vesilesi, rahmet vasıtası ve “Beli bükülmüş ihtiyarlar olmasaydı belalar sel gibi üstünüze dökülürdü” hadis-i şerifi sırrıyla, musibeti uzaklaştırmaya ne kadar büyük bir sebep olur, kıyasla.
İşte ey insan! Aklını başına al!
Eğer ölmezsen ihtiyarlayacaksın. “Her amel kendi cinsinden karşılık görür” sırrıyla sen, anne ve babana hürmet göstermezsen, evladın da sana hizmet etmeyecektir. Eğer ahiretini seviyorsan işte sana mühim bir define; onlara hizmet et, rızalarını kazan!
Eğer dünyayı seviyorsan yine onları memnun et ki, sayelerinde hayatın rahat geçsin ve rızkın bereketli olsun. Yoksa onların varlığını külfet görüp rahatsızlık duymak, ölmelerini istemek ve nazik, çabuk üzülen, tesir altında kalan kalplerini rencide etmekle
“Dünyayı da ahireti de kaybeder (Hac’11)” ayetinde bildirilen hakikate maruz kalırsın. Eğer Rahman’ın rahmetini istersen, O’nun senin evindeki emanetleri hükmünde olan ihtiyarlara merhamet et.
Kaynak: Bediüzzaman Said Nursi / Mektubat / bkz: 335-338