Allah’a Hamd ve Peygambere Salat-ü Selam
“Gafletleri içerisinde uyuyanları can sıkıcı ikazlarla uyaran, tövbe edenleri vaizlerin latif sözleriyle hatalarından uzaklaştıran, kelimeler ve sözler olmaksızın halvetlerinde ariflerle konuşan, zahitleri arzularının hilesine karşı uyarıp karanlığı bir miktar aydınlatmalarını, böylece isteklerinden vazgeçmelerini ve onlara göz ucuyla bile bakmaktan emin olmalarını sağlayan (1);
- Ehl-i sünneti güzel itikat sahibi olmada muvaffak eyleyen, onları hidayet ve feraset yoluna ileten, akidede şüpheye düşmekten ve geriye dönmekten koruyan;
- Ehl-i sünnetin kendisini başlangıcı olmayan kadim, sonu olmayan devamlı, hiçbir şekilde diğer varlıklara benzemeyen ve irfanı ne mükemmellikle ne de hayalle idrak edilemeyen bir varlık olarak tanımalarını sağlayan (2);
- Müminlere cennete yaklaşma kapısını açıp namazı onlar için bir vuslat vesilesi, orucu günahlardan korunmada bir kalkan yapan, nefs-i emmareyi riyazetle nefs-i mutmainne haline getiren ve böylece zorlu mücahade de onu kuvvetlendiren, kafirleri kapısından uzaklaştırıp onların hidayetlerine engel olan ve ‘kalplerimiz örtülüdür (Fussilet’5)’ demelerine sebep olan cinleri onlara musallat eden (3);
Suretler vasıtasıyla manayı ve işaret vasıtasıyla işaret edilen ve kastedilen şeyi gösteren, sakin olmaktan ve mesken tutmaktan çok yüce olduğu halde kendisi için bir ev bina edip sonra kulunu onu ziyaret etmeye çağırarak ona:
- Bize buyur ‘Biz evi (Kabe’yi) insanlar için bir toplanma mahalli ve güvenli bir yer kıldık (Bakara’125) buyuran (4);
- Kitabı indirmekle bize ihsanda bulunan, her çeşit hükmü ve edebi bize gösteren, icazı sayesinde onun Rabbinin kelamı olduğunu bize bildiren (5);
- Kendisinden beklentisi olanları isteklerine kavuşturan, sıkıntılarını gidermek suretiyle zorda kalmışların dualarına icabet eden, onu ayakta, oturarak ve yanları üzerine yetmiş vaziyette zikredenleri kalplerini ıslah etmek suretiyle zikreden, insanları kendisine hizmet etmeye teşvik edip çağıran;
- O’na itaat etmeye koşanlara cömert davranan, sözlerini anlayıp idrak edenleri halvetine seçen, onlara seher hullelerinden nice hulleleler giydiren, muhabbet kadehinden yudum yudum içiren (6),;
- Yeryüzünü inşa edip gökleri yaratan, yağmuru indirip bitkileri çıkaran, rızıkları taksim edip tatlı, ekşi, acı, kabız ve ishal yapan çeşitli gıdalar takdir eden (7);
Bedenleri cesametli hikmetlerle bina eden, uzun bir süre öylece kaldıktan sonra farklı mizaçları zor kullanarak o bedenlerde bir araya getiren, o mizaçların birlikteliğini bozmaya hükmettiğinde yerlerine geçecek olanı onların içinden çıkarmak için üzerlerine zorla şehveti musallat eden ve böylece kaybettikleri şeyi telafi eden;
Dilediğini öldürüp diriltmeye gücü yeten, bir eşi ve benzeri bulunmaktan yüce, zıddı ve dengi olmaktan bütünüyle ulu ve beri olan, mahlukatı için yeryüzünü bir döşek, yerleşme ve yatma yeri yapan, gündüzü aydınlatıp geceyi karanlık kılan ve insanların karanlıkta hareketsiz kalıp aydınlıkta canlanmalarını sağlayan (8);
İnsanı yapışkan çamurdan ve kuru balçıktan yaratan, onu en eksiksiz bir biçim ve en mükemmel dengede şekillendiren, sonra ona vücudunu ve gücünü zayıf düşmekten koruyacak gıdasını veren, doğumundan hemen sonra ağzına damlatılan sütle -ki eğer akıtılmış olsaydı ona zarar verirdi- onu besleyen, sonra çalışıp kendisi için para harcayan, ana babasının şefkatiyle onu büyüten, anlayış sahibi olup rızkını aramaya başladığında onu haramı bırakıp helali almakla mükellef tutan (9);
Takva sahiplerinin, önceleri ayrı ayrı olan kalplerini birleştiren, ihlasla ibadet edenlerin nefislerini birbirine aşina kılıp onları dostlar haline getiren, müminlerin kalplerinden kini çekip alarak onları birbirine sırdaş yapan ve bunu yapmakla onlara ihsanda bulunup hakkında Kur’an-ı indirerek;
- ‘Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani siz birbirinize düşmandınız da O gönüllerinizi birleştirmiş ve O’nun nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz (Al’i İmran 103)’ buyuran (10)
Kendisini tanıyan arifi halvetine aşina eyleyen, kendisiyle gizliden gizliye konuşmasının verdiği zevkle onu diğer insanlardan uzak tutan ve böylece onun arzusunun yalancı süsünden ve pırıltısından uzaklaşmasını sağlayan, yalnızken ona kendisini düşünme bahçesini açan, o bahçenin yeşilliği içerisinde onu kendisinin huzurunda bir o yana bir bu yana salındıran ve böylece basiret gözüyle ona Firdevs ile çöplük arasındaki farkı gösteren (11);
Kendisini tam anlamıyla tanımayı sadece velilerine bahşeden, onların kalplerinde zatına muhabbet ateşini alevlendiren, içlerini kendisine kavuşma ve görme isteğiyle dolduran (12);
Her şeyi yaratıp terkibini muhkem yapan, şekil sahibi her şeyi tasvir edip en güzel şekilde düzenleyen, peygamberi Hz Muhammed (s.a.v)’i eğitip en güzel şekilde terbiye eden, niteliklerini artırıp onu kendisine Halil ve habip edinen, her güzel huydan ona nasibini bolca veren, iki doğu ve iki batıyı onun hoş kokusuyla mis gibi kokutan;
Onu yalanlamayı isteyen her hasetçiyi rezil eden, Miraç gecesi Burak’ı en değerli bineği yapan ‘İki yay aralığı kadar yakınlaştı’ kavlindeki gibi onu kendisine daha da yaklaştıran, kendisini eğitip yetiştirmek isteyenlerin ona uymalarını sağlayan (13);
Çekirdeği ve tohumu yaran, meyveyi ve otu yaratan, hareket edip yürüyen her şeye rızkı veren, velilerini himaye edip savunan, yarattığı ve büyüttüğü her şeye karşı yumuşak davranan (14);
Tedbiri ile bütün işleri çekip çeviren, halleri kendi takdirine göre icra eden, ahlakı güzelleştirmeyi kula ve onun gayretine havale edip teşviki ve ikazı ile onu huylarını düzeltmesi için teşvik eden, yardımıyla özel kullarına huylarını düzeltmeyi kolaylaştıran (15);
Verdiği hükümlerde hikmet sahibi, infaz ettiği kararlarda adil, yaptığı bağışta cömert ve kulun gizli ve açık olarak işlediklerini en iyi bilen (16);
İnsanı yaratıp onu süsleyen, ona imanı verip kemale erdiren ,Kur’an-ı indirip temas kuran, güzel konuşmayı öğretip üstün kılan, söylemek istediği şeyler konusunda onu serbest bırakan (17);
Korkanların affına sığındığı, ariflerin cezalandırmasından çekindiği, emniyette olanların ceza vaadinden tedirgin olduğu, nasıl hareket edeceklerini görmek için kullarını iştah duydukları şeyleri terk etmekle imtihan eden, kızdıklarında onlara öfkelerini yutmalarını, kinlendiklerinde kini silmelerini, haset ettiği kimselere hasedi bırakmalarını emredip;
Onları yüksek derecelere teşvik eden -ki her yüksek derecenin altı alçaktır-, kendilerine haksızlık ve zulüm yapıldığında affedenleri överek ‘Kızdıkları zaman kusurları bağışlarlar (Şura’37)’ buyuran (18);
Halleri ve işleri düzene koyan, anları ve çağları yürüten, vakitleri ve asırları art arda getiren, sura üfürülmesi sırasında selamet ve yok olma maişeti, hüzün ve sevinç iradesi, kırma ve onarma hikmeti vasıtasıyla suretleri (bedenleri) neşe ve felaket hükmüne iade edecek olan, deliller arasında şüpheleri açıp yaydıktan sonra ışığı saçarak aklı, kişi tökezlemeden önce ‘Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın ve şeytan Allah’ın affına güvendirerek sizi kandırmasın’ diye haykıran bir nasihatçi olarak tayin eden (19);
- İzzet ve yüceliğin tek sahibi, şeref ve kibriyada ortağı olmayan, övgüye, hamde ve yücelmeye layık olan, izzatin arşın Rabbi olan (20);
- Hikmet sahibi yaratıcı, asil ve cömert olan, men edici ve Hilim sahibi cezalandırıcı olan (21);
Arifleri güzel sıfatları kazanma konusunda muvaffak kılan, onlara takvayı ve güzel hasletleri kazanmaları için ilham eden ve basiretlerini açıp dünyanın kusurunu görmelerini ve böylece hallerini düşünmelerini sağlayan (22);
Eşi ve cinsi olmaktan münezzeh, benzeri ve dengi bulunmaktan mukaddes olan (23); Tapılmaya ve anılmaya en layık olan, hamde ve şükredilmeye en çok yaraşan, akıl sahipleri tarafından bilinip inkar edilmeyen, masiyetlerden menedip, korkutan ve öğüt veren, velilerini iyiliği emretmek ve kötülüğe engel olmak üzere görevlendiren Allah’a hamd olsun.
Anlayıp tefekkür edenlerin hamd ettiği gibi O’na hamd eder, işleri erken yapanların en şereflisi olan elçisi Hz Muhammed’e, ashabına ve dünyada öğüt almayanların ahirette öğüt alacakları zamana kadar ona tabi olanlara çokça salat ve selam ederim (24)”
Selam hak edenlerin üzerine olsun vesselam…
İsmail Ekinci
(1-İbnü’l Cevzi / Minacü’l-Kasıdin Ve Müfidü’s-Sadıkin / C:1 / bkz:19) (2-İbnü’l Cevzi / Minacü’l-Kasıdin Ve Müfidü’s-Sadıkin / C:1 / bkz: 86) (3-İbnü’l Cevzi / Minacü’l-Kasıdin Ve Müfidü’s-Sadıkin / C:1 / bkz:183) (4-İbnü’l Cevzi / Minacü’l-Kasıdin Ve Müfidü’s-Sadıkin / C:1 / bkz:199) (5-İbnü’l Cevzi / Minacü’l-Kasıdin Ve Müfidü’s-Sadıkin / C:1 / bkz: 241) (6-İbnü’l Cevzi / Minacü’l-Kasıdin Ve Müfidü’s-Sadıkin / C:1 / bkz: 285) (7-İbnü’l Cevzi / Minacü’l-Kasıdin Ve Müfidü’s-Sadıkin / C:1 / bkz: 311) (8-İbnü’l Cevzi / Minacü’l-Kasıdin Ve Müfidü’s-Sadıkin / C:1 / bkz: 355) (9-İbnü’l Cevzi / Minacü’l-Kasıdin Ve Müfidü’s-Sadıkin / C:1 / bkz: 379) (10-İbnü’l Cevzi / Minacü’l-Kasıdin Ve Müfidü’s-Sadıkin / C:1 / bkz: 411) (11-İbnü’l Cevzi / Minacü’l-Kasıdin Ve Müfidü’s-Sadıkin / C:1 / bkz: 465) (12-İbnü’l Cevzi / Minacü’l-Kasıdin Ve Müfidü’s-Sadıkin / C:1 / bkz: 507) (13-İbnü’l Cevzi / Minacü’l-Kasıdin Ve Müfidü’s-Sadıkin / C:1 / bkz: 559) (14-İbnü’l Cevzi / Minacü’l-Kasıdin Ve Müfidü’s-Sadıkin / C:1 / bkz: 569) (15-İbnü’l Cevzi / Minacü’l-Kasıdin Ve Müfidü’s-Sadıkin / C:1 / bkz: 591) (16-İbnü’l Cevzi / Minacü’l-Kasıdin Ve Müfidü’s-Sadıkin / C:1 / bkz: 613) (17-İbnü’l Cevzi / Minacü’l-Kasıdin Ve Müfidü’s-Sadıkin / C:1 / bkz: 627) (18-İbnü’l Cevzi / Minacü’l-Kasıdin Ve Müfidü’s-Sadıkin / C:1 / bkz: 673) (19-İbnü’l Cevzi / Minacü’l-Kasıdin Ve Müfidü’s-Sadıkin / C:2 / bkz: 163) (20-İbnü’l Cevzi / Minacü’l-Kasıdin Ve Müfidü’s-Sadıkin / C:2 / bkz: 263) (21-İbnü’l Cevzi / Minacü’l-Kasıdin Ve Müfidü’s-Sadıkin / C:2 / bkz: 375) (22-İbnü’l Cevzi / Minacü’l-Kasıdin Ve Müfidü’s-Sadıkin / C:2 / bkz: 423) (23-İbnü’l Cevzi / Minacü’l-Kasıdin Ve Müfidü’s-Sadıkin / C:2 / bkz: 461) (24-İbnü’l Cevzi / Minacü’l-Kasıdin Ve Müfidü’s-Sadıkin / C:1 / bkz: 511)
