1. Anasayfa
  2. Vaazlar

Allah’ın Affı Sonsuzdur O’ndan Ümit Kesilmez


Allah’ın Affı Rahmeti ve Mağfireti Sonsuzdur. Bunda Şüphe Yok. Buna Güvenerek Vur Patlasın Çal Oynasın Diyerek Yaşadınız. Ama Ya Affetmezse. Bu İhtimali de Hiç Göz Önünde Bulundurdunuz mu ? Çünkü Yüce Allah bir ayet-i kerime de diyor ki; İşte, Rabbiniz hakkında beslediğiniz bu zannınız sizi mahvetti. Böylece hüsrana uğrayanlardan oldunuz.

Peygamber Efendimiz (s.a.v) buyuruyor ki: Allah’ın yüz rahmeti vardır. Bunlardan bir tek rahmetini cinler, insanlar ve hayvanlar arasında taksim etti. İşte o bir tek rahmet sebebiyle (bütün mahluklar) birbirlerine şefkat ederler. Yine onunla birbirlerine merhamet ederler. Ondan doksan dokuz rahmeti de geri bırakmıştır. Kıyamet gününde onunla da kullarına merhamet edecektir.

Resulüllah (s.a.v): Esir alınmış kadınlardan birisinin küçük bir çocuğunu alıp göğsüne yapıştırıp, ona süt verdiğini görünce şöyle buyurdu:

  • Sizce bu kadın çocuğunu -bu işe gücü yettiği halde- ateşe atar mı? buyurdu.
  • Yanında bulunanlar hayır deyince
  • Allah Resulü: Allah’a yemin ederim ki Allah bu annenin çocuğuna olandan daha çok kullarına merhametlidir.

“Bildirildiğine göre çok sıcak bir yaz günü, küçük bir çocuk çarşıdaki dükkanlardan birinin önüne çıkmış, avazı çıktığı kadar bağırarak müşteri çağırıyor, mal satmaya çalışıyordu. Kalabalık arasından çıkan bir kadın çocuğu görerek ona doğru koştu, göğsünü çocuğa yapıştırdığı gibi kendisini yere attı, böylece yavruyu yakıcı güneş sıcağından korumak gayesi ile vücudu ile üzerine gölge yapmaya çalışıyordu.

Bu arada bir yandan da yavrucuğum, yavrucuğum diyerek onu okşuyordu. Herkes işini gücünü bırakmış onları seyrediyor ve bir yandan da ağlıyordu. Bu sırada Peygamberimiz çıkageldi, kalabalığın yanında durdu, olup bitenler kendisine anlatılınca halkta beliren acıma duygusu hoşuna gitti.

  • Onları müjdelemek üzere kendilerine bu kadının oğluna karşı duyduğu merhamet sizi şaşırttı mı? diye sordu.
  • Herkes evet ya Rssulüllah diye cevap verince
  • Peygamberimiz şöyle buyurdu: Yüce Allah size karşı bu ananın oğluna karşı olduğundan daha merhametlidir. Bu cevabı duyan Müslümanlar eşsiz bir sevinç ve tarifsiz bir neşe içinde oradan ayrıldılar (1)”

“Kim herhangi bir günahtan tövbe ederse, onu defalarca yapmış olsa dahi Allah tövbesini kabul buyurur. O yüzden

Yani, Allah onları kendisine tövbe etmeleri şartıyla bağışlar. Böyle olmasaydı şirk de bu günahlar kapsamına girerdi. Bu ise mümkün değildir. Çünkü Allah (c.c) buradaki şirki bağışlamayacağına, onun dışındaki her şeyi ise dilediği kimse için bağışlayacağına hükmetmiştir. Yani, Allah dilediği kimseyi de tövbe etmese bile bağışlar (2)”

“Yer kendine ait bir sarsıntı ile sarsıldığında (Zilzal 1) ayeti nazil olunca Ebu Bekir es-Sıddık (r.a) duruyordu. Ayet nazil olunca Ebu Bekir de ağladı. Resulüllah (s.a.v) ona: Neden ağlıyorsun ey Ebu Bekir deyince, bu süreden dolayı ağlıyorum dedi.

Resulüllah (s.a.v) ona şöyle dedi: Eğer siz küçük günahlar işleyip, Allah’ta günahlarınızı bağışlıyor olmasaydı, şüphesiz Allah küçük büyük günah işleyip, kendilerine günahlarını bağışlayacağı başka bir ümmet yaratırdı (3)”

Ey ademoğlu !

Sen benden istedikçe ve bana ümit besledikçe, işlediklerine (kusur ve günahlarına) aldırış etmeksizin ve onlara rağmen seni bağışlarım. Bana hiç bir şeyi ortak koşmadıkça, bana dünya dolusu hatayla gelsen bende sana dünya dolusu mağfiretle gelirim. Günahlar işlesen ve onlar göğün dört bir tarafını kaplasa, sonra da benden bağışlanma dilesen, yine de seni bağışlarım (4)”

“Resulüllah (s.a.v) Nefsim elinde olana yemin ederim ki günahlarınız gökle yer arasını dolduracak kadar günah işleseniz sonra da yüce Allah’tan mağfiret dilerseniz şüphesiz günahlarınızı bağışlar. Muhammed ‘in nefsi elinde olana yemin ederim ki eğer günah işlemeyecek olursanız, aziz ve celil olan Allah günah işleyen sonra Allah’tan mağfiret dileyen bir kavim getirecektir. Allah da onların günahlarını bağışlayacaktır (5)”

“Resulüllah (s.a.v): Allah (c.c) Ey Kulum! bana kulluk etmemişken bir de benden ümitlendin. Ben kusurlarına rağmen seni bağışlıyorum. Ey kulum! Sen benim huzuruma yer dolusu günahla ve bana hiçbir şeyi ortak koşmadan karşılaşırsan, ben de seni yer dolusu bağışlamayla karşılarım (6)”

“Resulüllah (s.a.v): Amel defterleri (yani onlarda yazılı günahlar) Allah katında üç çeşittir.

  • Biri Allah’ın önemsemeyeceği defter.
  • Diğeri Allah’ın hepsinin hesabını göreceği defter,
  • Diğeri de Allah’ın sahibini bağışlamayacağı defterdir.

Allah’ın bağışlamayacağı defter Allah’a ortak koşmaktır. Yüce Allah ‘Allah kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz (Nisa 48)’ buyurmuştur.. Yine ‘Her kim Allah’a ortak koşarsa muhakkak Allah cenneti ona haram kılar (Maide 72)’ buyurmuştur.

Allah’ın hiç önemsemeyeceği defter kulun tutmadığı bir oruç veya terk ettiği bir namaz gibi kendisi ile Rabbi arasında olan günahların bulunduğu defterdir. Allah (c.c) dilerse bunları bağışlar ve affeder. Allah’ın hiçbirini bırakmaksızın hepsinin hesabını göreceği divan ise kulların birbirlerine zulmetmeleridir.. Bunlarda kaçınılmaz olarak kısas vardır (7)”

“Şunu bilin ki muhakkak Allah, ölümünden sonra yeri diriltir, akıl edersiniz diye ayetleri size açıkladık (Hadid 17). Bu buyrukta şanı yüce olan Allah’ın katılaşmalarından sonra kalpleri yumuşatacağına, şaşkınlığından sonra şaşkınları hidayete ileteceğine, darlık ve sıkıntıdan sonra ızdırapları açıp gidereceğine bir işaret vardır.

Nitekim o hareketsiz, kurumuş, ölü torağı, hayat verici yağmurla canlandırır. Aynı şekilde katı kalpleri de Kur’an’ın delil ve belgeleri ile hidayete iletir, önceleri hiçbir şeyin ulaşmadığı kilitli kutuları andıran o kalplere nuru ulaştırır.

Dalaletten sonra dilediği kimseleri hidayete ileten, kemale erdikten sonra ise yine dilediğini saptıran, dilediğini yapan, bütün yaptıklarını adaletle hükmedip yapan, Latif, Habir, Kebir ve Müteal olan Allah’ı her türlü eksiklikten tenzih ederim (8)”

“Resulüllah (s.a.v)’in şöyle anlattığı rivayet olunmuştur:

İsrail oğullarından iki adam vardı. Bunlardan biri çok ibadet eden bir abid, diğeri de nefsine zulmeden bir asiydi. Bunlar aralarında kardeşlik bağı kurmuşlardı. Çok ibadet eden kişi arkadaşını günahkar biri olarak görür ve Ey adam, günah işlemeyi bırak der, o da;

Beni Rabbimle baş başa bırak. Sen bana bekçi olarak mı gönderildin?’ derdi. Nihayet bir gün onu çok büyük olduğuna inandığı bir günahı işlerken görünce ‘Yazıklar olsun sana. Bırak şu günahları’ dedi.

O da yine Beni Rabbimle baş başa bırak. Sen bana bekçi mi gönderildin? dedi. Abid, ‘Allah’a yemin olsun ki, Allah seni bağışlamayacak veya seni ebediyen cennete koymayacak dedi. Nihayet Allah (c.c) huzurunda toplandılar.

Allah (c.c) günahkara: Git ve rahmetimle cennete gir dedi. Diğerine ise ‘Sen beni biliyor muydun? Kendim yetkili olduğum şeylerde senin hiçbir şey yapma gücün var mıydı? Bunu alıp cehenneme götürün’ dedi. Resulüllah (s.a.v) buyurdu ki:

Ebu Kasım’ın (benim) canı elinde olan Allah’a yemin olsun ki, adamın dünya ve ahiretini mahveden şey söylediği tek bir sözdü (9)”

“Resulüllah (s.a.v): Güneş batıdan doğmadıkça kıyamet kopmaz. İnsanlar onu gördüklerinde yeryüzündekiler iman ederler. ‘O gün önceden inanmamış ya da imanında bir hayır kazanmamış olan kimseye artık imanı bir fayda sağlamaz (En’am 158)’ ayetinin tahakkuk edeceği gündür (10)”

“Resulüllah (s.a.v): Cehennem ehli -aralarında kıble ehlinden Allah’ın dilediği kimseler de bulunduğu halde toplanacakları vakit kafirler Müslümanlara: Siz Müslüman değil miydiniz diyecekler. Onlar; evet öyleydik diyecekler. Kafirler: O halde İslam’ın size faydası olmamış, siz de bizimle birlikte ateştesiniz diyecekler.

Müslümanlar: Bizim birtakım günahlarımız vardı, o günahlarımız sebebiyle burada tutulduk diyecekler. Yüce Allah onların konuşmalarını bildiği halde; kıble ehlinden cehennem ateşinde bulunanlar hakkında emir verecek ve onlar da hemen çıkartılacaklardır. Cehennemde geri kalan kafirler ise: Keşke bizde Müslüman olsaymışız, onların çıkarıldıkları gibi biz de çıkartılmış olacaktık diyeceklerdir (11)”

Selam hak edenlerin üzerine olsun vesselam…

İsmail Ekinci

(1-İmam Gazali / El Munk,zü Mine’d Dalal / bkz: 46) (2-İbn Kesir / İbn Kesir Tefsiri / C:3 / bkz: 181) (3-İbn Kesir / İbn Kesir Tefsiri / C:12 / bkz: 240) (4-İbn Kesir / İbn Kesir Tefsiri / C:4 / bkz: 314) (5-İbn Kesir / İbn Kesir Tefsiri / C:9 / bkz: 418) (6-İbn Kesir / İbn Kesir Tefsiri / C:3 / bkz: 175) (7-İbn Kesir / İbn Kesir Tefsiri / C:3 / bkz: 174) (8-İbn Kesir / İbn Kesir Tefsiri / C:11 / bkz: 35) (9-İbn Kesir / İbn Kesir Tefsiri / C:3 / bkz: 179) (10-İbn Kesir / İbn Kesir Tefsiri / C:4 / bkz: 331) (11-İbn Kesir / İbn Kesir Tefsiri / C:6 / bkz: 125)

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir