Allah’ın takdirine rıza göstermenin belirtileri ve sonuçları
1- O, Rabbini bilen ve O’na karşın hüsn-i zan sahibi olandır. Üzerinde tatbik ettiği kaza ve kaderler hakkında O’nu suçlamaz. Allah’a olan hüsn-i zannı hallerin nazarında eşit olmasını ve Efendisi (c.c)’nin kendisi için seçmiş olduğu şeylere razı olmasını gerektirir.
2- O bilir ki takdir olunan şeylerden karşılaşmış olduğu rıza ve hoşlanmama hiç şüphesiz vaki olacaktır. Eğer razı olursa kendisine karşı razı olmuş olur, eğer hoşlanmazsa kendisine karşı hoşlanmamış olur
3- Eğer razı olursa, hakkında nimet ve ihsana dönüşeceğini ve taşınmasının hafifleyeceğini ve kendine yardım edileceğini bilmesidir. Eğer ondan hoşlanmazsa üzerine olan ağırlığın bıkıp usanmasını arttıracağını ve sadece şiddetini artıracak olduğunu bilmesidir. Eğer hoşlanmamak ona bir fayda verecek olsaydı, içindeki rahatlık ondan razı olmaktakinden daha faydalı olurdu.
Meselenin Sırrı Şudur: Allah Teala’nın kazasının kendine daha hayırlı olduğuna imanıdır. Nitekim Resulüllah (s.a.v) şöyle buyurur: Kendisi sayesinde yaşadığım Allah’a yemin ederim ki, Allah bir mümin için bir kazada bulundu mu, onun için hayırlıdır. Kendisine mutluluk ve rahat gelir de şükrederse, ona hayırlıdır, başına bir sıkıntı gelir de sabrederse yine kendine hayırlıdır. Bunlar ancak mümin içindir.
4- Kulluğunun tam olması, sevmediği hükümlerin üzerinde cereyan etmesinde olduğunu bilmesidir. Şayet o hükümlerden üzerine bir şey cereyan etmez, ancak sevdiklerine ederse, Rabbine karşı kullukta en uzak noktada olur. Sabırdan, tevekkülden, rızadan, yalvarmadan, muhtaç olmaktan, zelil olmaktan, boyun eğmekten kaynaklanan kulluğu ancak kaderin, sevmediği şeyleri meydana getirmesine razı olmakla tamamlanır.
5- Bütün hallerde Rabbinden razı olmasının, Rabbinin ondan razı olmasını doğuracağını bilmesidir. Az bir rızıktan razı olduğunda, Rabbi de onun amelinden azına razı olur. Bütün durumlarda O’ndan razı olduğunda, nazarında durumların hepsi eşit olduğunda, rızasını isteyip, O’na acziyet içinde yalvardığında O’nun rızasına eriştiren en hızlı şey olur
6- En büyük rahatın, sürür ve nimetin Rab Teala hazretlerinin bütün hallerde razı olmasında olduğunu bilmesidir. Çünkü rıza Allah’ın en büyük kapısı, ariflerin istirahatgahı ve dünyanın cennetidir. Nefsine nasihat edene layık olan; nefsinin rızaya isteğinin şiddetlenmesi ve onu başka bir sevgi ile değiştirmemesidir.
7- Hoşlanmama; gam, keder, hüzün kapısıdır. Kalbin dağınıklığı, gönlün kırıklığı, halin kötülüğü, Allah’ı layık olduğundan aksine zannetmektir. Rıza ise bütün bunlardan onu kurtarır, ona ahiret cennetinden önce, dünyanın cennetinin kapısını açar.
8- Rıza; ona gönül huzuru, kalp serinliği, sükunu ve istikrarı verir. Hoş görmeme kalbine istikrarsızlık, şüphe, can sıkıntısı ve bozulma getirir.
9- Rıza; ona kendisinden daha faydalı hiçbir şey olmayan iç huzuru verir. Üzerine iç huzuru gelince, dosdoğru olur. Hali durumu düzelir. Hoş görmeme azlığı ve çokluğuna göre onu bunlardan uzaklaştırır. İç huzuru kendinden gitti mi, sürur, emin olmak, refah, rahat yaşama hoşluğu gider. Allah’ın kuluna en büyük nimetlerinden biri de üzerine iç huzuru inmesidir. Bunun en büyük sebeplerinden birisi ise, bütün durumlarda Allah’tan razı olmaktır.
10- Razı olana kurtuluş kapısı açılır. Kalbini, aldatma, kusur ve kinden temizler. Allah’ın azabından ancak küfür ve nifaklıktan tamamen salim bir kalple gelen kurtulur. İşte bunun gibi, razı olmama ve hoşlanmama ile birlikte kalbin salim olması imkansızdır. Kulun rızası ne kadar şiddetli olursa, kalbin de o derece daha salim olur.
11- Kadere rıza Ademoğlunun mutluluğundan, kaderden hoşlanmamak da sapıklığındandır. Kazaya rıza, mutluluk sebeplerindendir. Kazadan hoşlanmamak da sapıklık sebeplerindendir.
Rıza; elinden gidene üzülmemesini ve eline geçen şeyden sevinmemesini gerektirir.
12- Bu da imanın en üstünüdür. Elinden gidene üzülmeme aşikar bir konudur. Eline geçen şeye sevinmemesi musibetin meydana gelmeden önce yazıldığını bilmesindendir. O halde hiç şüphesiz içinde beklenen musibet olan bir şeyle nasıl olur da ferahlar?
13- Kalbini kadere rıza ile dolduranın, Allah, göğsünü, zenginlik, emniyet ve kanaatle doldurur. Kalbini O’nun sevgisi ile O’na dönmek için ve O’na tevekkül etmek için boşaltır. Oysa hoşlanmama hali kalbi Allah’tan boşaltır.
14- Rıza; imanın makamlarının en yükseğinden olan, hatta imanın hakikati olan şükrü doğurur. Hoşlanmama onun zıddını, nimeti vereni inkara yol açar.
Kul, bütün durumlarda Rabbinden razı olursa, bu durum şükrünü gerektirir ve razı olanlardan ve şükredenlerden olur. Rızayı kaybederse, hoşlanmayanlardan ve kafirlerin yolunu tutanlardan olur.
15- Rıza: Hırsın ve dünyaya aşırı düşkünlüğün afetlerini ondan giderir. Bu her günahın başı, her belanın aslı, her musibetin esasıdır. Bütün hallerde Rabbinden razı olması, kendinden bu afetlerin özünü giderir.
16- Şeytan ekseriyetle insanı, kızgınlık ve şehvet esnasında yakalar ve avlar. Özellikle kızgınlığı olgunlaştığı zaman, çünkü o esnada Rabbin razı olmadığı şeyi söyler, razı olmadığı şeyi yapar, razı olmadığı şeye niyet eder.
İşte bunun için Peygamber (s.a.v), oğlu İbrahim’in ölümünde; Kalp hüzünlenir, göz yaşarır, ancak Rabbin razı olduğu şeyi söyleriz demiştir. Çünkü oğullarının ölümü, kadere kızmayı gerektiren afetlerdendir. Resulüllah (s.a.v), bu gibi insanların ekserisini kızdıran ve Allah’ın rızası olmadığı şeyleri konuştuğunu haber veriyor.
Bunun için Fudayl b. Iyaz’ın oğlu öldüğü zaman cenazede gülerken görülmüş ve kendisine; Oğlun öldüğü halde sen gülüyorsun? demişler. O da: Allah bir kazada bulunmuştur; ben de O’nun kazasından razı olmayı istedim demiştir.
Bazıları Fudayl’ın bu sözünü hoş görmemişler ve Resulüllah (s.a.v), oğlu öldüğü zaman ağlamıştır ve kendisi rıza makamlarının en yükseğinde iken kalbin hüzünlendiğini ve gözün yaşardığını haber vermiştir. O halde bu, Fudayl’ın hareketi, iftihara layık iyi işlerden nasıl sayılır? demişlerdir.
Ancak meselenin aslı şöyledir: Resulüllah (s.a.v) razı olma ve çocuğa merhamet için, ağlama mertebelerini tamamlamak için müsamahalı davranmıştır. Kendisinin (s.a.v) rıza makamı, merhamet ve kalp inceliği makamı vardır. Fudayl’ın kalbi rıza ve merhamet makamını içine alacak kadar geniş değildir. Onda bu iki şey bir araya gelmemiştir. İnsanlar bu hususta dört mertebedir;
Kendisinde kazaya rıza ve çocuğa merhamet bir araya gelenler ve kalbi razı iken gözü merhametten yaşaranlar Rızanın merhametten uzaklaştırdığı kimselerdir. İkisini birden almak için geniş olmaz, bilakis biri diğerinden uzaklaşır. Merhamet ve kalp inceliği rızayı uzaklaştırır ve onu müşahede etmez. Bilakis rızadan uzak olur. Ne rızası, ne de merhameti olmayanlar. Üzüntüsü, ölüden nasibi kesildiği içindir. Bu durum halkın ekserisinin halidir. Hiçbir ihsan yoktur ve Rahman’dan hiçbir rıza yoktur. Allah’tan yardım dileriz.
Bu saydıklarımızdan birincisi rıza mertebelerinin en yükseğindedir. İkincisi onun altında, üçüncüsü ikincisinin altındadır. Dördüncüsü ise kızgın ve hoşlanmayanlardır.
Rıza; Allah’ın kulu için tercihini sevmek; hoşlanmama ise Allah’ın kendisi için seçtiğini çirkin görmektir
17- Bu bir çeşit sapmadır. Bundan ancak her türlü halde Allah’tan razı olmakla kurtulur
18- Rıza; Kalpten arzuyu çıkarır. Razı olanın arzusu, Rabbinin kendinden isteğine bağlıdır. Bununla Allah’ın sevdiği ve razı olduğu muradı kastediyorum.
Bir kalpte rıza ile hevese uymak, asla bir araya gelmez. Her ne kadar biraz birinden, biraz da diğerinden olsa bile, onlardan hangisi ağır basarsa itibar ondadır.
19- Her türlü halde Allah’tan gelene razı olmak, Allah’ın kuldan razı olmasını doğurur. Çünkü karşılık amelin türünden olur
20- Kazaya rıza nefse en ağır gelen şeydir. O, aslında nefsin boğazlanmasıdır. Çünkü o nefsin arzusuna, mizacına ve iradesine terstir. Nefs kazaya razı olmadıkça asla huzurlu olamaz. O zaman kendisine şöyle hitap olunmasına layık olur:
Ey itmi’nana ermiş nefis! Dön Rabbine, sen O’ndan razı, O senden razı olarak. Haydi, gir kullarımın içine, gir cennetime (Fecr 27-30) diye hitap olunmaya layık olur. Hoşlanmayan ise, bunları, mizacına ve iradesine uyanlar hariç yukarıdakinin aksine kabul eder.
Beyan ettiğimiz gibi, mizacına uygun olana rıza, ona ne fayda verir ne de sevap kazandırır. Çünkü o bunlardan Allah’ın kazası, kaderi ve kendine emri olduğu için razı olmamış, heva ve mizacına uygun geldiği için razı olmuştur. O kişi nefsine ve nefsinden olanlara razı olmuştur, yoksa Rabbinden ve Rabbinden gelenlere değil
21- Yasak olan şeyleri yapmak var ya, bunların hepsi razı olmamaktan neş’et eder. İtaatlerin bütününün aslı da rızadır. Bunu hakkıyla ancak, nefsinin sıfatlarını ve ondan doğacak itaat ve isyanları bilen kimseler anlayabilir.
Razı olmamak bidat kapısını açar. Rıza ise kendisine o kapıyı kapatır.
23- Rıza; dinin zahiri ve batıni nizamının düğüm noktasıdır. Çünkü meseleler beş çeşidin dışına çıkmaz ve iki kısma ayrılırlar:
Dini ve Kevni Emirler
- Yasaklar
- Mubahlar
- Lezzetli Nimetler
- Elem Veren Belalardır
Bütün bunlarda kul rızayı kullanırsa, İslam’dan bol nasip almış ve yüce bir nasip elde etmiş demektir
24- Rıza; Kulu Allah’ın hükümleri ve kazaları hakkında mücadele etmekten kurtarır. Çünkü O’na kızmak, kulun razı olmadığı şeyler hakkında O’nunla mücadele etmek demektir.
İblis’in, Rabbi ile mücadelesinin temeli, Allah’ın kevni ve dini hüküm ve kazalarına razı olmamasıdır. Şayet razı olsaydı, meleklik hakikatinden İblislik (şeytanlık) hakikatine çevrilmezdi.
25- Kainattaki şeylerin tümünü Allah’ın dilemesi, hikmeti ve mülkü gerektirmiştir. Kainat, isimlerinin ve sıfatlarının gerekleridir.
Her kim, Rabbinin razı olduklarına razı olmazsa, O’nun isimlerine, sıfatlarına razı olmamışsa, Rab olarak O’ndan hoşnut olmamıştır
26- Kulun hoşlanmadığı ve kendisine uygun olmayan şeyler iki türlüdür
- Birincisi: Günahlara ceza. Ceza aslında hastalığın başlangıcıdır. Hekim o hastalığı ilaçla kaldıramazsa, hastalık onun helakı ile neticelenir
- İkincisi: Ya da ancak çirkin şeyle ulaşılabilen bir nimete sebeptir. Hoşlanılmayan şey, biter ve yok olur. Onun doğurduğu nimet devamlıdır ve bitmez.
Kul bu iki şeyi müşahede edince, kendisine her hükmettiği ve kaza buyurduğu şeyde Rabbinden gelenlere razı olma kapısı açılır.
27- Razı olmamak, ya sevip istediği şeyleri elden kaçırması yüzündendir ya da kızıp hoşlanmadığı şeylerin başına gelmesinden dolayıdır. Fakat elden kaçırdığının zaten eline geçmeyeceğini, eline geçenin de elden çıkmayacağını kesinkes bilirse, artık kızmasının, (kendisine faydalı olanı elden kaçırma ve kendine zarar verenin hasıl olması hariç) hiçbir faydası olmaz.
28- Bu alemde Allah’a edilen ilk isyanın sebebi razı olmamaktır. İblis, Allah Teala’nın, Adem’i üstün tutması, ona ikram etmesi gibi ne kevni hükmüne, ne de Adem’e secde etmesini emri gibi dini hükmüne razı olmamıştır.
Adem cennette kendine mubah kılınan şeye razı olmamış, nihayet ona yasak ağacından yemeyi de eklemiştir. Sonra sabırsızlık ve razı olmama seviyesi oranında Adem’in neslinden gelenler günahlar işlemiştir.
29- Razı olan, Allah’ın kendisine olan tercihi ile birliktedir ve nefsi için yapmış olduğu tercihinden yüz çevirmiştir. Bu Rab Teala’yı ve nefsini tanımasının kuvvetinden dolayıdır.
Allah’tan razı olan kul; beladan aldığı lezzeti afiyetten aldığı lezzetten, fakirlikten almış olduğu lezzeti de zenginlikten almış olduğu lezzetten daha çok görür
30- Az iken olan şükrü, çok iken olan şükründen daha büyük olur. Akıllı olan razı kul; Belayı afiyet, vermemeyi nimet, fakirliği de zenginlik sayar.
31- Razı olan kul; Hoşlanmadığı şeylerde Allah’ın kendisine olan nimetini, sevdiği şeylerdeki nimetlerinden çok daha fazla ve büyük sayar.
32- Kuldan gelen rıza: Cennet ve içindekilerden daha büyüktür. Çünkü rıza, Allah’ın sıfatı, cennet ise yaratmasıdır.
33- Kul O’ndan ve O’ndan gelenden bütün durumlarda razı olunca, meseleleri birbirine tercih etmez. O’nun kendine taksim ve takdim ettiğine ve kendisine yaptığına rızası kendini bundan uzak kılar.
Ve O’ndan isteme yerine O’nun zikrini getirir. Aksine, O’ndan istemesi, O’nu zikri Allah’ın rızasına ermeye yardımcı olur. Böyle bir kimseye isteyen kişiye verilenden daha üstünü verilir.
Nitekim hadiste: Beni zikretmek her kimi benden istemekten alıkoyarsa, kendisine isteyenlere verilenn şeylerin en üstünü verilir diye geçer. Çünkü isteyenler O’ndan isterler. O da kendilerine istedikleri ihsanı verir. Razı olanlar O’ndan gelene razı olurlar. Allah da onlara kendilerinden razı olmasını bahşeder.
Rıza, O’ndan rızanın sebeplerini bahşetmesini istemeye engel değildir. Aksine razı olan kimseler, sebepleri istemekte ısrar eder dururlar.
34- Resulüllah (s.a.v), kazanın geçip gitmesine razı olanları, hikmet, ilim, fıkıh ve peygamberlik derecesine yakınlıkla övmüştür.
Bir gün Resulüllah (s.a.v) yanındakilere sorar:
- Siz kimsiniz? diye
- Onlarda bizler müminleriz derler.
- Bunun üzerine Resulüllah (s.a.v) de imanınızın alameti nedir diye sorunca
- Onlar da derler ki: Bela esnasında sabır, rahatlıkta şükür, kazanın geçip gitmesine sabır, karşılaşma yerlerinde doğruluk, düşmanın başına gelene sevinmemek.
35- Rıza, dilindeki makamların yularını eline alan bir makamdır. Rıza o makamların ruhu ve hayatıdır. Çünkü rıza tevekkülün ruhu ve hakikati, yakinin ve muhabbetin ruhu, sevginin sıhhati, muhabbetin doğruluğunun delili ve şükrün ruhu ve alametidir.
Rıza; güzel ahlakın kapılarını açar. Çünkü güzel huy rızadan, kötü huy hoşlanmamaktan ileri gelir.
Güzel huy insanı gündüzleri oruçlu, geceleri ibadet eden derecesine ulaştırır. Kötü huy, ateşin odunu yediği gibi iyi amelleri yer.
37- Rıza; Her işte takdir olunana kalbin sürur duymasını, her halükarda gönül hoşluğu ve sükunun, dünya işlerden her korkunç musibet esnasında gönül sükunetini, kanaat serinliğini, kulun Rabbinin taksimine hoş bakmasını doğurduğu gibi,
Mevlasının onun idaresini kendi üzerine almasından ferahlık duymasını, her şeyde Mevlasına teslim olmasını, üzerinde cereyan eden hüküm dolayısı ile O’ndan razı olmasını, hüküm ve davaları O’na teslim etmesini, O’nun idaresinin güzel ve hikmetinin tam olduğuna itikadını doğurur.
Rabbini başkasına şikayetine ve kazalarından canı sıkılıp rahatsız olmasına engel olur. Bunun için ariflerden birisi rıza için şöyle demiştir:
Bir Kudsi hadiste yüce Allah şöyle buyurmuştur: Dostlarıma ne oluyor, dünyada kederleniyorlar. Dünyada ki keder, bana yalvarmanın tadını kalplerinden giderir.
Denilmiştir ki: Kadere iman ve kadere rıza; kuldan gam, keder ve hüznü giderir.
38- Hallerin en üstünü, Allah’ı istemek ve istemeyi gerektiren şeylerdir. Bu da ancak yakin (şüphesiz bilgi) ile Allah’tan gelene razı olmakla tamamlanır. İşte bu yüzden şöyle denilmiştir:
Halkın yakinden nasipleri, rızadan nasipleri oranındadır. Rızadan nasipleri ise Allah’ı istemeleri oranındadır.
Rıza; Allah’ın ayıplamadığı şeyi ayıplamaktan, kınamadığı şeyi kınamaktan kulu kurtarır. Çünkü kul, bir şeyden razı olmazsa, o şeyi çeşitli ayıplarla ayıplar ve çeşitli kınamalarla kınar. Bu, Allah’tan utanmasının azlığı, günahı olmayanı kınamak ve yaratıklarını ayıplamaktır.
Bunlar da kulu, Rabbinin gözünden düşürür Bir kişi sana yemek hazırlasa ve sana takdim etse, sen de onu ayıplayıp kınasan, onun gazabına ve küçümsemesine maruz kalırsın. Kendisinden, sana bu yemeği kesmesini istemiş olursun.
40- Kadere rıza Allah’ın gazap buyurduğu şeyle insanları razı etmesinden, Allah’ın kendine vermediği şeylere karşılık insanları kınamasından ve Allah’ın ihsanı olması rağmen insanları övmesinden, kulu kurtarır.
- Birincisinde: Zalim olur, onları razı edip kınadığı için
- İkincisinde: Onları ortak koşmuş olur; övdüğü için.
Kazaya razı olunca onları kınamaktan ve övmekten kurtulur. Bütün bunlardan onu rıza kurtarır.
Rıza kulun kalbini boşaltır, gam ve kederini azaltır.
41- Dünyanın yüklerinden, gam ve kederlerinden hafif bir kalple Rabbine ibadete koyulur. Hayrın tamamı yaratıcımızın tercih ettiklerindedir. O’ndan başkasını tercih etmede, kınama ve uğursuzluk vardır.
42- Kadere razı olmayınca kaderleri kınama tehlikesine düşer. Ya bedeni ile ya kalbi ve hali ile kaderi kınamak demek, onu takdir edeni kınamak demektir. Bunun gibi, halkı da kınar. Allah ve insanlar da onu kınar. Devamlı hem kınayıcı hem de kınanan olur. Bu da kulluğa aykırıdır.
43- Rabbin rızasına nispetle iki durum eşit olunca, razı olup kulu için takdir buyurduğu, razı olmayıp takdir buyurmadığı zaman müfakatın kemali; kula göre her ikisinin eşit olması ve Rabbinin her iki halde de kendisi için razı olduğuna razı olmalıdır
44- Allah Teala, dini ve şer’i hükmünde kendisinin ve Resulü (s.a.v)’nün önüne geçilmesini yasaklamıştır. Bu, dini emrin kulluğudur. Oluş ve takdire ait emrine kulluk ise, onun önüne geçmektir.
Ancak bu konuda ağır basan bir menfaatin bulunduğu yerde olursa müstsnadır. O öne geçiş de yine dini ve kevni emri ile olur. Sabretmek veya razı olmak farz veya müstehab olduğundan bunu terk ederse, O’nun şeriatının ve kaderinin önüne geçmiş demektir.
45- Muhabbet, ihlas ve inabe ancak rızayla ayakta durur. Seven her halükarda sevgilisinden razı olur.
46- Organların amelleri, belli bir sınıra kadar artırılır. Ama kalbin amelleri kat kat artırılsa bitmez. Çünkü organların amelleri belli bir sınıra kadar kat kat artırılır. Dolayısı ile karşılığı da o sınırına göre olacaktır.
Kalbin amellerine gelince;
Her ne kadar kulun müşahadesinden gizlense de, derin ve O’na ulaşacaktır. Mesela: Muhabbet ve rıza, seven ve razı olma halidir. Her ne kadar hükmü gizlense de bu hal ondan asla ayrılmaz.
Bu halin sahibi, devamlı mevcut artırma hali içindedir. Seven ve razı olanın arttırması, bu halin kendilerinde devamına bağlıdır. Organları gevşese bile o artırma halindedir.
Bilakis onun sükun ve gevşeklik halinde elde ettikleri aralarında mukayese yapılamayacak derecede nafile ile meşgul olanların birçoğunun elde ettiğinden daha çoktur.
Bu o kişiyi öyle bir yere ulaştırır ki, onun uyku esnasında elde ettiği, geceleri ibadetle geçirenlerin birçoğunun elde ettiklerinden daha fazla olur. Yemesi ile elde ettiği, aç kalan ve oruç tutanların ekserisinin elde ettiğinden daha çoktur.
Bunu yadırgarsan, Allah’ın yardımı ile uyuyanın elde edişini ve Allah’tan gafil olanın gece ibadetini bir düşün, Allah (c.c) kalplere, isteklere ve azimlere bakar. Yoksa amellerin dış görünüşlerine değil.
47- Razı ve teslim olanın hali, o ikisinin hallerini teslim ve tercihi terki de ekleyerek bir araya getirir. Çünkü o, Rabbinin kendinden -yaşatması ve öldürmesi- muradı ile bu iki durumu (yaşatma-öldürme) kendi muradından uzaklaştırır. Her seven, sevgilisine kavuşmaya iştiyak içindedir ve onun razı olduğu şeyleri tercih eder.
Her iki makamın kulpuna yapışır ve iki hal ile vasıflanmış olur. Ve Ah benim için en iyi olan, onun en çok sevdiği şeydir der. Onun hoşnutluğundan başkasını temenni etmiyorum. Onun sevdiği ve hoşnut olduğundan başkasını tercih etmiyorum
Kaynak: İbn Kayyım El-Cevziyye / Medaricu’s Salikin (Kur’ani Tasavvufun Esasları) / bkz 660-680