1. Anasayfa
  2. Evlilik
Trendlerdeki Yazı

Anne-Babaya İtaat Etmek ve Hürmet


Anne-babaya itaat şarttır. Bu ister Müslüman olsun, isterse gayr-i Müslim olsun fark etmez. Şeriat çerçevesi dışına çıkmanı emretmediği ve istemediği sürece anne-babaya itaat edilmesi gerekmektedir

Yüce Allah (c.c) bazı ayetlerde anne-babaya itaati kendisinden sonra belirtmiş “Ve Rabbin emretmiştir ki, kendisinden başkasına ibadet etmeyesiniz ve ana ile babaya ihsanda bulunun … (1)” olduğu gibi ve bazı ayetlerde de kendisine itaatten sonra;

Resulüne itaat ve Allah yolunda cihattan sonra anne-babaya itaat etmeyi emretmiştir ve “De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, kabileleriniz ve kazanmış olduğunuz mallar, durgunluğa uğramasından korktuğunuz bir ticaret ve hoşnut olduğunuz ikametgahınız sizin için Allah Tealadan ve Resulünden ve Allah yolunda cihat etmekten daha sevgili ise artık Allah Tealanın emri gelinceye kadar bekleyiniz! Ve Allah Teala fasıklar olan kavmi hidayete erdirmez (2)” ayet-i kerimesinde olduğu gibi.

Nitekim bu ayete destekleyici başka bir ayet-i kerime ise “Nebi müminler için kendi öz canlarından önce gelir (3)” şeklindedir. Nitekim Peygamberimiz Hz Muhammed (s.a.v) bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuşlardır

  • “Nefsim elinde olana yemin ederim ki sizden herhangi biriniz beni kendisinden, malından, çocuklarından ve bütün insanlardan daha çok sevmedikçe iman etmiş olamaz”.

Sonuçta artısı da olsa eksisi de olsa Yüce Allah anne babaya itaati şart koşmuştur ve emretmiştir. İster şefkatsiz olsun, ister merhametsiz fark etmez. Nitekim Yüce Allah “Biz insana, anne ve babasına güzel muamele etmesini emrettik (4)” buyurmaktadır. Şefkatli, şefkatsiz ayırımı yapmamaktadır.

Nitekim geçmiş bölümde üzerinde durulup belirtildiği üzere Resulüllah’a (s.a.v) birisi gelip dediki; Ya Resulüllah; Anam-babam şefkatsizdirler. Onlara nasıl itaat edeyim? Bunun üzerine Resulüllah (s.a.v) şöyle buyurdular:

Anan seni dokuz ay karnında taşıdı, iki sene emzirdi. Sen büyüyünceye kadar seni koynunda sakladı ve kucağında gezdirdi. Babanda sen büyüyünceye kadar çalışıp sana baktı, seni beslemek için bunca zahmetlere katıldı. Şimdi onlar şefkatsiz ve hayırsız mı oldular? (5)”.

Nitekim anne-babaya itaat şarttır. Bu ister Müslüman olsun, isterse gayri müslim olsun fark etmez. Şeriat çerçevesi dışına çıkmanı emretmediği ve istemediği sürece anne-babaya itaat edilmesi gerekmektedir ki Yüce Allah bunu şu şekilde belirtmektedir:

“Eğer onlar seni, şerik olduğuna dair hiçbir bilgin olmadığı şeyleri, Bana ortak saymaya zorlarlarsa sakın onlara itaat etme! Ama o durumda da kendileriyle iyi geçin, makul bir tarzda onlara sahip çık! Bana yönelen olgun insanların yolunu tut! Sonunda hepinizin dönüşü Bana olacak ve Ben işlediklerinizi tek tek size bildirip karşılığını vereceğim (6)”.

Ayeti-i celile de itaat etme cümlesinin arkasından hemen kendileriyle iyi geçin ve makul bir tarzda onlara sahip çık buyurmaktadır ki alttaki kıssası verilecek olan olayda buna işaret etmektedir.

Yüce Allah: “Biz insana, yapacağı en hayırlı iş olarak, annesine ve babasına iyi davranmasını bildirdik. Ama bununla beraber, onlar senden, hakkında bilgin olmayan bir şeyi, Bana şirk koşmanı isterlerse, itaat etme! Hepinizin dönüşü Bana’dır ve Ben de yapageldiğiniz şeyleri bir bir bildirip karşılığını vereceğim (7)” şeklinde buyurmaktadır.

“Eğer onlar bilmediğin şeyi bana ortak koşman için seni zorlarlarsa onlara itaat etme ayeti hakkında: Sa’d b. Malik dedi ki: Bu ayet benim hakkımda indi. O dedi ki: Ben anneme çok iyi davranan birisi idim. Müslüman olunca annem:

Ey Sa’d,senin bu yeni ortaya çıkardığını gördüğüm şey neyin nesidir? Ya bu dinini terk edersin,yahutta ben ölene kadar bir şey yemeyecek, içmeyeceğim. Böylelikle benden dolayı ayıplanacaksın. Ey annesinin katili denecek. Bende anacığım yapma, ben herhangi bir sebep dolayısıyla, dinimi terk etmem dedim.

Bir gün bir gece bekledim bir şey yemedi, oldukça bitkin sabah etti. Bir gün bir gece daha bekledim yine yemedi. Daha da yorgun ve bitkin bir şekilde sabahı etti. Ben onun bu halini görünce şöyle dedim: Anacığım şunu bil ki: Allah’a yemin ederim yüz tane canım olsa ve bunların biri diğerinin arkasından çıksa, herhangi bir sebep dolayısıyla dinimi terk edecek değilim. Ben böyle deyince, o da yemek yemeğe başladı (8)”

Nitekim yine aynı şekilde senin dini inançlarına set çekmediği ve senin şeriat çerçevesinden çıkmana sebebiyet vermediği hususunda anne-babaya iyi muamele etmeyi, adaletli davranmayı emrettiğine işareten Yüce Allah

“Sizinle din hususunda savaşmamış, sizi yurtlarınızdan çıkarmamış olanlara iyilik yapmanızı ve onlara adaletli davranmanızı Allah size yasaklamaz, çünkü Allah adaletli davrananları sever (9)” şeklinde buyurmaktadır ki; din hususunda savaşmamıştan kasıt senin dini inançlarına engel ve mani olmamış şeklinde tefsir edilmiştir. Zaten zahiri olarak da ayet-i kerime buna işaret etmektedir.

“İmam Ahmed dedi ki: Ebu Bekir’in kızı Esma -Allah ikisinden de razı olsun- dedi ki; Kureyşlilerin (Hudeybiye) antlaşma yaptığı sırada annem müşrik iken bana gelmişti. Nebi (s.a.v)’in yanına gittim ve: Ey Allah’ın Resulü, annem benden bir şeyler bekleyerek yanıma geldi, onu görüp gözeteyim mi dedim. Allah Resulü: Evet anneni görüp, gözet buyurdu (10)”.

Nitekim anne-baba senin eğer şeriat çerçevesine çıkmanı emredecek olurlarsa üstte belirtilen Sa’d b. Malik kıssasında olduğu gibi dini inançlarından vazgeçmeeyceksin ancak bunu yaparken de yine de anne ve babanın gönlünü hoş tutmaya gayret edeceksin.

Nitekim Kur’an-ı Kerim’de Allah’a iman edenler kıssasında şöyle bir anlatım mevcuttur:

“Firavun dedi ki: Ben size izin vermeden evvel siz ona iman ettiniz. O sizin büyüğünüzdür ki, size sihri öğretmiştir. Artık sizin ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama olarak elbette keseceğim ve elbetteki, sizi hurma dallarına asacağım ve elbetteki, bileceksinizdir ki, hangimiz azapça daha şiddetli ve daha devamlıdır (11)”.

Firavunun bu isteğine karşılık onlar “Dediler ki: Elbette seni bize gelen ayetlere ve bizi yoktan var etmiş olana tercih edemeyiz. Artık sen, ne ile hüküm edecek isen hüküm et. Sen ancak bu dünya hayatında hükmedersin (12)”.

“Ya Rabbî beni, annemi, babamı ve evime mümin olarak girenleri, erkek ve kadın bütün müminleri affeyle. O zalimleri ise, daha da beter eyle, daha da perişan eyle! (Nuh Süresi’28)”.

Olmaması gerektiği halde her ne kadar anne-babamıza sesimizi yükseltecek olsak da kalplerini incitecek olsa da; insan yaşlandıkça çocuklaşır ve düşünceleri tamamen zayıflar. İşte bir çocuğu nasıl bir şeker vererek gönlünü hoş tutabiliyorsan eğer aynı şekilde kalplerini incittiğimiz, sesimizi yükselterek kalplerini kırdığımız anne-babalarımızın gönlünü hoş tutarak o kırgınlığı, o kırıklığı giderebiliriz.

Her ne kadar dediğim gibi bu kalp kırıklığını meydana getirmememiz gerekse de sonuçta insansın, şaşarsın beşersin. Önemli olan hatayı hatayla telafi edip daha büyük hatalar meydana doğmasına sebebiyet vereceğine hatayı güzellikle ortadan kaldırmak hem kalbi kırılan hemde kalbi kıran için çok daha güzel bir hareket tarzı ve şekli olacaktır.

Nitekim Yüce Allah “Onlar tövbe ederlerse umulur ki Allah da onların tövbelerini kabul buyurur. Çünkü Allah gafurdur, rahîmdir (affı, merhamet ve ihsanı boldur) (13)”

O yüzdendir ki fırsat elindeyken ve halen bir şansın varken, o şansı kaybetmeden önce gurur ve kibri bir kenara bırakıp -ki anne, babaya karşı kibir zaten söz konusu değil- kırdığın incittiğin ve dargın, kırgın yada küskün olduğun annenle-babanla biran önce kaynaşmaya bak, gönlünü hoş tutmaya bak.

Yoksa iş işten geçtikten sonra, anne-babayı kaybettikten sonra yapacağın tek şey pişmanlık duyup keşke diyerek sızlanıp, kalan bir vicdanın varsa eğer kalanıyla vicdan azabı çekmenden başka bir şey olmayacaktır. Zaten vicdan azabı çekmiyorsan, banane diyorsan eğer sana insan demek de yanlış olur vesselam…!!!

Selam hak edenlerin üzerine olsun vesselam…

İsmail Ekinci

(1-İsra Süresi 23) (2-Tevbe Süresi 24) (3-Ahzab Süresi 6) (4-Ahkaf Süresi 15) (5-İmam Gazali / Eyyühel Veled / bkz: 123) (6-Lokman Süresi 15) (7-Ankebut Süresi 8) (8-İbn Kesir / Tefsiru’l Kur’an’il Azim / C:8 / bkz: 435) (9-Mümtehine Süresi 8) (10-İbn Kesir / Tefsiru’l Kur’an’il Azim / C:11 / bkz: 152) (11-Ta’ha Süresi 71) (12-Ta’ha Süresi 72) (13-Tevbe Süresi 102)

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir