Bir gün canım köfte çeker. “Yarın kesin köfte yerim” demişsem, ertesi gün yemekte o köftenin çıkmadığı veya kalmadığı olmuştur. “Yarın şöyle yapacağım” diye söz verir bana birisi, nasipse demez mesela, iddialı konuştuğunu hissettiğim olur. Yarın ya fırtına ya da bir kaza, verdiği o sözü tutabilmesini engeller. Takipçilerimizden bana, “Her işim aksi gidiyor. Neyi yapmayı kafaya koyduysam aksi oldu. Artık bir şey isteyemiyor, kafaya koyamıyor ve hayal edemiyorum” diye yazanlar oldu.
Askere gideceğim yerden yeni tezkeresini alan bir arkadaş bana, “Ne yap ne et sakın ikinci bölüğe düşme” diye uyardı. Komutanı çok sertmiş. Teslim olacağımız kayıt günü ne planlar yapıyorum bir bilseniz. Bir kuyruğa giriyorum. Bana yaklaşınca mola verip sıramızı ikinci bölük yapıyorlar. Mola veriliyor, yeniden gruplanıyoruz. İkinci bölük olacağımızı anlayıp gizlice kayboluyorum. Defalarca tehlike atlatarak nihayet akşama kadar kayıt olamadım.
Mesai bitince, geç teslim olan askerlerle hepimizi beşli sıraya dizdiler. Sağdan veya soldan ikinci sırayı ikinci bölük yapabilirler diye düşünüp, ortada üçüncü sırada bir yer edindim kendime. Ayrılmayalım diye bir arkadaşımı da önümdeki sıraya koydum. Geniş aralıkla yürüyorduk.
Komutan Kıta’mızı durdurdu. Tam benim hizama geldi, önümdekileri birinci, benden sonrakileri ikinci bölük diye ayırdı. Göz önünden kaybolamazdım artık. Hayal kırıklığı! Fakat eğitim başlayınca, iddianın aksine iyi bir komutan gördük karşımızda.
Bu ne demek oluyor?
Rivayet edilir ki peygamberimize sorular sordular, peygamberimiz de cevabı vahiyle öğreneceğini hesaplayarak, ertesi gün cevaplamak üzere kendilerini gönderdi. Allah, bunun üzerine vahyi on beş gün geciktirip, “Hiçbir şey için ‘yarın böyle yapacağım,’ diye konuşma. Ancak ‘Allah dilerse yapacağım de.” (Kehf, 23-24) uyarısında bulundu.
Benzeri bir hikayeyi de Kur’an, Allah’ın nasip etmesine bağlı olduğunu unutarak bahçelerinde mahsulleri hasat etmeye erkenden giden çiftçilerin örneklerinden anlatır. Dilenen fakirler görmesin, diye bahçeye erkenden gitmeye sözleşirler de, kazançlarının Allah’ın nasibiyle olabileceğini unuturlar. Gece Allah’ın bir yangınla yok ettiği bahçeye varınca, Allah’ın lütfundan ötesinin olmayacağını geç de olsa orada idrak ederler.
Kur’an ayetlerinin muhatabı biziz, bütün sıradan insanlar ve herkestir. Tüm bu hikayelerdeki dersler, ilkeler, kurallar bizim hayatımızın yönetimi içindir. Bu ayetleri okuyup da kendimize ders çıkarmıyor muyuz? Allah’ın peygamberimizi dahi bağlayan kuralı hepimizi de bağlar. O çiftçilerin başına gelen hepimizin de başına gelebilir.
Bir insanın işlerinin aksi gitmesinin şüphesiz ki binlerce sebebi olabilir. Beceriksiz, tembel, basiretsiz veya akılsız davranabilir. Zalimlerin içerisinde kalabilir. Haklı bir beddua, lanet alabilir. Birilerine zalimlik etmiş, günahlar işlemiş olmasının karşılığı olabilir, Fakat tüm bunların ötesinde, verdiğimiz örnekteki gibi aksiliklerin bir önemli nedeni daha var.
Mümin iki şeyi asla unutmamalıdır:
- Birincisi, Elindeki her nimetin Allah’ın lütfu olduğunu kalbine işlemeli ki, yarın Karun gibi iflas etmesin.
- İkincisi, yapacağı her işin Allah’ın yaratmasıyla olacağını id-ak etmeli ki, yarın Allah onu yalnız bırakmasın. Bu kurallar, ağzımızdan çıkan sözlerle sınırlı değildir, kalbimizden geçen niyetleri, planları da kapsar.
Bu kurallar esasen müminler içindir. Yoksa inkarcılar ve zalimler zaten isyanlarıyla cehenneme uçuyorlar; ‘inşallah‘ diyerek Allah’ın hakimiyeti teyit etseler ne olacak ki?
Öyleyse mümin nişanlandı mı? Nikahı kesin zannetmesin, Allah’a bağlıdır sonuç. Sınavı çok mu iyi geçti? Bir ticarete mi girişti? Allah ne dilerse o olacak. Eğer basiretli bir kul ise sadece üzerine düşeni doğru yapmayla ilgilenip, Allah’a yürekten teslim olsun, yeter!
Muhammed Bozdağ
Kaynak: Yüreğimde Rabbim (Olmazsa Yapayalnızım) / bkz: 20-22