Bilen insan demek olduğu gibi, insanlara örnek teşkil eden, sözüyle özü birbirine uyan, bildikleriyle amel eden insan tarifini yakıştırmak yerinde olacaktır.
“Alimler; İnsanlara Allah’ın yolunu, dünyanın geçici, ahiretin baki olduğunu ve bunun önemini anlatırlar. Halkın çoğu bilgisiz, şehvet ve nefsin yoluna girmiştir. Gerçekten Allah’ın yolunu bildiren bir mürşid (aydınlatıcı) bulamazlarsa saflıktan kurtulmaları da güçleşir. Bu durumu fark eden, bu gaflet uykusundan uyanan kimseler olur. Fakat ne yapacağını bilemez. Bilmediklerinin aslını esasını öğretecek bir alim arasalar da bulamaz.
Sözde alim denen kimseleri bulur, doğruyu onlardan öğrenmek istese, o alimleri kendi nefislerinin esiri, tutsağı olarak görür. O alimlerin bu halini görünce iradesi zayıflar, şaşırır kalır. Çünkü onlar her şeyi dine göre değil, kendi menfaat ve isteklerine göre konuşurlar. Gerçekten Allah yoluna giren bulunmaz.
Eğer kendiliğinden ve başka birinin hatırlatmasıyla Allah’a ve ahiret yoluna girecek olsa, bunun da bir takım şartları, bu yolda sarılacağı dayanakları, yol kesenlerden korunması için sığınacağı kaleleri ve bu yolda yerine getirmesi gereken birçok görevlerinin bulunduğunu anlayabilecek kabiliyette olması gerekir. İradesini kuvvetlendirmesi için ilk yapacağı iş, Allah ile kendi arasında olan perdeyi kaldırmasıdır. Çünkü kişi ile Allah arasında bulunan perde onun haktan mahrum kaldığının işaretidir. Perdelerin bir değil bir çok oluşu, Hak ile halk arasındaki mesafenin gittikçe uzadığını gösterir (1)”
Nitekim Gazali gibi bir alim eğer bunu (Hicri: 450; Miladi:1058) seneler önce sezip de böyle bir yaklaşımda bulunmuşsa eğer, böyle bir yorum yapmışsa eğer, zamanımızın alimlerini yada alim diye geçinenleri görecek olsaydı herhalde kurdu gören kuzunun kaçması gibi onlardan kaçardı, uzak dururdu yada nasıl bir yorum yapardı siz düşünün. Bu kısa açıklamadan sonra alim demek;
Bilen insan demek olduğu gibi, insanlara örnek teşkil eden, sözüyle özü birbirine uyan, bildikleriyle amel eden insan tarifini yakıştırmak yerinde olacaktır. Ancak nasıl ki toplumumuzda örnek insan diye gösterilen hocaların dedikleriyle yaptıkları birbirine uyuşmuyor ve bunlara hoca sıfatıyla bakılmıyor; işte her hocaya hoca denmediği gibi her alime de alim denilemeyeceği aşikardır. Her ne kadar alim sıfatı ile geçinse de…
Allah’ın dini belli iken Resulüllah’ın sünneti belli iken nedir bu parça parça bölünmeler, nedir bu bölük bölük cemaatlere ayrılmalar, tarikatlara ayrılmalar. İşin tuhaf tarafı hepsi kendince Allah’a itaat ediyor, Resulünün sünnetini uyguluyor ama gel gör ki hiç biride birbirini beğenmiyor. Birisi karaya kara derken, diğeri karaya ak diyor. Birisi karaya ak derken, diğeri ak olana kara diyor.
Peki madem ikinizde Allah’a ve Resulüne hizmet ediyorsunuz, Resulünün yolundan gidiyorsunuz nedir bu ihtilaf nedir bu çakışma? Nedir bu parçalanma ve ayrılma, birbirinizi yada birbirlerini karalama. Hanginizin dediğine inanacağız?
Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “Ama peygamberleri izlediklerini iddia eden ümmetler fırkalara ayrılıp bölük bölük oldular. Her grup, kendilerine ait görüşten ötürü memnun ve mutludur (2)”. Nitekim zaten görüldüğü üzere herkes kendi cemaatini, tarikatını beğenirken diğerini beğenmiyor, dışlıyor.
“Bizden önceki din mensupları kendi aralarında farklı görüşlere ve çeşitli milletlere (dini inançlara) göre ihtilaf etmişlerdir. Hepsi de batıldır. Onlardan her bir fırka kendilerinin hak adına bir şeye sahip olduğunu iddia eder. Bu ümmet de aynı şekilde kendi aralarında biri müstesna, tümü dalalet olan çeşitli fırkalara ihtilaf ederek ayrılmışlardır. Bu tek fırka ise Allah’ın kitabı ile Resulüllah (s.a.v)’in sünnetine ashab ve tabiinden oluşan ilk asrın insanları ile geçmiş zamanda da, yakın zamanda da Müslümanların önünde giden imamların yoluna sımsıkı bağlı kalan el-i sünnet ve’l-cemaat’tir (3)”
Neden ashabını izlediği yol üzere izlediği bir yol izlemiyorsunuz da sağa sola sapıyorsunuz, dini konularda ihtilafa düşüyorsunuz. İşte bunlar hakkında da Allah Teala şöyle buyurmaktadır: “Sen onları, bir süreye kadar daldıkları gaflet içinde kendi hallerine bırak! (4)”.
Oysa “Allah benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir, yalnız O’na ibadet edin. Doğru yol budur.” dedi (5)” uyrulduğu halde neden “…dinlerini parçaladılar ve fırka fırka oldular (6)”. Herkes kendi şeyhini, tarikatını, cemaatini beğendi “Ondan sonra kendisine mensup birtakım fırkalar aralarında ayrılığa düştüler. Gayet acı bir günün azabından zalimlerin vay haline! (7)”
Gerçekten Allah dostu, gerçekten alim yoktur demiyorum mutlaka vardır ancak böyle birisini bulmak bu zamanda gerçekten çok zordur. Gerçek bir alim denk gelirse ne ala, ama aksine girişte belirtildiği üzere anlatılan alim diye, şeyh diye geçinen birisi denk gelirse işte o zaman kurt sürüsünün eline düşen koyunun akıbetini hepiniz çok iyi bilmektesiniz.
Alim bilen bir insan olarak yanına yanaşıyorsun, sonuçta güveniyorsun, o ne derse doğru der diyorsun. Ama ya değilse o zaman ne yapacaksın. Hem dünyanı heder edeceksin hemde ahiretini harap edeceksin. Oysa her ne kadar bir mürşid gerekli olsa da bu şart mıdır? değil midir? diye bana soracak olursanız eğer değil.
Eğer samimi olarak gerçekten, içten sen Allah’a yönelmiş, Allah yoluna girmiş bir mürid isen Allah Teala sana karşı bihaber kalmaz ve sana bir kapı açar ve kendisine yaklaşman için sana yardımcı olur.
Anlatmak istediğim şudur Onlarca alimlerin kitabı varken, onlarca mürşidin kitabı varken ve hepsinden de öteye giderek Allah Resulü’ nün sünneti varken ve bunu da biraz daha ileriye geçerek Allah’ın kitabı varken nedir bu arayış, nedir bu sağa sola sapma. Ben zamanımızın alimlerinin yada alim diye geçinenlerin kitaplarını kastetmiyorum; bundan seneler önce yaşamış, asırlar önce yaşamış alimleri, müctehidleri, ıslahatçileri kastediyorum onları okuyun tabiki.
Hangi Dini kitaplar ve Yazarlar Okunmalı ?
Kimdir bunlar merak edenlere örnek vereyim: Tasavvuf dünyasının belki de baş mimarisi İmam Gazali,, Abdülkadir Geylani, Ebu Talib el-Mekki, İmam Beyhaki, İbn’ul Kayyum el-Cevzi, İbn Kesir, Mevlana, Haris el-Muhasibi, Buhari, Müslim Tercümeleri vs vs.
Eğer bunları araştıracak inceleyecek ve sindirerek okuyacak olursanız ne tarikata gerek kalır ne cemaate. Zaten fıkıh konularında gerekli açıklamayı cami hocalarına soracak olursan en basitinden gerekli açıklamayı ve cevabı bulacaksındır.
Demek istiyorum ki tarikat, cemaat peşine düşeceğine ilim öğren, araştır, öğren biraz. Şayet az da olsa bir bilgiyle eğer illa da cemaate/tarikata girecem diyorsan belki bilgin seni kurtarır. en azından söylenen şey yanlış ise ve senin bildiklerinle çakışıyorsa uzak durursun. Ama sıfır bilgiyle böyle bir ortama girersen söylenen şey doğrumu yanlış mı bilmeden araştırmadan kabul edersen helak olmandan korkulur. Tabi ki en doğrusunu ancak Allah bilir.
“A münafık! Allah yeryüzünü senin gibilerden temizlesin. İki yüzlülüğün yetmiyormuş gibi bir de tutup alimlerin, velilerin ve salih kulların gıybetini yaparak onların etini yiyorsun. Sen ve senin gibi münafıkların dillerini ve etlerini pek yakında kurtlar kemirecek ve paramparça edecek. Yer de sizi çürütecek ve tersyüz edecek. Allah ve salih kulları hakkında güzel düşünmeyenler ve onlara karşı saygıda kusur edenlerin kurtuluşu yoktur
Onlar yönetici ve komutanlardır. Sen onlara karşı nesin ki? Niye onlara karşı alçak gönüllü davranmıyorsun? Allah (c.c) bağlamayı, çözmeyi, her türlü işi onlara teslim etmiştir. Gökyüzü onlar sayesinde yağmur yağdırır ve yer onlar sayesinde ot btirir. Bütün yaratılanlar onların idaresi altındadır. Onların her biri dağlar gibidir, sıkıntı ve musibet rüzgarları onları yerinden oynatmaz.
Tevhid ve Mevla’dan rıza makamından hiç kalkmadan hem kendileri, hemde başkaları için isterler. Allah’a tevbe edin ve ondan özür dileyin ve O’nunla aranızda işlemiş olduğunuz günahları da itiraf edin ve önünde eğilin. Sizin elinizde ne var ki? Gerçeği bilseniz bulunduğunuz hal üzere olmazdınız. Sizden öncekiler gibi, Allah’ın huzurunda edepli olun.
Siz o kullara karşılaştığınızda kadınlar ve kadına benzeyen erkekler gibi kalırsınız. Yiyitliğiniz, nefis, heva ve tabiatlarınız size bir şey yapmanızı emrettiği zaman belli olur. Dinde yiğitlik, Allah’ın haklarını yerine getirmekle olur. Hikmet ve ilim sahiplerinin sözlerini küçümsemeyin. Çünkü onların sözü devadır, kullandıkları her kelime de Allah’ın vahyinin meyvesidir.
Sizin aranızda canlı bir peygamber yoktur ki ona uyasınız. Resulüllah’a (s.a.v) gerektiği gibi uyanlara uyduğunuz zaman O’na uymuş olursunuz. Takva sahibi alimlerle birlikte olun. Çünkü onlarla beraberlik sizin için berekettir. Bildikleri ile amel etmeyen alimlere uymayın (8)”
Yazıyı tamamlamadan önce şunu da belirtmekte fayda var: Üç beş tane kendini bilmez yüzünden, yapmış olduğu uygunsuz tavırlar yada sözler yüzünden ne o cemaati yargılayın, ne de o cemaatin başındaki mürşidi suçlayın. Kendi günahınız kendinize yetmiyormuş gibi birde onların hakkında ileri geri, bilip bilmeden konuşarak onların günahlarına girmeyin, günahlarını almayın. Diyeceğim her ne kadar yaşayışları da önemli olacak olsa da siz yaşayış tarzına değil ağzından dökülenleri dikkate al, onları incele.
Selam hak edenlerin üzerine olsun vesselam…
İsmail Ekinci
1-İmam Gazali / el-ihya / C:3 / bkz:218);(2-Mü’minun Süresi’53);(3-İbn Kesir /Tefsiru’l Kur’an’il Azim / C:8 / bkz:399);(4-Mü’minun Süresi’54);(5-Zuhruf Süresi’64);(6-Rum Süreis’32);(7-Zuhruf Süresi’65)(8-Abdülkadir Geylani / el-fethu’r-Rabbani)