Bu yazıda, çocuk terbiyesinde / eğitiminde anne babanın fonksiyonlarının ve haram lokmanın nelere yol açabileceği bize çok iyi anlatılmaktadır.
Anne babalar bu dünyada, kendilerinden sorumlu oldukları kadar çocuklarından da sorumludurlar. Anne babaların, çocuklarına karşı bu dünyada ve ahirette sorumlulukları konusunda Peygamber Efendimiz (s.a.v) bir hadislerinde şöyle buyururlar: Hepiniz bir sürünün çobanı gibisiniz. Çoban sürüsünü koruduğu gibi siz de evlerinizde(ki) ve emriniz altındakileri cehennemden korumalısınız! Onlara Müslümanlığı öğretmelisiniz. Öğretmezseniz mesul olacaksınız
Çocuk terbiyesinde dikkat edilecek en önemli hususlardan birisi de çocuğun midesine gidecek olan şeylerin, haramdan değil; helalden olması meselesidir! Çünkü haramla beslenen vücudun organları isyan bayrağını çeker. İsyan bayrağı çeken çocuk için; siz ister ‘Laftan anlamaz’ deyin, ister ‘Söz dinlemez’ deyin, ister ‘Ders çalışmıyor’ deyin, isterseniz ‘Saygısız, geçimsiz’ deyin…
Peygamber Efendimiz, “Yiyip içtikleriniz helal, temiz olsun! Çocuklarınız, bunlardan hasıl olur” buyurdu. Bizim inancımıza göre dinimiz, bırakın harama el uzatmayı şüpheli şeylerden bile uzak durmamızı ister
Sevgili Peygamberimiz haramdan uzak durmamız için şüpheli şeylerden kaçınmamızı isteyerek, bir hadisi şeriflerinde bunu, koru etrafında koyun otlatmaya benzeterek şöyle buyururlar ki bu hadis-i şerifi hayatımıza mihenk yapmamız gerekir:
“Şurası muhakkak ki, haramlar apaçık bellidir, helaller de apaçık bellidir. Bu ikisi arasında (haram veya helal olduğu) şüpheli olanlar vardır. İnsanlardan çoğu bunlar bilmez. Bu durumda, kim şüpheli şeylerden kaçınırsa, dinini de, ırzını da terbiye etmiş (zandan korumuş) olur. Kim de şüpheli düşerse düşmüş olur, tıpkı koruluğun etrafında sürüsünü otlatan çoban gibi ki, her an koruluğa düşebilecek durumdadır. Haberiniz olsun, her melikin bir koruluğu vardır, Allah’ın koruluğu da haramlarıdır Haberiniz olsun, cesette bir et parçası var ki, eğer o sağlıklı olursa cesedin tamamı sağlıklı olur, eğer o bozulursa, cesedin tamamı bozulur. Haberiniz olsun bu et parçası kalptir”
Meşhur bir hikaye olarak anlatılır.
“Köyün birin de, sürekli konu komşunun kümesinden çaldığı yumurta ve tavukları, annesiyle birlikte yiyen bir çocuk varmış. Gel zaman git zaman derken sonunda bu çocuk hırsızlık yaparken yakalanır ve huzuruna çıkarılır. Yargılama sonucunda çocuk suçlu bulunur ve hapse mahkum edilir.
Çocuk, hapse atılmadan önce bir isteğinin olduğunu söyler kadıya. Kadı da isteğinin ne olduğunu sorar. Annesinden uzun süre ayrılacağı için annesinin o tatlı dilinden öpmek istediğini söyler. Çocuğun bu isteğine izin verilir.
Çocuk, annesine gelip, “Anneciğim o güzel dilinden öpmek istiyorum” der. Yüreği yanan anne, oğlunun bu son isteğini gerçekleştirmek için dilini ağzından çıkararak oğluna uzatır. Anne dilini çıkarır çıkarmaz, çocuk annesinin dilini ısırarak koparır.
Ne olduğunu anlamayan çevredekiler şaşırırlar. Durumu öğrenmek isteyen kadıya çocuk: “Benim bu durumu düşmeme sebep olan şey annemin o tatlı dilidir. Ben eve ne getirdiysem “Nerden buldun?” diye sormadan birlikte yer içerdik.
Ne zaman bir şey çalıp getirsem, aferin oğlum güzel oğlum diyerek, her seferinde benim daha fazla getirmem için ruhumu okşayarak beni bu yola teşvik etti. Beni uyarıp ikaz etmek yerine, benim bu yola devan etmemi sağlayan ve ceza almama sebep olan annemin o tatlı dilidir” demiştir.
Anlaşılacağı üzere bu hikayede, çocuk eğitiminde anne babanın fonksiyonlarının ve haram lokmanın nelere yol açabileceği bize çok iyi anlatılmaktadır.
Anne babalan öbür dünyada ilk davacıları, kendi çocuklan olacaktır. Bunun nedeni olarak da kendilerine haram lokma yedirmeleri, haram yolda kazanılan mallardan miras bırakmaları ve dinini öğrenmeleri için okutmamaları, olduğu söylenilir
Bir başka hikayede köyün birinde, komşuların kümeslerindeki yumurtaları çalarak içen bir çocuktan bahsedilir
Köylülerin yaka silkmesine sebep olan bu çocuğun babası, civardaki bir alime gider ve durumu anlatır. Adam, alim zata: “Çocuğunun sadece kümeslerdeki yumurtaları kırıp içtiğini bunun dışına hiçbir olumsuz hareketinin olmadığını bundan da bir anlam çıkaramadığını söyler
Adamı dinleyen hoca efendi de: “Siz yada hanımınız size at olmayan bir şeyi içmiştir. Çocuğunuzun bu davranışı bundan kaynaklanmaktadır der
Adam, düşünerek eve gider. Alim zatin anlattıklarını eşine de anlatan adam, belli bir süre geçtikten sonra hanımını çağırır;
“Ya hanım, ben düşündüm taşındım, fakat kendim de başkasının izinsiz bir şeyini içtiğimi bulamadım Acaba sen kendinde bir şey bulabildin mi?” diye sorar.
Adamın hanımı da biraz duraksamadan sonra bey der “Ben bu çocuğa hamileydim. Komşunun evinde iken canım limon istemişti. Komşudan istemeye utanmış ve komşunun haberi olmadan, limona iğne batırıp suyunu içmiştim. Herhalde çocuğun davranışı bundan kaynaklanmaktadır” der.
Giderek komşularından helallik isterler, tövbe ederler ve çocuk böylece düzelerek o kötü alışkanlığından vazgeçer.
Çocuk terbiyesinin anne karnında başladığını bilmeyenimiz yoktur. Hamilelik dönemindeki süreçte yaşananlar ve yenilen içilenler çocuğu doğrudan etkilemektedir.
Çocuğun anne karnındaki eğitim sürecini araştırmak isteyen psikologlar, belli bir gurupta hamile olan anne adaylarını dokuz ay boyunca gözleme tabi tutarlar.
Doğumdan sonra çocukları belirli bir yaşa kadar gözlemleyen psikologlar, çocukların davranışlarının annenin hamilelik dönemindeki davranışlarıyla örtüştüğünü görürler.
Hamilelik döneminde sinirli olan annelerin çocukları sinirli, hamilelik döneminde sakin olanların çocukları daha sakin oldukları gibi, hamilelik döneminde dinlenen müzik türlerinin de çocuklarda etkili olduğunu görmüşlerdir.
Bunun yanında hamilelik döneminde dini konulara meyilli olan kadınların çocuklarının, dini konulara meyilli oldukları, hamilelik döneminde haram ve helale dikkat etmeyen kadınların çocuklarının da okulda bu konulara dikkat etmediği gözlenmiştir
Yine başka bir araştırmada ise, anne karnında 7.8 aylık bir çocuğu ultrason makinesinde gözlemleyen psikologlar, çocuğun anne karnında mutlu bir de hareket ettiğini görürler.
Sonra anne ve baba ciddi şekilde tartışarak kavga etmelerini isterler. Anne babaların kavgaları planlı masucuktan bir kavga olmasına rağmen çocuk birden hareket etmeyi bırakıyor ve büzüşmeye başlıyor
Yukarıdaki araştırmalardaki örnekleri, bu her zaman çevremizde görmekteyiz. Uzaklara gitmeye gerek yok, yakın akrabalarımıza baktığımız zaman bunu gördüğümüz gibi kardeşler arasındaki farkların görülebilmesi için hamilelik dönemlerinin gözden geçirilmesi yeterlidir, diye düşünüyorum.
Eskiden anneler eşlerini işe gönderirken: “Aman bey! Bize haram para getirme! Biz açlığa dayanırız, fakat cehennem ateşine dayanamayız” derlerdi. Gelinlik kız aranırken “Helal süt emmiş” biri olmasına dikkat edilirdi. Bu düşüncelerin temelinde elbette hayırlı evlatlar yetiştirmek için helal yenilmiş olmalıdır düşüncesi de vardı.
Oysa günümüzde öyle mi? “Gelsin de nerden gelirse gelsin” anlayışı ile birlikte, gelin kız yada damat adayında soracağımız ilk soru nerde çalışır yada babası ne iş yapar sorusu olur!
Gelin adayının yada damat adayının ahlakı ve ailesinin kazançları sorgulanmadan yapılan evliliklerden doğan çocuğun da, ona göre olacağı bir gerçektir.
İlginçtir ki, genelde okulda düzensiz, arkadaşlarıyla kavgalı, öğretmenlerine karşı asi ve hak hukuk bilmeyen çocuklara sorduğumuzda ailelerinin geçimlerini helalinden kazanmadıklarını görüyoruz.
Aklımızdan çıkarmamız gereken şu ayet-i kerime ile Rabbu’l alemin biz kullarını ikaz eder: “Ey inananlar! Kendinizi ve çoluk çocuğunuzu cehennem ateşinden koruyun, onun yakıtı, insanlar ve taşlardır (Tahrim 6)
Kaynak: M. Emin Karabacak / Gülistan Dergisi / 2016 / bkz: 45-48