Din inancının bireysel ve toplumsal etkileri
1-) İnsan, akıl ve şuur sahibi, varlığı üzerinde düşünebilen bir canlıdır. Nereden gelip nereye gittiğini, niçin yaratıldığını, hayat yolunun onu nasıl bir sonuca ulaştıracağını, vicdanıyla başbaşa kaldığı zaman, kendi kendine sorup durmaktadır. Bu konuda tatmin olmak, içinde geleceğe ait olarak beliren endişelerden kurtulmak, sükunete ve iç huzura ermek ihtiyacındadır. Bu huzuru, insan, ancak insanüstü bir hakikata inanıp bağlanmakla bulabilir. Bu hakikatı ise, ona ancak din verir ve öğretir.
2-) İnsanlığın kendi dünyasında maddeten ve manen inkişaf etmesi, gerçek insanlık mertebesine ulaşması için de, din mutlaka gereklidir.
Bu hususu Saidi Nursi şöyle ifâde eder: “Nev’-i beşerin ahvaline dikkatle bakılsa görülür ki, ruhun manen terakkisini, vicdanın tekamülünü, akıl ve fikrin inkişaf ve terakkisini telkin eden, yani aşılayan şeriatlardır. Vücud veren tekliftir. Hayat veren peygamberlerin gönderilmesidir. İlham eden dinlerdir. Eğer bu noktalar olmasaydı, insan hayvan olarak kalacaktı. Ve insandaki bu kadar kemalat-ı vicdaniye ve ahlak-ı hasene tamamen yok olurlardı”
Aynı konuda Ali Fuad Başgil ise şöyle der: “En aliminden cahiline kadar insan, nerden gelip nereye gittiğini kendi kendine soracak; insanüstü alemlerden yüksek bir ideal mesnedi ve bir hareket ve faaliyet prensibi arayacaktır. Fakat bu aradıklarına ve sorduklarına dînin dışında -ne ilimde, ne de felsefede- tatmin edici ve iç ferahlatıcı bir cevab bulamıyacaktır. Neticede ya dindar olup, dini hakikatlere gönül bağlayacak ve insan hayatı yaşayacaktır, yahut da hayvanlaşıp, fizikî hisler ve bayağı zevkleriyle yaşama yolunu tutacaktır. Bu yol, insanlığı uçuruma götürülecektir”
3-) Din, cemiyet hayatını düzenleyici ve disipline edici olarak da, insanlık için lüzumlu bir müessesedir. Dini duygu, insandan hiçbir vakit ayrılmayan, onu daima murakabe altında bulunduran manevî bir bekçidir. Bu bekçi, vicdanlar üzerinde son derece etkili olduğundan, hem insanı gizli aşikar bütün fenalıklardan alıkoyar, hem de her nevi iyiliklere sevkeder.
Din, insan ihtiraslarını frenliyen en kuvvetli manevî bir dizgindir.
- Din sayesinde Allah’ın herşeyi bileceğini, hiçbir şeyin ondan gizlenemeyeceğini idrak eden insanda kuvvetli bir irade hasıl olur. Böyle kuvvetli irade ve seciye sahibi kişilerden meydana gelen bir cemiyette ise, asayiş ve istikrar, nizam ve ahenk bulunur.
- Din her türlü ahlaki faziletin kaynağıdır. İnsanlık için dinin getirdiği ahlaki sistemin ehemmiyeti çok büyüktür.
Aleksi Betran şöyle der: Dindar kimselerde mevcut olan iman, ahlak için pek kıymetli bir istinad noktasıdır.”
Bir milletin ahlaki yönden alçalması kadar müthiş bir felaket yoktur. Tarih boyunca pek çok milletler, ahlaken tefessüh ettikleri için batmış, tarih sahnesinden silinip gitmişlerdir.
4-) Dinsizlik, herşeyden önce ahlak fikrini yıkar. Çünkü din olmadığı takdirde, ahlak için hiçbir yaptırıcı güç kalmadığından, dinsizlik her türlü kötülüğün yayılmasına ve genişlemesine ve neticede cemiyetin çökmesine sebeb olur.
Dinsizlik, aynı zamanda hukuk fikrini de ortadan kaldırır. Kendini herhangi bir ahlaki müeyyideye bağlı hissetmeyen dinsiz insan, hiçbir hak ve hukuku yerine getirmez. Eline fırsat geçtiğinde zulüm yapmaktan, gasbetmekten, her türlü kötülüğü işlemekten geri durmaz.
Maddeye tapan ve şehvetlerine esîr olan dinsiz insanda, insanlık seciyeleri silinmekte; fazîlet, feragat ve fedakarlık yerine feci bir BOŞVER zihniyeti hakim olmaktadır. Bu zihniyet ise, bir cemiyet için felakettir.”
