Allah (c.c) kullarına, hiçbir kimse için değiştirmediği, sabit yasalarla hükmetmektedir. Peygamberler (a.s) ise, tebliğ yükünü taşımakla, şaşkın kalabalıkların sıkıntılarını yüklenmekle ve kötü taklit ve adetlerle savaşmakla görevlendirilmiş kimselerdir. Düşünce hürriyetini kaybeden toplumların, istedikleri gibi hareket edebilecekleri, Allah (c.c) katında sınırlı bir süreleri vardır. Aklını kullanabilme imkanı olduğu halde, bu sınırlı süreleri dolarsa, kader son sözünü söyler.
Allah (c.c.), Resulü (s.a.v)’ne şunu anlatmaktadır: Onların afeti, kendisi sebebiyle uzak mekanlardan çağrılan akılları sebebiyledir. Zira onlar Hakka karşı sağırdırlar; “Ancak (samimiyetle) dinleyenler, daveti kabul eder. Ölülere gelince, Allah onları diriltecek, sonra da O’na döndürülecekler.” (En’am Suresi 36)
Müşrik toplum önceki isteklerine tekrar geri dönmektedir; “O’na ‘Rabbinden bir mûcize indirilseydi ya!’ dediler. De ki: Şüp-hesiz Allah mûcize indirmeye kadirdir. Fakat onların çoğu bil-mezler.” (En’am Suresi 37)
Ben şaşırıyorum. Şu kozmik düzen Allah’ın varlığına ve birliğine delalet etmiyorsa, bu düzenin bazen bozulması mı Allah (c.c)’ın varlığına ve birliğine delalet edecek? Dünya’nın uydusu Ay, hızında hiçbir yavaşlama olmadan, asırlardır Dünya’ nın etrafında dönüp duruyor. Bu süreklilik, her şeyi yapmaya kadir olan yaratıcının varlığına ve birliğine tanıklık etmiyor da, birkaç dakikalığına Ay’ın yarılması mı tanıklık ediyor? Gece ve gündüzün sürekli yer değiştirmesine rağmen, ışığı hiç sönmeden parlayan lambamız Güneş, Yüce Allah (c.c)’ın varlığına ve birliğine işaret etmiyor da, Hz. Musa (a.s)’nın hizmetçisi Hz. Yuşa (a.s) için birkaç dakika geç batması mı O (c.c.)’na işaret ediyor?
Ben insanlar, hayvanlar, sürüngen ve uçan böceklerin da onların yaşaması, hayatlarını devam ettirmesi ve en hassas ölçülerde rızıklarının teminatı ile ilgili Allah (c.c)’ın yasalarını (değişmez kanunlarını) gördüğümde, hayretler içinde kalıyorum. Resûlullah (s.a.v)’tan mucizeler isteyen kimselere karşı, şu ayetin sunulmasının sırrı da belki bu anlattıklarımızda;
“Yeryüzünde yürüyen hayvanlar ve (gökyüzünde) iki kanadıyla uçan kuşlardan ne varsa, hepsi de sizin gibi topluluklardır. Biz o kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık. Sonuçta (hepsi) toplanıp Rablerinin huzuruna getirileceklerdir (En’am Suresi 38)
Anne kuşun şu manzarası benim dikkatimi çekmişti. Bu kuş, tarlalar arasında dolaşıyor ve kursağındaki yiyeceklerle birlikte yuvaya dönüyor, sonra da yedirip içirmek için yuvadaki yavrusunun gagasını açıp yiyecekleri içerisine boşaltıyor.
Allah (c.c.) her şeyi mükemmel bir şekilde yapıyor, fakat buna rağmen müşrikler, bir olan Allah (c.c)’ı tanımıyorlar da sağır ve dilsiz bir taş parçasına tapıyorlar ve Hz. Muhammed (s.a.v)’e de şöyle sesleniyorlar: “Sana inanmamız için, mucizelerden bir mucize getir;
“Ayetlerimizi yalanlayanlar, karanlıklar içinde kalmış sağır ve dilsizlerdir. Allah, kim(i) dilerse onu şaşırtır, dilediği kimseyi de (dileyeni de) doğru yola iletir (En’am Suresi 39)
Garip olan, bu istenilen mucize geldiği zaman, kesinlikle inanacaklarına dair yemin etmeleridir:
“Kendilerine bir mucize gelirse, ona mutlaka inanacaklarına dair kuvvetli bir şekilde Allah’a yemin ettiler. De ki: Mûcizeler ancak Allah katındandır. Ama mucize geldiğinde de inanmayacaklarının farkında mısınız? Yine O’na iman etmedikleri ilk durumdaki gibi, onların gönüllerini ve gözlerini ters çeviririz. Ve onları şaşkın bir halde, azgınlıklarının içinde bırakırız (En’am Suresi 109-110)
Heyhat! Gözlerini kapatmakta ısrar eden (kör) kimse, asla göremez…
Kaynak: Muhammed Gazali / Kur’an’ın Konulu Tefsiri / bkz: 148-149