En’am Suresinin, hak ile batıl arasında tutuşmuş savaşın tam da zirvesinde nazil olduğu gözükmektedir. Meşhur olan görüşe göre bu sûre, onca uzunluğuna rağmen, tek bir defada nazil olmuştur. Bu suredeki bazı ayetlerin, Medine döneminde nazil olduğuna dair gördüğüm görüşlerden bazıları asılsız, bazıları da zayıftır.
Kuran’dan bazılarının, Ehl’i Kitapla ilgili olan tüm ayetlerin, Mekke dönemiyle bir ilişkisinin olmadığına ilişkin sözleri, bu asılsız ve zayıf görüşlerin illeti olmuştur. Oysa ki bu düşünce tamamen yanlıştır. Yine bir kısım alimler zekatın Medine döneminde farz olduğunu tasavvur etmektedirler. Gerçekte zekat, Mekke’de başlamış, Medine döneminde ise nisap miktarları belirlenmiştir. Sonuçta sûre, bir defada nazil olmuş ve nüzulüne binlerce melek eşlik etmiştir.
En’am Suresi nazil olurken Hz. Peygamber (s.a.v.) tüm dikkatini vermişti, hatta O (s.a.v)’nun zihni şimşek çakmasından daha parlaktı. O (s.a.v)’nun hafızası, günümüzün kayıt işlemlerinin yapıldığı kaset ve disketlerden daha hassas ve duyarlı idi. Hafızasına tam olarak yerleştirdikten sonra da, vahiyy katiplerini çağırır ve Allah (c.c) katından gelen bu ayetleri yazdırırdı.
En’am Suresinin ihtiva ettiği “takrir” ve “telkin”lerle birlikte, işlediği birçok konuyu burada sunmak istiyoruz. Surenin, “takrirlerden ilk anlattığı şey, ne kadar uzun yaşarlarsa yaşasınlar, zalimlerin varacağı kötü sonla ilgilidir. Dünya hayatının gereği budur. Ancak bu, mücadele ve kafirlerin üzerine hakimiyet kurduktan sonra olacaktır.
İşte bu sebeple Yüce Allah (c.c) Arap kafirlerine diyor ki; “Görmediler mi ki, onlardan önce yeryüzünde, size vermediğimiz bütün imkanları kendilerine verdiğimiz, gökten üzerlerine bol bol yağmurlar indirip evlerinin altından ırmaklar akıttığımız nice nesilleri helak ettik. Biz onları, günahları sebebiyle helak ettik ve onların ardından başka nesiller yarattık (En’am Suresi 6)
İşte bu; bozulup parçalanarak dejenere olduğu zaman medeniyetlerin, büyüklenip azgınlaştıkları zaman da toplumların akıbetidir. Böyle medeniyet ve toplumlar, belirli bir süre yeryüzünde kalırlar, sonra da, yerlerini başkalarına bırakmak için yok olur giderler.
Burada şu soruyu sorabiliriz: Bu sadece kafirlere özgü bir durum mudur, yoksa kafirlerle birlikte, hakla batılı, hidayetle dalaleti birbirine karıştıran diğer tüm toplumlar! da kapsayan genel bir kanun (sünnetullah) mudur? Bir başka ifadeyle; Allah (c.c)’a imandan tamamen yüz çevirenlerle, imanlarının hiçbir fayda sağlamadığı kimseler birbirlerine eşit midirler?
Bu surede gelen ayetler, konuya açıklık getiriyor; “Evet, hepsi de aynıdır.” Toplumları sorgulayıcı bir üslupla anlatan Allah (c.c.)’ın şu sözünü iyi anlayınız;
“Andolsun ki, senden önceki ümmetlere de elçiler gönderdik Ardından, boyun eğsinler diye, onları darlık ve hastalıklara uğrattık. Hiç olmazsa, onlara bu şekilde azabımız geldiği zaman, boyun eğselerdi! Fakat kalpleri iyice katılaştı ve şeytan da onlara yaptıklarını cazip gösterdi (En’am Suresi 42-43)
Kaynak: Muhammed Gazali / Kur’an’ın konulu Tefsiri / bkz: 143-144