1. Anasayfa
  2. 8- Enfal Süresi

Enfal suresi 32-33-34 ayet Meali-Tefsiri


Genelde insanlar, şayet şaşırır ve (önlerindeki) yollarını sapıtırsalar şöyle derler: Ey Rabbimiz! Bize hakkı hak olarak tüm açıklığıyla göster ve ona tabi olmayı ihsan eyle. Batılı da batıl olarak göster ve ondan korunmayı lütfüyle

Fakat Mekke’nin bu zorbaları şöyle diyorlardı: Ey Allah’ım! Eğer bu Kur’an bir gerçek olarak senin katından ise, gökyüzünden üstümüze taş yağdır veya acıklı bir azap getir (bakalım) (Enfal suresi 32. ayet)

Şüphesiz ki inkarcılık ve nankörlük çeşit çeşittir. Öyle inkarlar ve nankörlükler vardır ki, bizzat inkarcılık ve nankörlüğün kendisine rahmet okutur. Belki de, küfrün çeşitlerinin en çirkini ve cezalandırılmaya en layık olanı, uluhiyyeti kesin olarak inkar etmektir. Ardından Allah (c.c.)’a şirk koşma ve Allah (c.c.)’a evlatlar isnat etme yanılgısı gelir. Mekke’de öyle küfrün önderleri vardı ki, inkarcılık ve çok tanrıcılık şemsiyesi altında, kendi heva ve nefislerine tapnıyorlardı. Her şeyin önüne geçirdikleri ve her şeyden üstün tuttukları şehvetleri, arzu ve istekleri onlarda bulunduğu sürece, küfrün önderlerinin, inkarcılığa olan bağlılık ve sadakatleri de devam edecektir.

Öyle halk yığınları vardır ki, yaptığı şeyin doğruluğundan ve Allah (c.c.) için ihlasla yaptığından hiç şüphe bile duymaz! “Kötü olarak yapıp ettikleri kendisine çekici (süslü) kılınıp da, onu güzel gören mi, Allah katında kabul görecek…” (Fatır 8) Arap müşriklerinin içinde, putların fayda ve zarar verdiğine ve onların, “En büyük Allah (c.c.)’a” giden yolda birer başlangıç noktası olduklarına samimiyetle inanan insanlar vardı.

Şurası bilinen bir gerçektir ki, peygamberler, insanları katışıksız tevhide çağıran davetçilerdir ve bu anormal karışıklıkları düzeltebilecek ve tevhide bulaştırılan şirk pisliğini temizleyebilecek bir zaman sürecine ihtiyaç duyarlar. İşte bu sebeple Allah Teala, Elçisi (s.a.v.)’ne şöyle sesleniyor:

“Sen içlerinde bulunduğun sürece, Allah onları cezalandırmayacaktır ve onlar bağışlanma talepinde bulundukları sürece de Allah onları cezalandırmayacaktır.” (Enfal 33). Yani onlar, bu halleriyle azabı hak etmiş olmuyorlar mı? Hayır! Aksine onlar azabı çoktan hak ettiler. Çünkü onlar hem kendilerine hem de insanlara zulmediyorlar:

“Onlar, insanları Mescidi Haram’dan alıkoyarlarken ve onun gerçek koruyucuları değilken Allah, ne diye onları cezalandırmasın? Onun gerçek koruyucuları yalnızca korkup sakınanlardır. Ancak onların çoğu bunları bilmezler.” (Enfal 34)

Onların şirke bulaştırılmış ibadetleri onlara hiçbir fayda sağlamaz ve Kabe’nin etrafındaki saçmalıkları da ibadet olarak isimlendirilemez. Çünkü onların Kabe’nin etrafında tavaf ederken yaptıkları şey, şirki yansıtan ıslık çalma ve el çırpmaktan ibarettir. Oysa Kabe’nin etrafında gerçekten Allah (c.c.)’a ibadet maksadıyla tavaf edenler, bizzat tek olan Allah (c.c.)’ zikreden ve “Sübhanellah ve’l-hamdülillah ve la ila he illallahü vallahü ekber” sözleriyle Yüce Allah (c.c.)’ı selamlayanlardır.

Müşrikler ise bu türden hiçbir şey yapmıyorlardı. Aksine onlar, tevhidi yok etmek için olanca güçlerini sarfediyorlar ve o tevhidi çepeçevre kuşatıp kökünü kazımak için tüm mallarını harcıyorlardı. îşte tüm bunları yapan müşriklerin kurtuluşa ulaşmaları mümkün müdür hiç?

Kaynak: Muhammed Gazali / Kur’an’ın Konulu Tefsiri / bkz: 206-208

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir