Peygamber Efendimizin Eşi Ümmü Habibe (r.anha)
Ezvac-ı Tahirat’ın Hz. Peygamber (s.a.v)’in örnek aile hayatını Müslümanlara öğretmeleri bakımından rivayet ettikleri hadisler büyük önem taşımaktadır. Bir eş, aynı zamanda da hadis râvisi olarak Ümmü Habibe (r.anha)’nin Allah Rasûlü’nden 65 hadis rivayet ettiği bilinmektedir.
Asıl adı Remle olup ilk çocuğunun adı sebebiyle Ümmü Habibe ismiyle tanınmıştır. Mekke’nin en önemli kabilelerinden olan Beni Ümeyye”ye mensup Ebu Süfyan’ın kızıdır. Annesi de aynı sülaleden Ebu’l-As’ın kızı Safiyye’dir. Bu hanım aynı zamanda Hz. Osman (r.a.)’in da halasıdır.
Remle bint. Ebu Süfyan ilk evliliğini Hz. Peygamber (s.a.v)’in halası Ümeyme bint. Abdülmuttalib’in oğlu olan Ubeydullah b. Cahş ile gerçekleştirdi. Hz. Peygamber (s.a.v)’in İslam’ı tebliğinin başlangıcı aşamasında kocası Ubeydullah ile birlikte ilk Müslümanlar arasına dahil oldu. Aynı dönemde Mekke müşrikleri gerek Hz. Peygamber (s.a.v)’e, gerekse onun davetine cevap veren Müslümanlara karşı alay ve hakaretten başlayıp öldürmeye varan kadar her türlü psikolojik, ekonomik ve fiziki baskı ve işkenceyi tatbik etmeye başlamışlardı.
Bu faaliyetleri gerçekleştiren Kureyş kabileleri arasında geçmişten beri Hz. Peygamber (s.a.v)’in soyu Haşimoğulları’na düşmanlık besleyen Ümmü Habibe (r.anha)’nin soyu Ümeyyeoğulları da bulunuyordu. Başta Utbe b. Rebia, Şeybe b. Rebîa ve Ebu Süfyan olmak üzere kabile önderleri Müslümanlara karşı her türlü faaliyetin içinde yer almışlardır.
Ümeyyelilerin muhalefet tavrı, Hz. Peygamber (s.a.v)’i davasından vazgeçirmek hususunda iknaya çalışmaktan başlayıp onunla bizzat savaşmaya varıncaya kadar derece derece şiddetlenmiştir. Onlar, Mekke döneminde özellikle siyasi baskıyı ön plana çıkarmışlar, hicret sonrasında ise Medine üzerine gerçekleşen bütün saldırıları bizzat organize etmişlerdir.
Mekke müşrikleri, Hz. Peygamber (s.a.v)’e olduğu gibi onun çağrısına cevap veren müminlere karşı da her türlü psikolojik, ekonomik ve fiziki baskı ve işkence tatbik etmişlerdir. Bu muamelelerden öncelikli olarak müşriklerin kendi kabilelerinden Müslüman olanlar nasibini almıştır. Ümmü Habibe (r.anha) ile eşi Ubeydullah b. Cahş da diğer Müslüman kardeşleri gibi bizzat ailelerinin sistematik baskılarıyla karşılaşmışlardır.
Ashabının maruz kaldığı zulüm ve işkenceleri engellemeye gücü yetmeyen, üstelik onların ölüm korkusu sebebiyle dinlerini terk etmelerinden endişelenen Allah Rasulü (s.a.v) de, özellikle kendi ailelerinin şiddetli baskısına uğrayan ve kabile himayesinden mahrum bırakılan Müslümanlara geçici bir sığınma yeri olarak Habeşistan’a hicret etmeleri tavsiyesinde bulundu.
Bunun üzerine miladi 615 yılında on bir erkekle dört kadından oluşan ilk kafile Habeşistan’a gitti. İlk hicretten yaklaşık bir yıl sonra Ca’fer b. Ebu Talib (r.a) başkanlığında 82 erkek ve 18 kadından müteşekkil yeni bir Müslüman topluluk ikinci Habeşistan hicretini gerçekleştirdi. Ailesinin yoğun baskısına tahammül edemeyen Ümmü Habibe (r.anha), eşi Ubeydullah b. Cahş ile birlikte, kızları Habibe’yi de yanlarına alarak bu kafile içinde Habeşistan’a hicret etti.
Ümmü Habibe’nin (r.anha) Yalnızlığı ve Korunmaya Muhtaç Olması
Habeşistan’da muhacir Müslümanlar huzur içinde yaşarken Ümmü Habibe (r.anha)’nin hayatını olumsuz etkileyen beklenmedik bir hadise gerçekleşti. Dini uğruna her türlü sıkıntıya katlanan, nihayet bu yolda yurdunu terk etme fedakarlığı gösteren eşi Ubeydullah b. Cahş, Müslümanlığı seçmeden önce benimsemiş olduğu Hristiyanlık dinine dönmek istediğini açıkladı.
Bu gelişme karşısında son derece üzülen Ümmü Habibe (r.anha) bütün gayretlerine rağmen eşini kararından çeviremedi. Üstelik kocasından kendisinin de Hristiyanlık dinini benimsemesi konusunda baskı gördü. Karşılıklı anlaşmazlık ailenin parçalanmasını zorunlu hale getirince Ümmü Habibe (r.anha) eşinden ayrıldı. Ubeydullah ise dinini terk edip Hristiyan olduktan sonra çok içki içmesinden dolayı alkolik bir kişi haline geldi, kısa süre sonra da öldü.
Ümmü Habibe (r.anha)’nın Peygaberimiz İle Evlenmesi
Yurdundan uzakta yaşamak zorunda kalan Ümmü Habibe (r.anha), hayat arkadaşının kendisini terk etmiş olmasından dolayı son derece mahzun oldu. Üstelik yabancı bir ülkede yaşadığı için korunmaya muhtaç duruma da düşmüştü. Mekke’nin en soylu ve zengin ailelerinden birine mensup olması sebebiyle Habeşistan’a göç eden ancak kısa süre sonra çeşitli sebeplerle geri dönen Müslümanlarla Mekke’ye ulaşması mümkündü; ancak orada da sığınabileceği bir kapı bulamayacaktı. Zira Mekke reislerinden olan babası Ebu Süfyan, Müslümanlara dinlerinden dönmeleri hususunda en fazla baskı yapanların başında bulunuyordu. Ya gurbet yurdunda tek başına sıkıntılı bir hayat sürecek ya da Mekke’ye dönüp babasının dinini terk etmesi için yapacağı baskılarla baş etmeye çalışacaktı.
Bu çaresizlik ortamında çile doldururken onun gönlünü ferahlatacak bir haber geldi: Hz. Peygamber (s.a.v) Habeşistan muhacirleri arasında himayesiz bir şekilde kalmış bulunan Ümmü Habibe (r.anha) ile evlenme kararı vermişti. Nitekim onun emriyle Medine’den gelen elçisi Amr b. Ümeyye (r.a), Necaşi’den Ümmü Habibe (r.anha)’nin Hz. Peygamber’le (s.a.v) nikahlanmasını talep etti.
Habeş Muhacirlerinden olan, aynı zamanda kendisi gibi Ümeyyeoğullarına mensup bulunan Halid b. Said (r.a)’in kıydığı nikah ve Necaşi’nin şahsi hesabından ödediği dört yüz dinar mehir ile gıyabi evlilik akdi gerçekleştirildi. Hz. Peygamber (s.a.v) bu girişimi ile İslam adına birçok fedakarlıkta bulunan bu muhacire hanımı taltif etmiş, onu müminlerin annesi olma payesiyle şereflendirmiştir
Hz. Peygamber (s.a.v) ile Ümmü Habibe (r.anha)’nin nikahlanmasından kısa bir süre sonra Habeşistan’da kalan muhacirlerin Medine’ye getirilmeleri kararı alındı. Bu amaçla hicretin 7. yılında (m. 628) Habeş kralının yardımı ile Hz. Peygamber (s.a.v)’in elçisi Amr b. Ümeyye (r.a) vasıtasıyla Müslümanlar Hayber Fethi’nin gerçekleştiği esnada Arap Yarımadası’na geri döndüler. Ümmü Habibe (r.anha) de kızı Habibe ile birlikte Medine’ye geldi.
Ümmü Habibe (r.anha) İle Evliliğin Siyasi Önemi
Hz. Peygamber (s.a.v)’in bu evliliğinin Ümmü Habibe (r.anha)’nin onurlandırılması kadar, Müslümanlığın yayılması ve Mekke-Medine birliğinin sağlanması noktasında da önemli bir rol ifa ettiği unutulmamalıdır. Her şeyden önce bu izdivaç sebebiyle Hz. Peygamber (s.a.v), en büyük muhalifi durumunda olan Ebu Süfyan’a damat olmak suretiyle onunla akrabalık kurmuştur.
Esasında Arap örf ve adetlerine göre kendisiyle evlenmek istenen kadın için önce babasına, o yoksa amcasına veya amcasının oğullarına müracaat edilmesi gerekirdi. Ancak, Hz. Peygamber (s.a.v)’in, Ümmü Habibe (r.anha) ile evlendiği dönemde Ebu Süfyan henüz İslam’a girmediği için bu evlilikten haberi bile olmamıştı.
Kızının kendisine danışılmadan en büyük düşmanıyla evlenmesinin, Ebu Süfyan’ın rahatsızlığına sebep olacağı beklenirken aksine onun bu gelişmeden dolayı memnun olduğu görülür. Zira kızının evliliği haberini alınca Hz. Muhammed (s.a.v) için *O, reddedilmeyecek bir erkektir diyerek gerçekleşen izdivacı tasvip etmiş, gıyaben onaylamıştır.
Mümtehine suresinde geçen, “Umulur ki, Allah aranızda düşmanlık bulunan kimselerle sizin aranızda bir dostluk tesis eder (Mümtehine 7)” ayetinin bu gelişmeyle ilgili olduğu rivayet edilir. Gerçekten de Ümmü Habibe (r.anha)’nin evliliğinden sonra Ebu Süfyan’ın gerek Hz. Peygamber (s.a.v) gerekse diğer Müslümanlara karşı tavır ve davranışlarında belirgin bir yumuşamanın olduğu aşikardır.
Müslümanlar ile Mekke müşrikleri arasında imzalanan Hudeybiye Barış Antlaşması’nın hükümlerine göre Kureyş kabilesinin dışında kalan diğer kabileler, ya Hz. Muhammed (s.a.v)’in veya Kureyş kabilesinin emniyet ve garantisini kabul etmede serbest bırakılmışlardı. Buna göre Huzaa kabilesi Müslümanları, Beni Bekr ise Mekke Müşriklerini tercih etti. Halbuki bu iki kabile arasında eskiden beri düşmanlık vardı.
Beni Bekr kabilesi, intikam almak niyetiyle Kureyş’in de desteğiyle hicretin sekizinci senesi Şaban ayında bir gece vakti Benî Huzaa’ya hücum etti. Baskın esnasında Kureyş’in ileri gelen reisleri Safvân b. Ümeyye, İkrime b. Ebu Cehil, Süheyl b. Amr, Huveytib b. Abdi’l-Uzza gibi kimseler de onlara yardım etmişlerdi. Saldırı sonucunda Huzaa kabilesinden 23 kişi öldürüldü. Geri kalanları ise Harem’e sığınmak suretiyle canlarını kurtarabildiler.
Gelişmenin Hz. Peygamber (s.a.v)’e haber verilmesinden sonra, sözlerini tutmadıkları ve antlaşmayı bozdukları, bu yüzden de Müslümanların hücumuna uğrayacaklarından endişe duyan Kureyşliler, Ümmü Habibe (r.anha)’nin babası Ebu Süfyan’dan, özür dilemek ve antlaşmayı yenilemek için Hz. Peygamber (s.a.v)’e gitmesini rica ettiler. Ebu Süfyan, pek istekli ve sonucundan ümitli olmamakla birlikte Mekkelilerin aşırı ısrarı sebebiyle Medine’ye geldi. Allah Rasulü (s.a.v) kendisiyle hiç ilgilenmedi. Başta Hz. Ebu Bekir (r.a), Hz. Ömer (r.a), Hz. Osman (r.a) ve Hz. Ali (r.a) olmak üzere ashap ileri gelenlerinden de yüz bulamadı.
Bunun üzerine ricacı olması için kızı ve Hz. Peygamber (s.a.v)’in hanımı olan Ümmü Habibe (r.anha)’nin yanına gitmeye karar verdi. İçeri girdiğinde odadaki yatağa oturmak istedi. Ancak kızı süratle yatağı altından çekerek kaldırdı. Her haliyle oturmaya hazırlanmış olan Ebu Süfyan düşmekten zor kurtuldu.
Bunun üzerine Kızım, yatağı mı benden esirgedin, yoksa beni mi yataktan? diye sitem edince Ümmü Habibe (r.anha)’den şu cevabı aldı: “O, Allah Rasûlü’nün yatağıdır. Sen ise bir müşriksin” Bunun üzerine Ebu Süfyan “Kızım, benden sonra sana hiç de iyi olmayan haller olmuş, sana şer bulaşmış” diyerek evi terk etti.
Ümmü Habibe’nin (r.anha) Vefatı
Hz. Peygamber’le (s.a.v) dört yıl evli kalan Ümmü Habibe (r.anha), onun vefatından sonra otuz yıl daha ömür sürdü. Bu dönemde gerçekleşen siyasi hadiselerden ve fitne ortamından uzak kalmaya çalıştı. Halife Hz. Osman (r.a)’in evini muhasara altına alan asilerin, kuşatmanın on sekizinci günü onun yiyecek ve suyunu kesmeleri üzerine, erzak yüklü bir katırı halifenin evine götürmeye teşebbüs etmiş, ancak asiler saygısız bir şekilde ona engel olmuşlardır.
Ümmü Habibe (r.anha) daha sonraki hayatını Medine’de tamamlamıştır. Bununla birlikte kardeşinin halifeliği esnasında Emevilerin başkenti olan Dimaşk’ı ziyaret ettiği de kaydedilmektedir. Hatta bu sebeple onun Şam’da vefat ettiği iddia edilmiştir. Nitekim Dimaşk’ın Babu’s-Sağîr kabristanında pek çok sahabe mezarının yanında Ümmü Habibe (r.anha)’nin bir türbesi bulunmaktadır. Ancak tarihçiler onun Medine’de vefat ettiği hususunda hemfikirdilerler.
Kaynak: Doç. Dr. Adem Apak (Uludae Oniv. Ilahivat Fak.) / Diyanet Aylık Dergisi / Nisan 2010 / bkz: 64-66
