Birinde ısrar ederken, diğer bir günahtan tövbe etmek sahih ve muteber olur mu?
Mesele çetrefilli ve köklüdür. Bir kişi, tevbesini henüz yapmadığı eski günahı üzere iken, küfürden tevbe ederek Müslüman olduğunda Müslümanlığı sahih ve geçerli olduğuna göre, başka günahı varken kulun, diğer bir günahından tövbe etmesi de sahih ve muteber olmalıdır.
Diğerleri buna şöyle cevap verirler: Müslüman olmanın ayrı bir durumu vardır. Çünkü burada onun kuvvet ve geçerliliği, elde edilmesi söz konusudur.
Meseli çocuk, anne-babasına bağlı olarak Müslüman olabilir. Yine çocuk, nesebinın babasından ayrılması veya iki görüşten birine göre ebeveyninden birinin ölmesiyle de Müslüman olabilir.
Aynı şekilde yine bir görüşe göre, kendisini esir alan ve köle edinen biri vasıtasıyla da İslam’a girebilir. Bu İslam’a girmenin kuvveti ve şeriatın teşvik etmesi sebebiyledir ki kasıtla değil tabi olmakla elde edilmektedir.
Tövbe Allah’a isyandan, O’na itaate dönmektir. Bir günahta ısrar ederken, bir günahından tövbe edenin hangi dönüşünden söz edilebilir.
Allah sadece gerçek tevbekarı hesaba çekmez. Çünkü o Allah’a itaat ve kulluğa dönmüştür, samimi bir tövbe yapmıştır. Tövbe ettiğinin benzeri veya daha büyüğü bir günahta ısrar eden ise itaate yeltenmemiş, samimi bir tövbe de yapmamış demektir. Yine tevbekar, Allah’a tövbe ettiği zaman üzerinden isyankar ismi kalkar.
Kafir Müslüman olduğu zaman üzerinden kafir ismi kalktığı gibi, bu da aynı şekildedir. Fakat tövbe ettiğinin dışındaki günahlarda ısrar eden kimseden günah vasfı ayrılmaz. Dolayısıyla tevbesi de sahih ve geçerli olmaz diyenlere verilecek cevap ;
Meselenin sırrı şuradadır:
Tevbe, günah gibi bir bölünme kabul eder mi? İman ve İslam’da olduğu gibi tevbekar bir yönü bırakıp diğer yönden tevbe edebilir mi?
Tercihe şayan olan görüş; Tevbenin bölünme kabul etmesidir. Tövbe, nitelik itibariyle farklı derecelerde olduğu gibi, nicelik itibariyle de farklı derecelerdedir.
Kul bir farzı yapsa da diğerini terk etse, terk için cezayı hak ettiği halde, yaptığından cezaya çarpılmaz. Aynı şekilde, biri üzerinde ısrar ederken diğer günahından tevbe eden, farzlardan birini yerine getirmiş, diğerini terk etmiştir. Fakat terk ettiği, yaptığının da batıl olmasını gerektirmez. Nitekim Haccı terk edenin bu hareketi, namazının, orucunun ve zekatının da geçersiz olmasını gerektirmemektedir.
Bazıları ise buna şöyle cevap verirler;
Tövbe tek bir fiildir. Manası da Allah’ın hoşlanmadığı şeyleri terk etmek, pişman olmak ve O’na itaate dönmektir.
Bu tam olarak bulunmazsa, sahih de olmaz. Çünkü bu bir tek fiildir. Bunun bir kısmını yapıp diğer bir kısım farzlarını terk etmek, farz bir ibadetin bir kısmını yapıp diğer bir bölümünü yapmamak gibidir.
Tek ibadetin cüzlerinin birbirleriyle olan irtibatı, çeşitli ibadetlerin birbirleriyle olan bağlantılarından çok daha kuvvetlidir.
Diğer bir görüş sahipleri cevaben şöyle derler;
Her günahın kendine ait bir tövbesi vardır. Bundan tevbe etmek farzdır. Bir tevbenin, diğer tevbeyle alakası yoktur. Nitekim bir günahın diğer bir günahla da ilgisi yoktur.
Benim bu konudaki kanaatime gelince; Aynı türden bir günahta ısrar ediyorken, günahtan tevbe etmek sahih olmaz. Fakat kul, aynı türden olmayan, birbiriyle alakası bulunmayan bir günahı işlerken, başka bir günahından tevbe ederse, bu sahih ve geçerli olur.
Mesela; Faizden tövbe eder de içki içmekten tövbe etmezse, faizden yaptığı tövbe geçerlidir. Fakat peşin faizden (riba-yı fadl) tevbe eder de, veresiye faizden (riba-yı nesie) vazgeçmez ve ısrar ederse veya tersi olursa;
Yine; Haşhaş almaktan tevbe edip içkiden vazgeçmezse, yahut da aksi olursa bunun tövbesi sahih olmaz.
Bu, bir kadınla zina etmekten tövbekar olup da, tevbe etmediği bir diğeriyle zinayı sürdürmek gibidir.
Yine; Sarhoşluk veren üzüm şırasını içmekten tevbe ettiği halde, diğer sarhoş eden içkileri içmeyi sürdürmeye benzer. Böylesi gerçekte günahtan tövbe etmemiştir. Ancak günahının bir türünden ötekine geçmiştir.
Türleri ayrı bir günahtan, bir diğerine geçmek ise böyle değildir. Çünkü bunun vebali daha hafiftir veya karakterinin güçleri ona galebe çalmıştır veya şehvetinin esiri olmuştur. Fakat ötekilerin sebepleri hemen önünde hazır beklemektedir. Çağırmaya hacet yoktur.
Günah böyle değildir, çünkü o sebeplerinin hazırlanmasına ihtiyaç gösterir. Ötekilerde ise kişiyi dost ve ahbabı kuşatmıştır, onu tövbe etmeye bırakmazlar, onun dostlarının o günahta bir hissesi ve mevkii vardır. Nefsi, onun kıymetini tövbe yoluyla ifsad etmesine rıza göstermez.
Nitekim Ebu Nuvas, Ebu el-Atahi de ma’siyetleri içerisinde boğulmasını kınayarak şöyle demiştir;
- Ey Atabi, benim o eğlenceleri terk ettiğimi görür müsün?
- İbadetle toplum içerisindeki kıymetini zedelediğini görür müsün?
Bu gibi kimseler, adam öldürmekten, suçsuz insanların mallarını çalmaktan ve yetimlerin mallarını yemekten dolayı tevbe edip de içki içmekten ve kötülükten dolayı tevbe etmediklerinde bunların tevbeleri sıhhatli kabul edilir ve bu tevbe ettikleri işlerden dolayı cezalandırılmazlar. Ama diğer ısrar ettikleri kötülüklerinden dolayı sorgulanır ve cezalandırılırlar. Kuşkusuz Allah en iyi bilendir.
Not: Sizi çelişkiye düşüren yada anlamakta zorluk çektiğiniz bir kısım varsa lüten yorum olarak belirtiniz
Kaynak: İbn Kayyım El-Cevziyye / Medaricu’s Salikin (Kur’ani Tasavvufun Esasları) / bkz 253-255