Günahkar kimselerle dostluk kurmayı ve onlarrın yaptıkları şeylere rıza göstermeyi yasaklayan ayet şöyledir:
Eğer onlar Allah’a. Peygambere ve O’na indirilene iman etmiş olsalardı, onları (müşrikleri) dost edinmezlerdi. Fakat onların çoğu yoldan çıkmışlardır (Maide Suresi 81)
Bu tür durumlarla ilgili sınırsız nebevî sünnetler vardır.
Ehl-i Kitabın, kötülüklere karşı yumuşak davranma ve kötü kimselere karşı da dalkavukluk yapmalarıyla, temel inanç ve o inanca sımsıkı sarılmalarıyla ilgili olarak birkaç söz söylemek gerekir. Genelde insanlar, nasihat etmenin sonucundan kaçarak kötülüklere karşı sükut ederler, dünya hırsı ve menfaatleri sebebiyle, zalimlere karşı susarlar ve belki de o zalimlerin sırtını sıvazlarlar.
Hak ve doğru söz, nice zorluklarla ve sıkıntılarla karşılaşmıştır, ancak önemli olan sonuçta elde edilen kazançtır. Hakka ihanet, bazen çabuk bir menfaat sağlayabilir. Ancak o menfaatin bitip tükenmesi çok yakındır. Geriye ise, ihanetin bedeli olan alçaklık ve taşkınlığın günahı kalır.
İyi bir yaşamı, ferdi ve İlahi rızayı ancak Allah (c.c) için seven ve Allah (c.c) için nefret eden kimse elde edebilir. îşte bu sebeple yüce Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
“Eğer Ehl-i Kitap iman edip (kötülüklerden) sakınsalardı, herhalde (geçmiş) kötülüklerini örter ve onları nimeti bol cennetlere sokardık. Eğer onlar Tevrat’ı İncil’i ve Rablerinden onlara indirileni (Kur’an’ı) doğru dürüst uygulasalardı, şüphesiz hem üstlerinden ve hem de altlarından yerlerdi (yeraltı ve yerüstü servetlerinden istifade ederek bolluk içinde yaşarlardı)… (Maide 65-66)
Bu nasihatin sadece Yahudi ve Hristiyanlara ait olduğunu sanmayın. Yüklenmiş oldukları emanetlerin büyüklüğü sebebi ile, herkesten önce İslam alimleri, bu ayette ifade edilen hususları yerine getirmekle yükümlüdürler. Şüphesiz ki doğru davranış ve müspet tavır, sahih bir imandan doğar. İşte bu sebeple, söz dönüp dolaştı ve tekrar tevhid inancına ve bu inancı şüphelerden kurtarmanın gerekliliğine geldi.
Yahudiler; Tek olan Allah (c.c.)’a iman ettiklerini söylüyorlar; oysa;
- Bu iman ettiklerini söyledikleri İlah hakkındaki düşünceleri ne kadar doğrudur acaba?
- O (c.c.) ilahı, her türlü noksanlıklardan tenzih edip, tüm kemal sıfatları O (c.c.)’na nispet edebiliyorlar mı acaba?
- Kendilerini iyilik ve itaatte önde giden ve kötülük ve günahta ise geri kalan bir kısım insanlar olarak görüyorlar mı?
Hayır, sadece kendi ırkları hesabına çalışan bir uluhiyyet inancı oluşturdular. Artık o tanrı, Yahudilerin zanlarım ve menfaatlerini koruyan bir İlah haline geldi ve o tanrıı başkalarından razı olmaktan daha çok, Yahudilerden hoşnut olan özel bir tanrıı oluverdi. Bundan dolayı Allah (c.c.)’la aralarında geçen sözleşmelerle oynadılar ve dünyada halkların sırtında bir yük olarak yaşamaya başladılar.
Kaynak: Muhammed Gazali / Kur’an’ın Konulu Tefsiri / bkz: 133-134