Yüce Allah; Eğer Allah size yardım ederse, artık hiç kime sizi mağlup edemez (Al-i İmran 160) şeklinde buyuruyor. Fakat biz Allah’a tüm yüreğimizle güvenmez ve bizi dertlerimizden Allah’tan başkalarının kurtaracağını zannedersek, Allah’ın yardımına nasıl mazhar olabiliriz ki? Kalbimizi, Rabbimize kayıtsız şartsız güvenden koparan bir sürü virüsten ancak bu kitabın rehberliğiyle arınabiliriz.
Bir çam ağacı gördüm, doksan derece göğe yükselen sert bir kayalığın tam uçurumuna tutunup tek başına büyümüş de büyümüştü. O uçurumdaki taşlara nasıl da kök salmış ve nasıl da beslenip dal budak salmıştı. Düşündüm, onu tek başına tutunduğu o uçurumda seyrederken… Onun da şartları zordu. Uçurumdaydı, bastığı toprak yetersizdi ve aralarına sığındığı kayalar da çok sertti. O çamı, o uçuruma Allah’tan başka hangi güven tutundurabilirdi?
Kupkuru yazın ortasında bir güvercin gördüm. Birer damla sızdıran bir musluğa gagasını dayamış, susuzluğunu gidermeye çalışıyordu. Biz, Rabbimizin hakimiyetini unutunca nimetlerin içerisindeki nankörlüğümüz çok büyük oluyor. Har vurup harman savurduğumuz her şey birden tersine dönüp bitebilir. Bir yudum suyun değerini yokluğunda anlıyoruz. Hayatımızı dolduran nice nimetleri, değerini takdir edemediğimiz için kaybediyoruz.
Birisi dedi ki, “Zenginin şampuanında bile fakirin tabağındakinden fazla meyve var.” Dünyada giderek zalimin zalimliği ve mazlumun mazlumluğu giderek artıyor. İnsan yeryüzünün kaynaklarını sömürdükçe azgınlaşıp şeytanlaşıyor. Yeryüzü bu halde… Çünkü yeryüzünü ele geçiren güçler, insanlığın Allah’ın adaletine boyun eğmesini engelliyorlar. Allah’ın adaletini yeryüzünden silen insanlığa Allah daha uzun süre huzur verir mi?
Son baharın serin esintileri başlayınca bir ayrılık hüznü çöker kalbime… Rüzgâr dizlerinin dermanı tükenmiş sapsarı yüzlü yaprakları dallarından birer birer koparır ve boylu boyuna yerlere serer. Vaktiyle taptaze bakışlarıyla dereden tepeden uçarcasına bakan o yapraklar sonunda ayaklar altında birer süpürgelik oluverir. Tıpkı biz insanlar gibi…
Kış üzerlerinden bembeyaz bir battaniye gibi geçecek ve geride kendilerinden hatıradan başka bir şey kalmayacaktır. Bu duygu içerisinde yüce Yaradan’a yalvarırım: “Ey yüce Sahibim, sonsuz huzurunda toprağa kapanıyor ve bütün acizliğimle yüceliğine sığınıyorum.
Musa (a.s), “Rabbim, bana indireceğin en küçük iyiliğe dahi çok muhtacım (Kasas 24)” diye yalvarmıştı. Ben de öylesine bir köşemde kaldım. Sabah akşam, gece gündüz Sana muhtacım. Yıllardır hasretinde kaldığı dostlarından birinden olsun bir selam, bir mektup gelecek diye gözü pencerede kalmış bir yaşlı gibiyim. Yüce Rabbim, Sen beni buradan tutup kaldırmazsan, sonsuza kadar burada kalır giderim.”
Nasıl oluyor da insan, Allah’ın basit bir mikrobundan, akrebinden, yılanından korkuyor ama Allah’ın kendisine isyan etmekten korkmuyor.
Allah’a isyandan korkmak kalbi başka bütün korkulardan kurtarır ve farzdır, Allah’ın emridir. Allah’tan hakkıyla korkmayan Allah’ı hakkıyla sevemez. Allah korkusu olmayanın Allah sevgisi de saygısızdır, olsa olsa çoluk çocuk sevgisi gibidir. “Allah’ın ayetlerini tebliğ edenler, sadece Allah’tan korkarlar ve başka kimseden korkmazlar (Ahzab 39)”
Muhammed Bozdağ
Kaynak: Yüreğimde Rabbim (Olmazsa Yapayalnızım) / bkz: 9-11