1. Anasayfa
  2. 11- Hud Süresi

Hud Suresinin Gazali Yorumu İle Tefsiri


Sürekli olmayan suç, geleceği yok etmez. Zira o günah ölmek için doğmuştur, sürekli yaşamak için değil. Bazen bu günaha, tüm iyilik anılarını yok edecek bir pişmanlık eklenir. Hatta belki de o günahın sonrasında gelen tövbe öyle bir tövbe olur ki, insanı bir daha o tür günahları işlemekten korur, sonuçta da o günah zarar verdiği ölçüde fayda sağlamış olur.

Toplumları helak eden kötülükler, o toplumun kendi benliğinde yerleşir ve bir türlü dile getirilemez. Bu kötülükler, benliğe kök saldığı o topluma ve daha sonra da büyük bir topluluğa ceza olması için yerleşir. Zira belki de o kötülük, ya kendisine tabi olunan bir taklide ya da uygulamaya konulan bir kanuna dönüşebilir. Sonuçta öyle bir hal alır ki, o kötülükten uzaklaşmak garipsenir ve o kötülüğü yasaklamak da suç sayılır.

Kavminin Hz Lut (a.s)’a söylemiş olduğu şu sözü bir düşün; “Kavminin cevabı: Onları memleketlerinizden çıkarın, çünkü onlar fazla temizlenen insanlarmış! demelerinden başka bir şey olmadı (A’raf 82)” Evet artık temizlik kabul edilemez ve yasak, pislik ise alışkanlık haline gelmiştir.

Böylesi düşük bir seviyeye ancak etrafa kötülük saçan ahlaksız medeniyetler düşebilir. Modern batı medeniyetinin de bir çok yönden düşüşe geçtiğinin işretleri gün yüzüne çıkmaktadır. Bu medeniyetin sahipleri ise kendilerini, Hud Suresinin başında geçen şu sözü hatırlatacak bir kimseye ihtiyaç duymaktadır;

“Elif, Lam, Ra. Bu, hikmet sahibi ve her şeyden haberdar olan (Allah) tarafından ayetleri sağlamlaştırılmış, sonra da açıklanmış bir Kitaptır ve Allah’tan başkasına ibadet etmemeniz için indirildi. Şüphesiz ki ben, onun tarafından sizlere gönderilmiş bir uyarıcıyım ve müjdeciyim. Rabbinizden sizi bağışlamasını dileyin, sonra da O’na tevbe edin ki, sizi belirli bir zaman kadar güzel bir şekilde yaşatsın ve her fazilet sahibine faziletinin karşılığını versin. Eğer yüz çevirirseniz, ben sizin başınıza gelecek büyük bir günün azabından korkarım (Hud Süresi 1-3)”

Tövbe edenlere hemen karşılıksız olarak verilecek büyük karşılık, güzel ve yüksek bir yaşam standardıdır. Nefis ise rahat bir yaşamı daima sever, ama bununla birlikte dünya hayatı bir imtihan yurdudur. İmtihan ise, nefisleri devamlı zorluklarla ve güçlüklerle karşı karşıya getirir. Ancak Allah (c.c) iman ettikleri ve kendilerini O (c.c)’na teslim ettikleri takdirde, onları mutlu etmekle ve durumlarını düzeltmekle mümin kullarını güven içinde yaşatacaktır.

Şimdi bizlere vaadedilen bu bolluklar, bizden önce, kardeşleri Hz Hud (s.a.v)’un şu sözüyle Ad kavmine bolca verilmiştir: “Ey kavmim! Rabbinizden bağışlanma dileyin, sonra da O’na tevbe edin ki, üzerinize gökyüzündeki yağmuru bol bol göndersin ve kuvvetinize kuvvet katsın. Günah işleyerek (Allah’tan) yüz çevirmeyin. Dediler ki: Ey Hud ! Sen bize apaçık bir mucize getirmedin, bizde senin sözünle tanrılarımızı bırakacak değiliz ve biz sana iman edecek de değiliz (Hud Süresi 52-53)

Bu cevapları işiten kimse de, bu insanlar akli tartışma yapan ve şayet kendilerine deliller açıklanırsa o delillere hemen tabi olacak bir topluluk olduğunu sanır. Oysa onların davranışlarıyla aklın veya akla tabi olmanın hiçbir ilişkisi yoktur.

Hangi akıl putlara ibadeti kabul edebilir? Onlar taştan yapılmış olan putlara ibadet ederken bir gerekçeye mi dayandılar? Onları tek olan Allah (c.c)’a ibadete çağıran Hz Hud (a.s)’a şöyle derken durmuş oldukları şu garip konum gereği, önceki cevapları şöyleydi: “Kavminden ileri gelen kafirler dediler ki:biz seni kesinlikle bir beyinsizlik içinde görüyoruz ve gerçekten seni yalancılardan sayıyoruz (A’raf Süresi 66)”

Halim bir adam olan peygamberlerinin cevabı ise şu oldu: “Ey kavmim! ben beyinsiz değilim; fakat ben alemlerin Rabbinin gönderdiği bir elçiyim. Size Rabbimin vahyettiklerini duyuruyorum ve ben sizin için güvenilir bir öğütçüyüm dedi (A’raf Süresi 67-67)”

Kur’an’da kıssalar devamlı tekrar edilmektedir. Ama kıssaların tekrar edildiği her bir yerde, diğer yerlerde olmayan hususlara dikkat çekilmektedir. Farklı kıssalarda anlatılanları bütünlük içerisinde bir araya getirip incelemekle ancak o toplumun gerçek yüzü anlaşılabilir. İşte böyle bir inceleme işlemi de,kendisine özgü bir ilmi yöntemi gerektirmektedir.

Hud Suresinde öncelikle toplumlara ve onların yok oluşlarıyla ilgili gelen bilgiler, A’raf Süresinin sonunda gelen bilgilerle hemen hemen aynıdır

Ancak bu sürede A’raf Suresinde hiçbir şekilde gelmemiş olan Hz Nuh (a.s)’un kavmiyle ilgili geniş açıklamalar bulursunuz. Bu geniş bilgi ve ayrıntılı açıklamalar, A’raf Suresinde birkaç satırı geçmezken, Hud Suresinde yaklaşık iki sayfayı kapsamaktadır.

Helak olmak üzere olan oğlunu kendisine tekrar döndürmesi için Hz Nuh (a.s)’un Rabbine yakarışı karşısında insanın tüyleri ürperiyor: “Nuh Rabbine dua edip dedi ki: Ey Rabbim ! Şüphesiz oğlum da ailemdendir ve senin vaadin de elbette haktır. Zira sen hakimler hakimisin (Hud Süresi 45)”

Sanki Hz Nuh (a.s) Allah (c.c)’a şöyle sesleniyor: Ey Rabbim! Sen bana, beni ve ailemin bu tufandan kurtulacağına dair söz vermiştin, oğlum ise benim birinci dereceden ailem; öyleyse onu kurtar ve bana geri ver.

Böyle bir talpe karşılık verilen cevap ise kesin ve netti: “Allah buyurdu ki: Ey Nuh! O asla senin ailenden değildir, çünkü onun yaptığı kötü bir iştir. O halde hakkında bilgin olmayan bir şeyi benden isteme! Ben sana cahillerden olmamanı tavsiye ederim (Hud Süresi 46)”

Bazı kimselerin akıllarına hemen şu husus gelmektedir: “Bir peygamber eşi olan Hz Nuh (a.s)’un hanımı, erkeğini aldatmış, O (a.s)’na ihanet etmiş ve bu kafir oğluna başka birisinden hamile kalarak O (a.s)’nun bilgisi dışında nesebine eklemiştir”

Bu uzak ve ihtimal dışı bir görüştür; zira bu itham, Allah (c.c)’ın nebilerini, kendisi tarafından korunmuş olduğu bir eksiklik ve noksanlıktır.

Doğru olan ise; Hz Nuh (a.s)’un hanımının Hz Nuh (a.s)’a, O (a.s)’nun peygamberliğini ayıplama ve yalanlama hususunda topluma katılması sebebiyle ihanet etmiştir. Bu konumuyla da inkarcıların grubuna geçmiştir. Zira oğlu annesinin konumunu te’yid ediyor, Allah (c.c) düşmanlarına destek veriyor ve dağın tepesine kaçmak suretiyle tufandan kurtulmaya yelteniyordu.

Heyhat ! Bu toplu helak herkesi içine aldığı gibi onu da içine alacaktı. Şu ayetin anlamı işte bunu ifade ediyor:

“Allah buyurdu ki: Ey Nuh! O asla senin ailenden değildir; çünkü onun yaptığı kötü bir iştir. O halde bilgin olmayan bir şeyi benden isteme! Ben sana cahillerden olmamanı tavsiye ederim (Hud Süresi’46)”

Tüm bunlara Hz Nuh (a.s)’un cevabı ise şöyle oldu: “Nuh dedi ki: Ey Rabbim! Ben senden hakkında bilgim olmayan şeyi istemekten yine sana sığınırım. Eğer beni bağışlamaz ve esirgemezsen, ben ziyana uğrayanlardan olurum! Denildi ki: Ey Nuh ! Sana ve seninle beraber olan ümmetlere bizden selam ve bereketlerle (gemiden) in. Kendilerini (dünyada) faydalandıracağımız sonra da bizden kendilerine elem verici bir azabın dokunacağı toplumlar da olacaktır (Hud Süresi 47-48)”

Kaynak: Muhammed Gazali Kur’an’ın Konulu Tefsiri / bkz: 268-272

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir