Kul ayağını tevbe mertebesine iyice yerleştirdikten sonra ‘inabe’ mertebesine geçer.
Daha önce zikrettiğimiz üzere, tevbe mertebesine geçen ve tevbe makamında kalan kimse İslam’ın bütün mertebelerine de dermiş olur. Çünkü tam bir tevbe İslam’ın bütün mertebelerini içine alır. Bütün bu mertebeler tevbe mertebesine dahildir. Fakat yine de mahiyet, özellik ve şartlarını açıklayabilmek için onu ayrıca geniş bir şekilde anlatmak gerekir. Kul ayağını tevbe mertebesine iyice yerleştirdikten sonra ‘inabe‘ mertebesine geçer.
Nitkekim yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de :
- “Rabbinize dönün (1)”
- “İbrahim gerçekten yumuşak huylu,içli,kendisini (Allah’a) vermiş ve yöneltmiş biridir (2)” diyerek inabeyi methetmiştir.
Ayrıca şu ayetlerde de O’nun ayetlerini ancak inabe ehli olanların görüp ibret alabileceklerini haber vermiştir:
“Üstlerindeki göğe bakmazlar mı ki onu nasıl bina etmiş ve nasıl donatmışız? Onda hiçbir çatlak da yoktur. Yeryüzünü de döşedik ve ona sağlam dağlar koyduk. Orada gönül açan her türden bitkiler yetiştirdik (bütün bunları) Allah’a yönelen (inabe eden) her kulun, gönül gözünü açmak ve (ona) ibret vermek için yaptık (3)”
“Size ayetlerimi gösteren ve sizin için gökten rızık indiren O’dur. Doğrusu ancak (Allah’a) yönelen öğüt alır (4)”
“Yalnız O’na yönelerek ondan korkun; namazı dosdoğru kılın ve (Allah’a) ortak koşanlardan olmayın (5)”
Bu ayette geçen ‘yalnız O’na yönelerek’ manasına gelen ‘münibine’ kelimesi, daha önceki ayette geçen “Resulüm, yüzünü dosdoğru (hanif olarak) dine çevir” cümlesinde gizli bulunan zamirin halli olarak kullanılmıştır. Çünkü bu ayette geçen hitab hem peygambere ve hem de onun ümmetinedir.
Yani; “Sen ve ümmetin yüzünüzü O’na yönelerek (inabet ederek) dine çevirin” demektir.
Nitekim “Ey peygamber, kadınları boşadığınız zaman… (6)” ayetinde de benzer bir durum vardır,hitab hem peygambere hem de ümmetine aittir.
Yine ‘münibine’ kelimesi daha önceki ayette geçen ‘.. insanları kendisine göre yaratmıştır…’ ifadesindeki mef’ulün yani insanların hali de olabilir. Yani Allah insanları yalnız O’na yönelen bir halde yaratmıştır. Şayet insanlar yaratıldıkları halde bırakılırlarsa Allah’a yönelmekten geri durmazlar. Ne var ki insan yaratıldığı halde bırakılmaz ve değiştirilir.
Nitekim Peygamber (s.a.v): ‘Doğan her çocuk fıtrat -bir rivayete göre din- üzerine yaratılmıştır. Daha sonra bunu diliyle de ifade eder’ buyurmuştur.
Cenab-ı Allah nebisi Davud (a.s)’dan bahsederken: “Rabbinden mağfiret diledi, eğilerek secdeye kapandı ve tevbe edip (bize) yöneldi (7)” diye haber verir.
Mükafat ve cennetinin kendisinden korkup yine kendisine yönelenler için olduğunu haber verirken de
“Cennet de (Allah’ın azabından) korunanlara yaklaştırılmıştır, uzak değildir. İşte size va’dedilen budur. Daima (tevbe ile) Allah’a dönen, (O’nun buyruklarını) gözeten, görmeden Rahman’a saygı gösteren ve hakka dönük bir kalp getiren herkesin (mükafatı budur). Ona esenlikle girin denir (8)” buyurulmuştur.
Keza; “Tağut’a kulluk etmekten kaçının ve Allah’a yönelenlere müjde ver (9)” ayetinde de ilahi müjdenin sadece kendisine yönelenenlere mahsus olduğunu bildirmiştir.
Kaynak: İbn Kayyım El-Cevziyye / Medaricu’s Salikin (Kur’ani Tasavvufun Esasları) / bkz 392-393
(1-Zümer 54( (2-Hud 75) (3-Kaf 6-8) (4-Mü’min 13) (5-Rum 31) (6-Talak 1) (7-Sad 24) (8-Kaf 31-34) (9-Zümer 17)