İslam’dan önce kadın, şahsiyeti yok edilmiş ve tüm hakları ihlal edilmiş bir halde idi. Bir kadının eşi öldüğünde, o erkeğin en yakın akrabası gelir ve o kadına el koyardı; sanki o kadın mirastan bir parçaymışçasına.
Cahiliye Araplarının kadınlar üzerindeki tasarrufları, Ya-hudilerin yaptıklarına benzemektedir. Çünkü Yahudiliğe göre evli bir erkek öldüğünde, onun çocuğu olmadıysa ölen erkeğin kardeşinin, o dul kadını alıp ondan çocuk sahibi olması ve çocuğu da ölen kardeşine nispet etmesi gerekirdi.
Böyle bir şeyin nasıl olabileceğini kafam almıyor; gönülsüz ve isteksiz bir evlilik ve asılsız bir nesep. Yahudilikteki bu uygulamanın İlahî bir kanun olduğunu zannetmiyorum. Bu olsa olsa Yahudilerin yalanlarından bir yalandır. Yüce Allah (c.c.) şöyle buyuruyor; “Ey iman edenler! Kadınlara zorla varis olmanız size helâl değildir. Apaçık bir terbiyesizlik yapmadıkça, onlara verdiğinizin bir kıs-mını ele geçirmeniz için de kadınları sıkıştırmayın.” (Nis Suresi 19)
Ayetteki “Adal=sıkıştırmak” kelimesinden maksat; evin, kadının kendisinden kurtulmak için çırpındığı bir hapishaneye dönüşecek şekilde kötü muameledir. Hatta kadının önceden almış olduğu mihri geri ödemesi için bile olsa yapılan kötü muamele bu kavram ile ifade edilir. Aynı ayette, erkeklerin en güzel ve en şerefli yolu tutmaları emredilmektedir; “Onlarla iyi geçinin. Eğer onlardan hoşlanmazsanız (biliniz ki) Allah’ın hakkınızda çok hayırlı kılacağı bir şeyden de hoşlanmamış olabilirsiniz (Nisa Suresi 19)
Kaynak: Muhammed Gazali / Kur’an’ın Konulu Tefsiri / bkz: 75