Kaynağı Belirsiz Bilgilerin ve Birlgi Kirliliğinin Olası Etkileri
İnsanoğlu, yeryüzüne ayak bastığı andan itibaren sürekli olarak bir anlamlandırma, bilgi edinme ve yeni bilgiler üretme çabası içinde olmuştur. Bu aslında, insan olma değeriyle de ilgilidir. Doğru bilgi, insanı doğru tercihlere götürür. Dolayısıyla konunun değerini anlamak ve değerlendirmesini yapabilmek için ilk önce bilginin ne olduğuna dair tanımlamalara bakmak gerekir.
Bilgi, sözlük anlamıyla öğrenme, araştırma, birçok gözlem / tecrübe yoluyla elde edilen malumat ve kavrayışın tümüdür.
İnsanı değerli kılan, bilme yetisi ve imkanıdır. İnsan bu imkanla araştırır, öğrenir, sorgular ve kendi hayatını inşa eder. “Oku” emrinin anlamlarına baktığımız zaman neyi / neden / nasıl okuma teklifi, insana bilgiyle ilgili metodolojiyi de vermektedir.
Okuyarak, kavrayarak, kıyaslayarak elde edilen bilgi, kişiyi doğruluğa götürür. Buna karşın sadece kanaat ve yorumlarla ortaya konan bilgiler, çoğu zaman öznel alana sıkışıp kalır ve genelgeçer verilere dönüşemezler. Küreselleşen dünyada iletişim imkanlarının artmasıyla bilgiye ulaşmak kolaylaştı. Fakat bu durumun avantajları olduğu gibi birtakım dezavantajları da bulunmaktadır. Özellikle, ulaşılan bilgilerin kaynağı konusunda gereken titizliği göstermemek ve subjektif tavırla olaya, habere ya da duruma yaklaşmak insanı bilgi kirliliğine maruz bırakır.
Bilgi kirliliği, günlük hayatta, kişinin yaşam sürecine olumsuz tesirlerinin yanı sıra başkalarıyla olan ilişkilerinde de yıkıcı bir etkiye sebep olabilir.
Bilgi kirliliğinin toplumsal boyutu, hem maddi hem de manevi zararlara yol açabilir.
Etik açıdan baktığımızda mağduriyet, yanlış yönlendirme, olumsuz kanaat gibi birçok yaralayıcı sonuç hem kişiye hem de topluma zarar verebilir.
Din, siyaset, tarih, sosyal medya, magazin gibi birçok alanda bilgi kirlilikleri ile karşılaşmaktayız. Özellikle dini alandaki bilgi kirlilikleri, manevi handikaplara sebep olmakta ve toplumun bağlamı dışında aktarılan bir hadis, ayet yahut dini bir uygulama, muhatabın gerekli ön bilgilerden yoksun olması durumunda değer yıkıcı bir etkiye sebep olabilir.
Örneğin Müslümanların, Yahudi ve Hristiyanları dost edinmemelerini buyuran Maide suresi 51. ayet, içinde bulundukları şartlar gereği farklı din mensuplarıyla bir arada yaşayan insanlara onlarla ilişkilerini hangi zemine oturtacağı noktasında olumsuz bir bakış açısı verebilir. Halbuki ayet-i kerimenin indirildiği zamanın şartlarına bakıldığında “dost edinmeyin” ifadesinin Müslümanların kendi sırlarını bu iki grupla paylaşmamaları noktasında bir uyarı olduğu görülecektir.
Kur’an-ı Kerim’de yer alan, müteşabih olarak nitelendirdiğimiz ayetlerdeki kapalı anlatımlar da art niyetli kişilerce farklı yorumlanarak yeterli dini bilgiye sahip olmayan Müslümanların zihinleri bulandırılmaya çalışılmaktadır. Ayetlerin anlamları eğilip bükülerek birilerinin işine geldiği gibi yorumlanmakta, birilerinin menfaati uğruna ilahi kelamın asıl manası feda edilmektedir.
Benzer bir şekilde Peygamber Efendimizin kimi hadisleri de söylendiği ortam ve şartlar göz önünde bulundurulmadığında birbirine zıt şeyler gibi anlaşılabilir. Bir hadiste kabir ziyaretleri yasaklanırken bir diğerinde teşvik edildiği görülebilir.
Doğru bilgiye giden yol bu noktada araştırma ve incelemeden geçer.
Yeterli okuma ve araştırma yapan kişi, bu iki bilginin taban tabana zıt olmadığını aksine Hz Peygamber’in, insanların birtakım yanlış uygulamalarından dolayı bir müddet kabir ziyaretini yasakladığını, uygulamadaki aksaklıklar giderildiğinde ise serbest bıraktığını öğrenecektir.
İslam, hem bireyin hem de toplumun kendisine ve Allah’a karşı hesap verebilir olmasını önemser. Özellikle, bilgi kirliliği başlığı altında kabul edebileceğimiz yanlış haber, zan, söylenti, dedikodu gibi konular; Kur’an’da açık bir şekilde eleştirilmiş ve bunların engellenmesi istenmiştir.
Bilginin doğruluğunun önemi vurgulanmış, erdemli davranışlar teşvik edilmiş, insanların birbirlerine karşı hak ve sorumlulukları çarpıcı bir şekilde ortaya koyulmuştur.
Hucurat suresinin tamamı, sosyal hayata dair üzerinde detaylı düşünülmesi ve konuşulması gereken ahlaki yasaları ve sorumlukları içermektedir.
“Ey iman edenler! Size bir fasık bir haber getirirse, bilmeyerek bir topluluğa zarar verip yaptığınıza pişman olmamak için o haberin doğruluğunu araştırın (1)” ayet-i kerimesinde Yüce Allah (c.c.);
Yanlış bilgi konusunda birbirimize karşı sorumluluklarımızı hatırlatarak bu konuda izlenecek yol ve yöntemi de öğretir.
Sürenin devamında da insanın zan konusundaki eğilimlerini çok çarpıcı bir gözlemle dile getirir ve özel hayatın, kardeşlik hukukunun değerini ortaya koyar.
Dedikodu noktasında ise kullandığı benzetme İslam’ın bu konudaki hassasiyetini vurgulamak açısından etkileyicidir. “Ey iman edenler! Zannın birçoğundan sakının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurlarını ve mahremiyetlerini araştırmayın. Birbirinizin gıybetini yapmayın. Herhangi biriniz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz! Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah tövbeyi çok kabul edendir, çok merhamet edendir (2)”
Yanlış, eksik, yanlış haberler bireyleri ve toplumsal yaşamı etkilemekte, kaos oluşturabilmektedir.
Sosyal psikoloji konularında verilebilecek şu örnek; peşin hükümlü olmanın, nedenleri ile birlikte düşünememenin ve sadece olan / görünen hakkında konuşup yorum yapmanın yanlışlığını ortaya koymaktadır.
Gece yarısı otoparkta yer bulamayan kişi, arabasını mecburen normal olmayan bir şekilde park etmek zorunda kalır. Sabah olduğunda diğer arabaların park yerini boşaltmasıyla birlikte ortaya çıkan görüntü, adamın bilinçli bir şekilde arabayı yanlış park ettiği ve park konusunda yeteneksiz olduğu fikrini verir. Bu durum karşısında oluşan kanaat, yanlış bilgi ve yorum olarak karşımıza çıkmaktadır.
Yani, ilk düşünme refleksinde olguların yerine, algıların yönetimiyle karşılaşırız. Hayatımızın birçok alanında yanlış bilgi ve ön yargının yönetimi söz konusudur. Daha spesifik örnekler üzerinden gidersek, bir apartman hayatında komşular arasındaki ilişkilerde bile bilgi kirliliklerine rastlamak mümkündür.
Doğrudan tanış olmadan, kişisel izlenimlerle, yetersiz gözlemlerle ve üstüne üstlük kulağa gelen yanlış bilgilerle komşumuz hakkında olumsuz kanaatler geliştirebiliyoruz. Bu durumda komşuluk ve komşu hakkı gibi bir değerin yıkımı söz konusu olabiliyor. Hâlbuki yapılması gereken, zor da olsa, komşumuzla direkt iletişim kurmak, empati yaparak onu anlamaya ve tanımaya çalışmaktır.
Bilgi kirliliği kavramının, kitle iletişim araçları -özellikle dijital medya- bağlamında da ele alınması gerekmektedir. Çünkü kitle iletişim araçlarının artmasıyla bilgi kirliliği gündemimizde daha fazla yer almaya başlamıştır.
Bilginin yeniden üretildiği, hızla yayıldığı, özellikle internet kullanıcılarının bu bilgilere doğrudan katılım gösterebildiği güçlü bir iletişim ağının içerisindeyiz. Sosyal medya, insanlara interaktif etkileşimi kolaylaştıran bir platform sunuyor.
Bu platformda her kullanıcı aynı zamanda haber dağıtıcısı konumunda. Dolayısıyla bilgi kirliliği daha hızlı yayılma imkanı buluyor ve sosyal medya adeta bilgi çöplüğüne dönüşebiliyor.
İnternet kullanımının hızı, pratikliği, güncelliği bilgi edinimi konusunda avantaj gibi görünse de kullanıcıların aynı zamanda o bilginin dağıtıcısı olma özelliği pek çok olumsuzluğa da sebep oluyor.
Kullanıcının bir konuyu -doğru olsun veya olmasın- gündeme istediği gibi taşıyabilme olanağı, iddia ve veri karmaşasına zemin hazırlıyor.
Dolayısıyla bilgi kirliliği daha geniş boyutlara ulaşabiliyor. İşte bu noktada haberin / bilginin nesnelliği konusu büyük önem taşıyor. Bilgi kaynağının tarafsız, güvenilir ve ispatlanabilir olması gerekiyor.
Bu konuda Erciyes Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Görevlisi İlker Erdoğan’ın Yeni Medya Gazeteciliğinde Etik Bir Paradigma Belirlemenin Kapsamı ve Sınırları çalışmasında söyledikleri ise oldukça önemli:
“Yeni medya, vatandaşları, görüş ve düşüncelerini paylaşmaya teşvik eden bir ortamdır. Toplumsal tartışma platformları, toplumsal paylaşım ağları ya da siteleri aracılığıyla ve anında mesajlaşmaya olanak tanıyan birçok farklı teknolojik ürün ile vatandaşlar her türlü bilgi, haber ve görüntüyü paylaşabilmektedir.
Kaynağı belirsiz olan çok sayıda haber ve bilgi, bu paylaşıma dahil edilebilmektedir. Hızlı ve anında paylaşım yoluyla tüm dünyayı dolaşan kaynağı belirsiz haberlerin, doğru olmayan bilgilerin, tahrip edilmiş ya da çeşitli tekniklerle değiştirilmiş görüntülerin, ülkelerin ya da dünyanın gündeminde çatışma ortamları doğurabilmesi, panik dalgaları oluşturabilmesi, toplumları karşı karşıya getirebilmesi olası sonuçlardan sadece bazıları olarak değerlendirilebilmektedir.”
Kaynak: Rüveyda Kılıç / Diyanet Aile Dergisi / Sayı: 2019 / Sayı: 7 / bkz: 5-8
(1-Hucurat 6) (2- Hucurat12)
