1. Anasayfa
  2. Kitaplara İnanmak

Kur’an-ı Kerim’in Hidayete Erdirmesi


Kur’an’ın Hidayeti

Aman ya Rabbi! İnsanlara ne oluyor da;

  • Kur’an ayetlerinden, vahiyden yüz çevirip, Kur’an’ın bilgi hazinelerinden ilim almaktan vazgeçiyorlar?
  • Basiretlerini aydınlatmayı, canlandırmayı niçin terk ediyorlar?
  • Fikirce bir kısım görüşlerden çıkarılan düşüncelerle yetiniyorlar, bu görüşlerden dolayı aralarındaki bağları koparıyorlar, birbirlerini aldatmak için ortaya yaldızlı fikirler atıyorlar, böylece de Kur’an’dan uzak kalıyorlar?
  • Kalplerindeki Kur’an öğretileri kurumuş ama bilmiyorlar;
  • Kur’an’la yaptıkları akit (anlaşma) eskimiş fakat yenilemiyorlar;
  • Kur’an’ın alem ve sancakları ayaklarının dibine düşmüş hala kaldırmıyorlar.
  • Gönül ufuklarında Kur’an’ın parlak yıldızları sönmüş de bundan dolayı Kur’an’ı sevmiyorlar.
  • Karanlık görüşleri ve inançları arasında Kur’an’ın güneşi tutulmuş, artık görmüyorlar.

Bunlar, Kur’an ayetlerini hakikat ülkesinden tecrid ettiler, yakin vilayetinden azlettiler, boş ve aldatıcı “tevillerle” Kur’an ayetlerine haksızlık yaparlar. Kur’an’a bölük bölük askerlerini saldılar. Kur’an onlara vahşi bir kavme konuk olan misafir gibi nazil oldu. Ona layık olduğu ta’zim ve ikramla muamele etmediler. Kur’an’la uzaktan ilgilendiler; bu ilgi de Kur’an’ı gönüllerden çıkarıp atmak içindi

Ve dediler ki; Hem sana ne oluyor ki bizde konuksun, eğer mutlaka bizde konaklaman gerekli idiyse, bu misafirlik geçici olmalıydı. Onlar bu devirde de Kur’an ayetlerini, adına para basılıp, hutbe okunan ama geçerli hükmü ve de otoritesi bulunmayan halife mevkiine koymuşlardır.

Onlara göre Kur’an ve sünnete sarılan, zahirle yetinen ve akli bilgiyi kullanmaktan nasibi olmayandır. Onlarca, birbiriyle çelişkili ve tutarsız fikirleri taklit eden, onların peşi sıra giden, muteber ve faziletli insandır. Onlara göre Kitap ve Sünnet ehliyle Kur’an ayetlerini birinci planda tutanlar ve başka görüşlere tercih edenler, ahil ve geri zekalıdırlar.

‘Onlara, inananlar gibi siz de inanın denilince, ‘Sefihlerin inandığı gibi mi inanacağız’ derler; hayır olsa olsa sefih onlardır, fakat onlar kendilerinin sefih olduklarını bilmiyorlar (Bakara Suresi 13)’

Allah’a and olsun ki; Vahiy yolundan dönmeleri ve aslı kaybetmelerinden dolayı hakikate ulaşmaktan mahrum kaldılar. Aslı olmayan geçici şeylere sarıldılar da, arzuyla sarıldıkları bu şeyler onlara ihanet etti, fayda vermedi. Bu şeylerin sebepleri onları en çok ihtiyaç duydukları şeyden mahrum etti.

Nitekim kabirdekiler yeryüzüne çıkıp, kalplerdekiler ortaya konup, herkesin kazandığı bir bir belli olunca, onlara inandıklarının hakikati keşfolunur, açığa çıkar ve ahirete gönderdikleri ne varsa onlara takdim edilir.

‘Ummayıp durdukları, hesaba katmadıkları şeyler onlara Allah tarafından açığa çıkarılır, ortaya konulur (Zümer Suresi 47)’. Amellerin karşılığını alma zamanı yaptıklarının ne kadar da az olduğunu görünce yüzüstü kapanıp kalırlar.

Yaptıklarının kayıp, sonuçsuz, boş ve batıl olduğunu görünce bakın onun üzüntüsüne !

Yağmurlar şimşekleri görüp de emellerinin boş ve yalancı olduğunu, belasının büyüklüğünü anlayanın vay haline!

Düşüncesini ve niyetini bid’at, heva ve bağsız fikirler üzerine bina eden, gizli düşünceler, niyetler açığa çıktığı gün Rabbini ne zanneder? Bahanelerin ve mazeretlerin fayda vermediği bir gün de Kur’an’ı terk edip ona sırt çevirenlerin acaba o gün mazereti nedir?

Rabbinin kitabından ve Allah Resulünün (s.a.v) sünnetinden yüz çeviren kimse beşeri fikirlerle Rabbinden kurtulabileceğini mi zannediyor? Veya bir çok araştırma yaparak, diyalektiğe başvurarak, kıyas şekillerini ve türlerini bilerek veya ‘işarat’,’ şatahat’ veya hayal nevileriyle mi Allah’ın azabından kurtulacağını zannediyor?

Bunlar nerede, Allah’ın rızası nerede?

Şüphesiz bu kişi son derece yalan olan bir zanna düşmüş ve nefsi ona apaçık bir muhali layık görmüştür. Kurtuluş ancak Allah’ın hidayetini başka şeye karşı üstün kabul edene, takva ile donanana, delil ile güçlenene, doğru yola girene, kopmayan bir bağ ile vahye sarılana garanti edilir. Allah en iyi bilen ve en iyi işitendir.

Şimdi insanın kemali ancak faydalı ilim ve amel-i salih iledir; zaten faydalı ilim ve amel-i salih, hidayet ve gerçek dindir; Bir de kemal bu iki hususta başkalarını kemale erdirmekle hasıl olur.

Nitekim Allah Teala şöyle buyuruyor; ‘Asra and olsun! İnsan hüsrandadır, ancak iman edenler, salih ameller işleyenler, birbirine hakkı ve sabrı tavsiye edenler müstesna (Asr Süresi 1-3)’

Allah sübhanehü herkesin hüsranda olduğunu; ancak imanla ilmi, salih amelle amelini takviye edenler ile hakkı ve hak için sabrı tavsiye ederek başkasını da kemale erdirenlerin müstesna olduğuna yemin ediyor.

Hak, iman ile ameldir, iman ve amel de ancak bunlar için sabretmek, başkalarına da sabrı tavsiye etmekle tamamlanır. Böyle olunca insana yakışan hayatının her saatini, hatta her nefesini yüce gayeler elde etme yolunda harcaması ve neticede apaçık hüsrandan, sonunda pişmanlık duymaktan kurtulmasıdır.

Bu da ancak Kur’an’a yönelmek, onu anlamak, düşünmek, hazinelerini keşfetmek, definelerini ortaya çıkarmak, dikkati onun üzerine yoğunlaştırmakla olur. Doğrusu Kur’an,, insanların hem bu dünyadaki hem de öteki dünyadaki menfaatlerine kefildir. İnsanları gerçek ve doğru yola ileticidir. Hakikat, tarikat, doğru zevk ve vecdler Kur’an nurundan alınır; meyveleri Kur’an ağacından devşirilir.

Kaynak: İbn Kayyım El-Cevziyye / Medaricu’s Salikin (Kur’ani Tasavvufun Esasları) / bkz:17-18

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir