Kur’an okurken dikkat etmemiz gereken hususları kısaca belirtecek olursak eğer;
Vahye Karşı Kesin İnanç Sahibi Olma: Kişinin bir şeye inanması, ondaki hakikatlere özden bağlanmasını ve bu hususta kuşku duymamasını gerektirir. Dolayısıyla tamamıyla kendisine inanılmayan bir kitabın kişiye bir faydasının olamayacağı izahtan verastedir. Bu nedenle Kur’an’a gönül veren müminlere baktığımızda, onların hidayet üzere oldukları ve vahye iman ettikleri muhtelif ayetlerde konu edilmiştir. Bakara süresinin başında “İşte o Kitap! Onda bir şüphe yoktur… (Bakara Suresi 2)” vurgusunu görürüz. Yüce Rabbimiz kitabı hakkıyla tilavet edenleri överken de onları “Kendilerine kitab verdiğimiz kimseler…ona (Kitab’a) inanırlar (Bakara Suresi 121)” şeklinde tavsif eder.
Şeytandan Allah’a Sığınma: Kur’an okurken yapılması gereken belki en önemli tedbirlerin başında Allah’ın rahmetinden kovulmuş olan (insan ve cin) şeytanlarından Allah’a sığınmak gerekir. Bu hususta Kur’an da; “Kur’an okuduğun zaman o kovulmuş şeytandan Allah’a sığın (Nahl Suresi 93)” ve “Eğer şeytandan bir kışkırtma seni dürterse, hemen Allah’a sığın. Şüphesiz O, hakkıyla, işitendir, hakkıyla bilendir (A’raf Suresi 200)” uyarısı bulunmaktadır.
Yaratan Rabb’inin Adıyla Oku: İlk inen vahyin içinde de emredilen bu ilke, kelamın sahibine aidiyetini idrak açısından bizde bir bilinç oluşturacak demektir. Bu nedenle “Oku! Seni yaratan Rabbinin adı ile (Alak Suresi 3)” buyrulmuştur. ‘Rahman ve Rahim olan Allah’ın adı ile’ diye çevrilen Besmele, Kur’an da 113 sürenin başında da yer almıştır. Neml suresinin 30. ayetinin de bir bölümüdür. Dolayısıyla Kur’an da 114 yerde tekrar edilmektedir. Besmele tüm hayırlı işlerde bizler için bereketin anahtarı olduğu gibi,
Kur’an okumada da önemli ve en başta gelen bir görevdir. Çünkü Besmele çekerek Rabbimizden okuyacağımız Kur’an için bir izin ve onay istemekteyiz. Neyi okuduğumuzu ve kime ait bir kelamı muhatap aldığımızı hatırlamış olmaktayız.
Vahye Kendi Bütünlüğü İçerisinde Yaklaşma: Bizden önceki nesillerin ve kendilerine kitap verilenlerin eleştirildiği konuların başında onların parçacı bir üslupla Kitab’a yaklaşmış olmalarıdır. Bu nedenle kendilerine “… sahi siz kitabın bir kısmına inanıp da bir kısmını inkar mı ediyorsunuz (Bakara Suresi 95)” denmiştir. Hatta bu parçacı inanç şekli nedeniyle Rabbimiz onları bölücü olarak nitelemiştir.
Önyargılardan Uzaklaşarak Okuma: Kur’an okumak isteyen kişinin içinde bulunduğu ortam sebebiyle bir dine mezhebe, bir ideolojiye mensup olması mümkündür. Elbette bu tür çevrelerden ve ekollerden etkilenen kişi, eğer ilk olarak Kur’an’la da tanışmamışsa, bir önyargısı olacak demektir. Bu, ya olumlu ya da olumsuz olabilir veya her iki zıt kutup o kişide bütünleşmiş olabilir.
İlimde sıhhatli sonuçlara varmanın temel ilkelerinden birisinin objektiflik ilkesi olduğu, tartışmasız herkesçe kabul edilen bir husustur. Bu da kişinin metni olumsuz anlamda bir önyargı ile yaklaşmadan değerlendirmesini gerekli kılmaktadır.
Burada ön yargılı olmaktan kasıt şudur; Kişi daha önce bir fikre sahip olabilir. Kur’an’ı sahip olduğu bu fikri pekiştirmek ve kendi düşüncesini doğrultmak amacıyla okumamalı, Kur’an’ı kendi fikrine tasdik ettirme mücadelesine girmemelidir. Her insanın daha önceki alimlerden veya mensubu olduğu mezhep (ya da din)den edindiği bir anlayışı vardır.
Bu düşünceyi benimsemiş kişi, kendi fikirlerini esas alarak onun doğruluğunu ispat etmek amacıyla Kur’an okursa, bu kişi önyargılı hareket etmiş demektir. Eğer herhangi bir düşünce ve ideoloji insanı birtakım olumsuz cahil yaklaşımlar ve ön kabullerle Kitabı değerlendirecek olursa, onun bu vahiyden elde edeceği sağlıklı bir sonuç olmayacaktır. Çünkü böyle durumlarda, kişilere göre bir takım farklı anlayışların ve kanaatlerin olacağında kuşku yoktur. Halbuki Kur’an hiçbir mezhebin tekelinde, hiçbir mesleğin şahsında olan bir kitap değildir.
O İslam dinine inanan bütün Müslümanların şaşmaz rehberidir. Başka dine inanan insanlar dahi, peşin fikirlerle yaklaşmamak şartıyla incelerlerse elbette onlar da bu Kitap’tan istifade edeceklerdir. Çünkü o, muttakiler için yol gösterici olduğu kadr, bütün insanlık için de bir doğru yol kılavuzudur.
Ön yargının en çok öne çıktığı hususlardan olarak kişinin kendi yolunun hak olduğuna tabi olduğu atalarını ve onlara bağlılığı gerekçe göstermesidir. Halbuki Kur’an, atalara körü körüne bağlanmayı ve onlara tabi olmayı da kınamaktadır. Aslında ecdat ve kişilerin geçmişi, meşru zeminde hız alınacak birer sembollerdir.
Ama tartışmasız mutlak kriterin Kur’an olduğunu, vahyin mutlak şaşmaz doğruluğu karşısında geçmişin de kimi zaman bir mania teşkil edebileceğini unutmamak gerekir. Kısacası Kur’an okurken, onu merkeze alıp herkese göre Kur’ani doğrular yerine Kur’an’ın kendi doğrularını ön planda tutmak zorundayız.
En Verimli Vakti Ayırma: Gündüzün telaş ve koşuşturmaları altında zihni dumura uğramış insan için ilahi kelamla buluşmanın zamanı, bu kargaşanın dışında bir vakit olmalıdır. Belki bu vakit, herkesin kendi evine çekildiği ve uykuya geçtiği gece vaktidir. Nitekim yüce Rabbimiz vahyin ilk muhatabı olan Hz Resulüllaha bu hususta şöyle hitap etmiştir:
“Ey örtünüp bürünen (Peygamber)! Az bir kısmı hariç olmak üzere geceleyin kalk!…. Kur’an’ı ağır ağır, düşüne düşüne oku (Müzemmil Suresi 1-5)”.
Kuşkusuz Kur’an’ı okumak sadece geceye has bir durum da değildir. Ya da böyle anlaşılmamalıdır. Bunun yanında gündüzün tenha ve sakin olan yer ve zamanları da kişi için Kur’an’la buluşması açısından büyük kıymete haizdir. Kişiye düşen zihin olarak kendince en uygun olduğu vakitleri Kur’an’a ayırmasıdır. Zaten gece ve gündüze ait zamanların her rekatında Kur’an’dan bazı pasajları okuyarak terennüm ettiğimizi düşünecek olursak bunu daha iyi anlamış olmaktayız
Kur’an’ı Ağır Ağır Okuma: Vahyin inişi tedric üzere olmuştur. Bu da 23 senelik bir zaman dilimi içerisinde gerçekleşmiştir. Bu yöntem, biz müminler için de Kur’an’la buluşurken dikkate alınması gereken bir ilkedir.
Kur’an insanlara ağır ağır okunabilmesi için yavaş yavaş indirildiği ayetlerde vurgulanmıştır.
Bunun pratik bir örneği Hz Peygamber’in sahabesine hatim etmeyi, bir rivayette üç günden başka rivayette yedi günden daha kısa zamanda yasaklama olayında da görülmektedir. Zira kısa zamanda yapılan hatim de anlamın buharlaşma riski vardır.
Düşünerek Okuma: Kur’an’ın üzerinde en çok durduğu temel ilkelerin başında kendisinin anlaşılması, ayetleri üzerinde insanların düşünüp ibret almalarıdır. Bu çerçevede Kur’an, insanlar düşünsünler diye ayetlerinin sürekli açıklandığını sözün farklı şekillerde çevrilerek anlatıldığını zikreder.
Ayrıca, insanları akletmez bir tutum içinde olmaları nedeniyle münafıklar özelinden eleştirerek “Onlar o sözü (Kur’an’ı) düşünmüyorlar mı? Yoksa kalplerinin üzerinde kilit mi var? (Muhammed Suresi 24)” der.
Ayrıca tüm inkarcıları dikkate alarak “Hala Kur’an’ı düşünüp anlamaya çalışmıyorlar mı? Eğer o, Allah’tan başkası tarafından (indirilmiş) olsaydı, mutlaka onda birçok çelişki bulurlardı (Nisa Suresi 82)” uyarısında bulunur.
Hayata Tatbik Etmek Amacıyla Okuma: İlahi kelamı okumanın bir diğer prensibi, onu gereği gibi yani tilavetin hakkını vererek okumaktır. Bu husus ayette “Kendilerine Kitab verdiğimiz kimseler onu, tilavetinin hakkını vererek (gereği gibi) okurlar (Bakara Suresi 121)” şeklinde ifade edilir.
Kur’an bir çok ayette kendisine tabi olunmayı emretmektedir.
Ayette “İşte bu Kur’an mübarek bir kitaptır. Onu biz indirdik. Öyleyse ona tabi olun ve Allah’tan korkun ki O’nun rahmetine erebilesiniz (En’am Süresi 155)” ifadesiyle bunu görmekteyiz.
Sonuç olarak diyebiliriz ki;
Kur’an-ı okuduğumuzda ona karşı görevimizin olduğunu görürüz. Şunu belirtmek gerekir ki dindarlığımızın ve Müslümanlığımızın kalitesi Kur’an’la kurduğumuz bağa doğru orantılıdır.
Kur’an bir şaka ve oyun aracı olmayıp Allah’ın hak ile batılın arasını ayıran kesin sözcüdür. Onunla buluşurken bizden istediği birtakım öncüller vardır. Onunla buluşurken, bizde o vahye karşı kesin bir imanın olması, şeytandan ve şeytani birtakım duygu ve düşüncelerden Allah’a sığınarak başlanması, vahye zihnimizde daha önceden var olan birtakım önyargılardan sıyrılarak kendi bütünlüğü içerisinde yaklaşılması, acele acele okunmaması, uygun yer ve zamanların kollanması, düşüne düşüne ve tane tane, tilavet edilmesi ve elde edilen birikimin hayata tatbik edilmesi hedeflenmelidir.
Kaynak: Diyanet İşleri Başkanlığı / Kur’an’ın Nüzulünün 1400. Yılı Anısına Diyanet İlmi Dergi Kur’an Özel Sayısı / bkz: 249-255