İslam dininin iki temel kaynağı olan Kur’an ve Sünnet, Allah’ın emirlerinin doğru anlaşılması ve hayata geçirilmesinde ayrılmaz bir bütündür. Kur’an’da yer alan hükümler, Hz. Peygamber’in söz ve uygulamalarıyla açıklanmış ve yaşanabilir hale getirilmiştir. Kur’an’ı, sünnetten bağımsız anlamaya çalışmak doğru değildir; dini doğru yaşamak için Kur’an ve Sünnet bütünlüğüne sımsıkı sarılmak gerekir.
Din, Yüce Allah tarafından peygamberlere vahiy yoluyla gönderilen ve insanları hem bu dünyada hem de ahiret hayatında mutluluğa eriştirecek emir ve yasaklar menzumesidir. Peygamberler ise, Allah’ın kulları arasından seçtiği ideal anlamda örnek insanlardır.
Yüce Allah’ın ilahi kitaplarda emrettiği ve kullarından yapmalarını istediği ibadetler, peygamberlerin hayatında sembolleşmiş, güzel birer örnek halini almıştır. Allah’ın sevdiği bir kul nasıl olabilirim diye düşünenler, Allah’ın kendilerinden razı olduğu peygamberleri, kendilerine örnek alarak bu arzularına kavuşabilirler.
Kur’an-ı Kerim’de; “Andolsun, Allah’ın Resulünde sizin için, Allah’ı ve ahireti arzu eden ve Allah’ı çok anan kimseler için uyulacak en güzel bir örnek vardır (Ahzab Süresi 21)” buyrulmuştur.
Muhterem Müslümanlar!
İslam Dininin iki ana kaynağı vardır ki bunlar: Kur’an ve Sünnet. Kur’an’da emredilenlerin ibadet halinde tezahürü ancak Hz Peygamberin Kur’an’ı anlaması, yorumlaması ve uygulamasıyla ortaya çıkmıştır. Nitekim Yüce Rabbimiz, Nahl Süresinin 44. ayetinde; “İnsanları, kendilerine indirilenleri açıklamak için ve düşünüp anlasınlar diye de sana da bu Kur’an-ı indirdik”;
Nisa Süresinin 59. ayetinde de; “Herhangi bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz; -eğer gerçekten Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsanız- onu Allah’a ve Resulüne götürün. İşte bu daha iyi ve sonuç bakımından daha güzeldir” buyrulmaktadır.
Ayetlerde meselelere çözüm ararken Kur’an’a ve sünnete müracaat etmemiz istenmektedir. Kur’an-ı anlama ve uygulama konusunda en büyük rehber Peygamberimizdir
Aziz Müslümanlar!
Kur’an-ı anlamada ve ibadetleri uygulamada sevgili Peygamberimizin çok önemli bir işlevi vardır. Hz Peygamber olmaksızın, Kur’an ayetlerinin gönderiliş sebeplerini ve hangi anlamlarını ihtiva ettiğini anlamamız; hayatımıza son derece büyük önemi hayiz olan ibadetlerin yapılış şekillerini bile bilmemiz mümkün değildir.
Yüce Allah, Hz Peygamberin dindeki bu önemli yerini, Kur’an-ı Kerim de kendisi tayin etmiştir. Yani Hz Peygamberi sevmek, ona inanmak, ona itaat etmek, onun getirdiklerini almak, yasaklarından kaçınmak, hepsi Allah’ın emridir.
Kur’an-ı Kerimde; “…. Peygamber size ne verdiyse onu alın, size neyi yasakladıysa ondan da sakının (Haşr Süresi 7)” buyrulmuştur; başka bir ayette de “O arzusuna göre konuşmaz, o, (nun konuşması kendisine) vahyedilenden başkası değildir (Necm Süresi 3-4.)” buyrularak Hz Peygamberin sözlerinin ve davranışlarının bizler için ne derece önemli olduğu vurgulanmıştır.
O halde Aziz Müminler! Allah Resulünün dindeki yerini bilmemek ve dikkate almamak, yüce Allah’a ve Kur’an’a muhalefet etmektir.
Hz Peygamber yetkisini Kur’an’dan almaktadır. Bunlara bunlara ilaveten, din samimiyet ve sadakat ister. O, başta kalp olmak üzere bütün azaların huzur bulduğu bir müessesedir. Bu huzurun ve manevi atmosferin sağlanması ve devamı ancak, Allah’a ve Resulüne inanmak ve onları sevmekle mümkündür. İnancımızı, sadakatimizi bozacak her türlü şüpheden uzak durmamız gerekmektedir.
Kısaca ifade etmek gerekirse;
Dinimizi, Sevgili Peygamberimin bizlere emanet olarak bıraktığı asli kaynaklardan yani Kur’an’dan ve Sünnetten okuyarak öğrenmemiz gerekmektedir. Yeterli bilgiye sahip olmazsak, ortalıkta dolaşan, kimi zaman da aslı esası olmayan sünneti hafife alan sözler, bizim inancımızı zedeleyebilir, ibadetlerimizi, samimiyetimizi ve sadakatimizi gölgeleyebilir.
Hutbemi Sebe Süresinin 28. Ayetinin meali ile bitiriyorum; Biz seni bütün insanlara ancak müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik; fakat insanların çoğu bunu bilmezler.
Kaynak: Diyanet İşleri Başkanlığı / Minberden Öğütler / bkz: 175-176
