1. Anasayfa
  2. Uncategorized

Kur’an’a Göre Kader Anlayışı


Kur’an’a göre kader, hem Allah’ın külli iradesine hem de insanın cüz’i iradesine bakan yönleriyle ele alınır. İnsan fiil ve davranışlarında özgürdür, ancak dileğinin gerçekleşmesi Allah’ın iradesine bağlıdır. Bu sebeple kul, yaptığı iyilik veya kötülükten sorumlu tutulur. Kur’an ayetleri kaderi, ilahi irade ve insan iradesi arasında bir denge olarak açıklar.

Olaya bir bütünlük içinde bakılmazsa, iki ayrı açıdan dikkatlere arz edilen bu ayetlerin birbiriyle çeliştiği zannedilir. Fakat durum böyle değildir

  • Şüphesiz biz ona doğru yolu gösterdik. İster şükredici olsun, ister nankör (İnsan Süresi 3)
  • De ki (size gelen) gerçek/hak Rabbinizdendir. Artık dileyen iman etsin, dileyen inkar etsin (Kehf Süresi 29)
  • Kim iyi bir iş yaparsa artık kendi lehinedir ve kim kötülükte bulunursa artık kendi aleyhinedir ve Rabbin kulları için zulmedici değildir (Fussilet Süresi 46)
  • Her nefis, kazandığına karşılık bir rehindir (Müddessir Süresi 38)
  • De ki: Ey insanlar! Muhakkak ki, Rabbiniz tarafından size hak gelmiştir. Artık her kim hidayeti kabul ederse kendi nefisi için hidayete ermiş olur. Ve her kim sapıklığa düşerse şüphe yok ki, kendi nefisi aleyhine sapıklığa düşmüş olur. Ve ben sizin üzerinize bir vekil değilim (Yunus Süresi 108)
  • Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz (İnsan Süresi 30)
  • Allah dileseydi onu yapmazlardı (En’am Süresi 37)
  • Allah dilemeyince iman edecek değillerdi (En’am Süresi 11)

Görüldüğü gibi birinci grup ayetlerde (a) insanın hür bir varlık olduğu, ikincisinde ise (b) ilahi iradenin esas ve belirleyici olduğu vurgulanmaktadır. Bu iki grup ayet arasında telifi mümkün olmayan bir zorluk söz konusu değildir. Birinci gruptaki ayetlerde konu; insan iradesini ilgilendiren yönüyle ele alınmıştır, ikinci gruptaki ayetlerde ise; Yüce Yaratıcının iradesi cephesiyle ele alınmıştır.

Bu ayetleri şu ifade altında telif edebiliriz: İlahi irade esas olmak üzere insan istediğini yapabilen bir varlıktır. Bu şu demektir: Cenab-ı Allah külli iradesinin taallukuna bizim irademizi bir şart-ı adi yapmıştır. İnsanın olmasını istediği maddi ve manevi herhangi bir şeyin varlık sahasına çıkması -tabir caiz ise- ilahi iradenin vizesine bağlıdır.

İlahi adet (adetullah) gereğince, insan dilemesinde hürdür, ancak onun dilediği şeyin olması da yine ilahi irade ve kudrete bağlıdır; kulun dilediğini Allah da dileyip onay vermedikçe onun dilemesi bir şey ifade etmez. Diğer bir ifadeyle, kulun dilemesi ilahi iradenin izin ve kabulüne mazhar olmadıkça bir şey meydana gelmez. Olan her şey O’nun izni ve iradesi dahilinde olur. O’nun iradesine rağmen bir şey vuku bulmaz. Nitekim bir hadis-i şerifte şöyle denir: “Allah ne dilerse o olur. O’nun dilemediği ise asla olmaz”

Allah (c.c) meselenin her iki yanına, yani hem ilahi iradeye bakan hemde kulun iradesine bakan yönüyle birlikte dikkatlerimize arz ettiği bir ayetinde şöyle buyurur: “O, başka değil alemler için bir öğüttür. Sizden doğru yolda yaşamak isteyen kimse için bir öğüttür. Ve alemlerin Rabbi olan Allah dilemeyince siz dileyemezsiniz (Tekvir Süresi’27..29)”

Kısaca her işinde hikmet ve adalet olan Cenab-ı Hak, insanın kusurlarına bahaneler aramaması ve de onun sevap ve günahlarına kaynak olabilmesi için insana bir irade vermiştir. Bu iradeye cüz-i irade veya cüz-i ihtiyari denir. İşte seçmek, istemek, niyet ve azmetmek manalarına gelen cüz’i ihtiyari, kusurunu kadere yüklemek isteyen insanın karşısına çıkar ve ona Mesulsun, zira seçen sensin’ der.

Kaynak: Akademi Araştırma Heyeti / Bir Müslümanın Yol Haritası / bkz: 213-216

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir