1. Anasayfa
  2. KUTSAL KİTAPLARA İNANMAK

Kur’an’da İlm’i İcaz Yönünden Kıyamet Alametleri ve Sahneleri


İlm’i İcaz Yönünden Kur’an

Kur’an, başlı başına Resulün en büyük ve ebedi bir mucizesidir. Yeryüzünde ondan daha ebedi ve insanlara ondan daha faydalı bir kitap yoktur. Hastaların, darda kalmışların kalplerinin ilacı, hayrete düşmüş, şaşmışların, mahrumların ruhlarının huzuru ve bütün beşeriyetin ümidi hep ondadır. Onda insanlara şifa, alemlere hüda ve rahmet, ruha ve akla gıda vardır.

Kur’an, her şeyden önce fesahati, belagati ve hikmetiyle; tahakkuk eden gaybi haberleriyle Arapları aciz bırakmıştı. İlim ve medeniyet ilerledikçe Kur’an’ın yeni yeni mucizeleri ortaya çıkmaya başladı. Onun icazına payan yoktur. Gerçekten o, en büyük ve ebedi bir mucizedir.

İbn Abbas diyor ki: “Kur’an’da öyle manalar var ki onları ancak zaman keşfedecektir”

Hz. Ali ibn-i Ebi Talib de Hz. Peygamber (s.a.v) in şöyle buyurduğunu nakletmiştir: “İşte Allah’ın kitabı. Bunda sizden öncekilerin kıssası, sizden sonrakilerin haberi ve aranızda geçen olayların hükmü… vardır.”

Şu ilim ve medeniyet asrında Kur’an’ın zikrettiği hakikatlere baktıkça onun yüce icazı karşısında eğilmekten kendimizi alamıyoruz. İstikbalde meydana gelecek olayları öyle ilmi bir incelikle ifade eder ki hiçbir kitapta bunun eşine rastlamak mümkün değildir.

Dünya Hayatının Sonu Üzerine Yunus Suresi 24. Ayetin Tehlili

Şu ayetin meali üzerinde derin derin düşün: “Dünya hayatı, gökten indirdiğimiz bir suya benzer. O su, insanların ve havanların yediği arz bitkisine karışır. Nihayet dünya zinetini alıp süslenince ve dünya ehli de bütün bunlara malik olduklarını sandıkları bir sırada emrimiz ona gece veya gündüz gelir ve biz onu, sanki dün hiç zengin değilmiş gibi yaparız (1)”

Bu ayette bahsedilen dünya hayatı nedir? Fertlerin hayatı mı, yoksa baştan sona dünyanın genel hayatı mı?

Birinci Mana: “Yer zinetini alıp süslenince ve dünya ehli de kendilerinin bütün bunlara malik olduklarını sandıkları bir sırada emrimiz ona gece veya gündüz gelir…” şeklinde verilen mesele uymaz. Zîra eğer ferdi hayat kastedilse insanın, hayatının en parlak çağında birdenbire ölmesi gerekir. Çünkü ayet, bu hayatın aniden sona ereceğini söylüyor. Oysa ferdi hayat aniden son bulmuyor. Kişi ihtiyarlıyor, zayıflıyor, sonra ölüyor. Nitekim ferdî hayatın nasıl son bulduğu şu iki ayette açıklanmaktadır:

  • “Sonra bir kuvvetten sonra zayıflık ve ihtiyarlık yarattı (2)”
  • “Sizden kiminiz en kötü bir ömre itilir (3)”

Demek ki ele aldığımız ayette ferdi hayat kastedilmiş olsa, darbedilen mesele çelişik geleceği gibi bu ayetlere de aykırı düşecektir. O halde;

İkinci Mana; yani ilk hücrenin zuhurundan ta kıyamete kadar süren bütün dünya hayatı kastedilmektedir. Bu hayat, öyle külli bir hayattır ki şu kısa ömrümüz ve sınırlı duyularımızla onu kavrayamayız. Bundan dolayı Allah, o hayatın, zaman zaman yaşayıp gördüğümüz, bildiğimiz bir parçasını bize misal veriyor ki o külli hayatı tasavvur edebilelim. Bu ayetteki misalle Cenab-ı Hak bize şu hususları anlatıyor:

  • Dünya hayatının oluşumu
  • Son zamanda dünya hayatının ve bu hayat sahiplerinin akıbetinin ne olacağı
  • Kıyamet düşüncesi
  • Kıyamet koptuktan sonra dünyanın hali.

Bu arada dünyanın yuvarlaklığı hakkında bir işaret. Şimdi bu hususları çok dikkatli olarak sabırla, geniş yüreklilikle bir bir inceleyelim de ne ince manaların doğacağını görelim:

1 — Ayetin birinci kısmi: “Dünya hayatı, gökten indirdiğimiz bir suya benzer. O su, insanların ve hayvanların yediği arzın bitkisine karışır… (4)”

Dünya hayatının öyle temel amilleri vardır ki biz bunları görüp idrak edemeyiz. Onun için bu temel amilleri Cenab-ı Hak bize, görüp idrak ettiğimiz misallerle, gökten birbiri ardısıra düşen ve her yere isabet eden yağmur damlalarıyla anlatmaktadır. Gökten öyle şeyler inmektedir ki biz bunları göremiyoruz. Bunlar, yeryüzünün her cüzüne düşmekte, bitkilere, hayvanlara karışıp hayata sebep olmaktadır. Nasıl su bitkiye karışıp bitkilerde hayata sebep oluyorsa bunlar da su gibi hayata sebep olmaktadır.

O halde gökten inen bu şeyler nedir?

Bunlardan biri güneş ışığıdır. Bütün canlılar, özellikle bitkiler yaşamak için ışığa muhtaçtırlar. Bu husus, ilk çağlardan beri bilinmektedir. İnsanlar, yeteri kadar güneş ışığı olmadan bitkinin yaşayamayacağını eskiden beri biliyorlardı. Hatta canlılar üzerindeki bu etkisini görünce güneşi hayatın kaynağı sanıp ona tapanlar da olmuştur. Güneş ışığı da ayet-i kerimenin temsil ettiği veçhile katre katre inmektedir. Ama pek küçük olduğundan bu inişini görmek mümkün değildir. Yüce Allah, onun inişini anlayabilmemiz için onu gökten inen yağmurla anlatmıştır. Güneş ışığının gökten yağmur daneleri gibi indiği, ancak bu çağın başında yapılan geniş fiziki tecrübeler sonunda anlaşılmış ve ispat edilmiştir: Işık, çok küçük zerreciklerden meydana gelmiştir. Bu zerrelere foton adı verilir. Bir foton zerresinin ağırlığı (1/10) miligramdır. Yani bir miligramın 10 üzeri 27’de biridir. Başka bir ifade ile, sağ tarafında 27 sıfır olan 1 kadar foton, ancak bir miligram eder.

Gökten inen başka şualar da vardır. Mesela kozmik şualar, radium ışınları ve şaire. Bunlardan bazılarının kütlesi fotondan ağırsa da yine bunlar da çok küçük zerrelerden ibarettir. Henüz bu ışınların hayati bir rolü olup olmadığı anlaşılmamıştır ama kanaatimize göre bunların hepsinin hayatın teşekkülünde rolü vardır.

Kozmik şualar, enerji yüklü cisimler ihtiva ederler. Bunların enerjisi, diğer cisimciklerin enerjisinden fazladır. Bizi burada ilgilendiren, pozitif yüklü elektronlardır: Positronlar, mimisonlar gibi. Bu elektronlar, güneşten ve yıldızlardan gelmektedir. Bunlar, güneş ve diğer yanan yıldızlardaki atomların parçalanması neticesinde fezaya yayılan zerrelerdendir. Dünya, kendisini saran atmosfer kılıfı vasıtasıyla bu zerreleri süzüp tehlikelerini izale ederek alır. Bu pozitif yüklü elektronlar hava ile karışıp akciğerlere, oradan kana ve hücrelere geçer, vücuda giren maden ve gaz tuzlarındaki negatif elektronlarla çarpışarak canlıda enerjinin meydana gelmesine sebep olurlar.

Güneşten ve yıldızlardan nötronlar da yağmaktadır. Nötron ve foton, bu partiküllerin onlarca parçalarından biridir. Nötronun hacmi yoktur. Bunların enerjisi, hareket süratinden hasıl olmaktadır. Çünkü ışık süratinde hareket ederler.

Nitrojen, su şeklinde bitkilere ulaşır. Nitrojen olmasa hiçbir bitki gelişemez. Nitrojen, arza şimşek ve yıldırım vasıtasıyla gelir. Şimşek çakınca az bir miktar oksijenle nitrojen birleşir. Arza birleşik nitrojen halinde yağar. Çokları, yıldırımın sâdece öldürücü bir şey olduğunu sanır. Halbuki yıldırım neticesinde oksitler meydana gelir. Oksitler ise kar veya yağmurun yağmasına sebep olur. Bu suretle toprağa düşen nitrojen miktarı takriben dönüm başına 13 kg.’dır. Bu miktar, bitkilerin gelişmesine kafidir.

2 — Şimdi ayetin ikinci kısmına geçiyoruz: “Arz süsünü alıp zinetlenince ve dünya ehli de bütün bunlara kaadir olduklarını sandıkları bir sırada ona emrimiz gece veya gündüz gelir…” ayetin bu kısmını ikiye ayırıp inceleyeceğiz:

a-) “Arz süsünü alıp zînetlenince…”: Şimdi iktisaden gelişmiş memleketlere, Orta ve Batı Avrupa’ya Amerika’ya bakalım da buralarda arzın nasıl süslendiğini, iktisaden geri kalmış diğer memleketlerin de nasıl gelişme yoluna girdiklerini görelim. Allah’ın Resulü (s.a.v) buyurur ki: “Nefsimi elinde tutan Allah’a andolsun ki kişi kamçısının ucuyla ve ayakkabısının bağıyla konuşmadıkça kıyamet kopmaz. Mal da öylesine çoğalır ki adam zekat vermek ister de zekatını verecek birini bulamaz. Arap toprağı tekrar meralara ve ırmaklara kavuşur”. “Arap toprağı otlaklara ve nehirlere tekrar kavuşmadıkça, Irak’la Mekke arasında giden kervan, yolu şaşırmaktan başka hiçbir korkusu olmadan yürümedikçe kıyamet kopmaz”

Bu iki hadis-i şerifte Arap toprağının tekrar otlaklara ve nehirlere kavuşacağı ifade ediliyor. Bu ifade bize, Arap toprağının, eskiden otlaklı, ırmaklı bir yer olduğunu gösterir. Gerçekten de Arabistan eski zamanlarda münbit, otlaklı, sulak bir yerdi. Sonradan çölleşmiştir. Son zamanda tekrar bu toprak eski haline’ dönecektir. Kim bilir belki ömrü olan, deniz sularının çok miktarda tatlılaştırılarak araziye akıtıldığını görür. Cibril (a.s) Hz. Resule kıyamet alametlerinden sormuş, O da; “Cariye efendisini doğuracak; ayağı çıplak yoksul koyun çobanları yüksek binalara kurulacak…” şeklinde cevap vermiştir. Binalara kurulmak, otlaklar ve ırmaklar, süs ve zinette başta gelen unsurlardır.

b-) “Dünya ehli de bütün bunlara kadir olduklarını sandıkları bir sırada…”. Kadirune kelimesi, Kur’an’da kadirune ve kadirine şeklinde cemi olarak yedi yerde zikredilmiştir.

Burada kadirune kelimesi, son derece muktedir olmayı ifade ettiğine göre ayetin manası şu demek olur: “Dünya ehli, ilim, kuvvet hususunda o derece maddî imkânlara sahip olurlar ki yeryüzünde mutlak kudret sahibi olduklarını zannederler” ayet-i celile bu kudretin belirtilerini söylemiyor. Bunu düşünceye ve hayale bırakıyor. Ancak Allah’ın Resulü (s.a.v), bu kudretin belirtilerine işaret buyurmuştur. “Nefsimi elinde bulunduran Allah’a yemin ederim ki yırtıcı hayvanlar insanlarla konuşmadıkça; kişi kamçısıyla, ayakkabısıyla konuşup kamçı ve ayakkabı ona evinin durumunu haber vermedikçe kıyamet kopmaz.”

Şimdi düşünelim: Elimizde küçük bir kutu, yani radyo. Tutuyor, cebimize koyuyoruz. Bu kutu bize uzak memleketlerin haberlerini söylüyor. Son yıllarda öyle aletler yapıldı ki gayet küçük, hem alıcı hem verici. İnsan icabında bu alet vasıtasıyla kendi eviyle konuşabiliyor. Bilhassa casusluk için yapılan alıcı verici cihazlar arasında o derece küçükleri vardır ki pekala bunlar, bastonun ucuna, sapına, kamçının ucuna, yüzüğün kaşına, ayakkabının bağına takılabilir. Ve insan bunlar, vasıtasıyla istediği yere haber verir veya istediği taraftan haber alır. Bu aletler gitgide de mükemmelleşmektedir. Teknik elemanlar şimdi, ağırlığı hiç hissedilmeyecek aletler yapmak yolundadırlar. Diğer taraftan deniz suyunu tatlılaştırmak suretiyle çölü sulamak yolunda önemli adımlar atılmıştır. Böylece kupkuru çöl, bir gün otlaklara, nehirlere kavuşur. Libya bu sahada önemli harcamalar yapmaktadır, iki yıldan fazla bir zamandan beri Libya Hükümeti, kumlar üzerine uçakla ham petrol döküp toz kaynağı olan kumu asfalt yapmaktadır. Bir yandan da çölü ağaçlandırıyor. Şimdiye dek 10 milyondan fazla ağaç dikilmiştir. Dikileceklerle beraber bu miktar 20 milyonu geçecektir. Kuveyt de bu alanda önemli gayretler sarf etmektedir. Bu maksatla dört milyon ağaç dikilecektir. Suudi Arabistan ise bu konuda çok ileri adımlar atmıştır. İşte;

Peygamberimizin, kıyamet alametleri arasında haber verdiği şeyler böylece tahakkuk etmektedir. Bütün bunlar kıyametin alametlerindendir.

3 – Üçüncü hususa gelelim: “Emrimiz ona gece veya gündüz gelir.” Burada emir, kıyamet anlamınadır. Kur’an-ı Kerim’de birkaç yerde emir, bu anlama gelir:

  • “Allah’ın emri geldi, ona acele etmeyin.. (5)”
  • “Allah’ın emri geldiği zaman gerçek ile hükmolunur (6)”

Ayetin bu kısmını tefsir eden hadis-i şerifler çoktur. Resulüllah, bize Asr-ı Risaletten sonra ve kıyametten önce zuhur edecek olayları saymıştır ki bunları İslam’dan başka bir dinde bulamayız.

Kur’an ve Hadis, bunları bin bir tefsire mahal bırakmayacak bir tarzda gayet açık bir ifade ile söylemiştir. Bu sözler, o kadar açıktır ki yalnız tek manaya hamledilebilir ve bunlar, Resul-i Kerim’in havadan konuşmadığını, ancak vahye istinaden konuştuğunu ispat eder.

4 — Arzın yuvarlaklığına dair bir işaret: Ayet-i kerimeden dünyanın yuvarlak olduğunu anlıyoruz. Zîra bir anda bastıracak kıyametin, hem gece ve hem de gündüz meydana gelmesi, ancak dünyanın yuvarlak olmasiyle mümkündür. Birçok ayetlerin bildirdiği gibi, kıyamet aniden bastıracaktır. Burada ve başka ayetlerde kıyamet meydana geldiği zaman hem gece ve hem gündüz mevcut olacaktır. Bu da ancak dünya yuvarlak olduğu takdirde mümkündür.

5 — Beşinci husus da, kıyametin ne olduğu, kıyamet koparken dünyanın ve kainatın ne olacağı hakkındadır. Kıyamet nedir ve o zaman neler olacaktır? Bizim için başka delil aramaya lüzum yoktur. Kur’an ve Hadisin beyanları bize kafidir. Cenab-ı Hak yüce sözünde buyurur:

“Gürültü koparacak olan kıyamet! Nedir o gürültü koparacak olan? O gürültü koparacak olanın ne olduğunu sen bilir misin? O gün insanlar, ateş etrafında çırpınıp dökülen pervaneye dönecekler; dağlar, atılmış renkli yüne benzeyecekler… (7)”

Bu ayet, insanların kıyamet günü pervaneler gibi uçuşacağını, dağların atılmış yün gibi dağılacağını söylüyor. İnsanları yeryüzünde tutan, çekim kanunudur. Bu kanun kalktığı zaman insanlar, ateş etrafında uçuşup dökülen pervaneler gibi fezada uçuşacaklar, dağlar ve dünyanın diğer cüzleri birbirinden çözülüp atılmış renkli yün gibi savrulacaktır. Kıyamet günü çekim kuvveti yalnız dünyadan değil, bütün dünya kainatından kalkacaktır.

“Göğü biz ellerimizle yaptık ve onu genişletiyoruz.” ayetinin ifade ettiği gibi halen genişlemekte olan kainatın genişleme hareketi birden duracaktır. Birbirinden uzaklaşmakta olan cisimlerin, uzaklaşma hareketi tersine çevrilecektir. Bu suretle kainatın sonu başına dönecek, açılan sofra dürülecektir:

“Biz o gün göğü, kitapları dürer gibi düreriz, ilk yaratmaya başladığığımız gibi onu iade ederiz (ilk yarattığımız andaki haline sokarız) (8)” ayetinin sırrı tecelli edecektir.

1-) Kainat cisimleri çok süratli hareket ederler. Bazı gezegenlerin sürati, ışık süratine, yani saniyede 300.000 km’ye varır

2-) Kainat cisimlerinin bu anî duruşu, tasavvur edemeyeceğimiz derecede korkunç sarsıntılara sebebolur. Saatte 100 km. süratle giden bir otomobilin birden durması halinde nasıl sarsılıp takla attığını bilirsiniz. Ya ışık süratinde giden bir cisim, aniden durursa ne olur? Bu duruşa bir de çekim kuvvetinin ortadan kalkması eklenince meydana gelecek sarsıntıyı hayal, tasavvurdan aciz kalır:

“Ey insanlar, Rabbinizden korkun, zira kıyamet saatinin sarsması cidden büyük bir şeydir (9)”

Kaynak: Süleyman Ateş / Diyanet İlmi Dergisi / Mayıs 1970 / bkz: 140-147

(1-Yunus Süresi 24) (2-Rum Süresi 54) (3-Hac Süresi 5) (4-Yunus Süresi 24) (5-Nahl Süresi 1) (6-Mü’minun Süresi 78) (7-Karia Süresi 1-5) (8-Enbiya Süresi 104) (9-Hacc Süresi 1)

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir