Leyla ile Mecnun hikayesi, sadece bir aşk destanı değil; ruh ve nefis arasındaki derin sembolik bir yolculuktur. Mecnun insan ruhunu temsil ederken, Leyla nefsi ifade eder. Bu temsil üzerinden bakıldığında, insanın hakikate ulaşma serüveni ruhun nefse galip gelmesiyle anlam kazanır.
Celaleddîn-i Rumi, Mesnevîsinde şöyle bir kıssa anlatır: Mecnun, Leyla’sının köyüne gitmek için dişi bir deveye bindi. Bir süre yol aldılar. Mecnun’un bütün derdi, sevgilisinin köyüne bir an önce ulaşmaktı. Dişi deve ise geride bıraktığı yavrularını düşünüyordu. Onun da tek derdi bir an önce geriye dönüp yavrularına kavuşmaktı.
Mecnun bir an dalıp gittiğinde deve geriye dönüyor, köye yavrularına kavuşmak için koşmaya başlıyordu. Mecnun kendine geldiğinde devenin yönünü tekrar Leyla’nın köyüne doğru çeviriyordu. Bu yolculuk iki-üç gün böyle iki ileri bir geri devam etti.
Mecnun yıllardır yollardaymış gibi şaşırıp kalmıştı. Baktı ki bu yol böyle bitmeyecek devesinden indi ve
Ey deve.. İkimiz de aşığız, ama sevdiklerimiz farklı yerlerde. Biz birbirimizle yol arkadaşlığı yapamayız. Beraberliğimiz ikimizi de hedefe ulaştırmayacak. En doğrusu biz yollarımızı ayıralım dedi ve deveyi serbest bıraktı.
Mecnun insan ruhunu temsil eder. Ruh, Rabbine aşık olduğundan O’na doğru gitmek ister. Fakat nefis, maddi arzularının peşinden koşarak ona devamlı engel olur
Murat Öztürk (Samsun-Alaçam Vaizi)
Kaynak: Diyanet Aylık Dergisi / Mart 2018 / bkz: 58
