İslam dini livatayı, yani homoseksüelliği, hem bireysel hem de toplumsal düzeni bozan büyük günah ve ahlaksızlık olarak nitelendirir. Bu fiilin dünyada yol açtığı zararlar kadar ahiretteki cezası da ağırdır. Müslümanlar için livatadan sakınmak, iffetli ve temiz bir yaşam sürmek dini ve ahlaki bir sorumluluktur.
Alimler bu cezanın mı, zina cezasının mı daha katı olduğu veya her iki cezanın da birbirine eşit sertlikte olup olmadığı konusunda üç farklı görüş dile getirmişlerdir.
Birinci Görüş: Homoseksüelliğin cezasının zina cezasından daha katı olduğu, işleyen kişi evli olsun olmasın bu fiilin cezasının her halükarda öldürülmek olduğu görüşünü benimsemişlerdir.
İkinci Görüş: Homoseksüelliğin cezası ile zina cezasının birbirine eşit olduğu görüşünü benimsemişlerdir.
Üçüncü Görüş: Homoseksüelliğin zina cezasından daha aşağı seviyede olduğu, bu fiilden dolayı uygulanan cezanın tazir cezası olduğu görüşünü benimsemişlerdir.
Homoseksüellik, Allah ve Resulünün herhangi bir had cezası takdir etmediği masiyetlerdendir. Bu nedenle bu fiille ile ilgili ceza leş, kan ve domuz eti yemek fiillerinde olduğu gibi tazir cezasıdır. Ayrıca; Bu fiil, insan tabiatı gereği arzu edilmeyen bir yolla cinsel ilişkidir. Hata Allah Teala insanın ve hayvanların doğasına dahi böyle bir eyleme karşı nefret duygusu yerleşmiştir. Dolayısıyla eşekle vb bir hayvanla cinsel ilişkiye girdiği için herhangi bir had cezası belirlenmiş değildir.
Yine; Böyle bir fiil işleyen kimse sözlük, şeriat veya örf açısından zani (zina işlemiş) olarak adlandırılmaz. Doalyısıyla zina edenlerle ilgili had cezası kapsamına dahil olmaz.
Yine şöyle demişlerdir: Şeriatın kurallarında gördüğümüz kadarıyla masiyette var olan iticilik niteliği doğal olarak bulunduğu takdirde, had cezası yerine bu iticilik niteliğiyle yetinilir. İnsanın tabiatında bu masiyeti işlemeye yönelik bir istek olduğu zaman ise insan tabiatının gerektirdiği kadarıyla had cezası konulmuştur.
Bu nedenle zina, hırsızlık ve sarhoş edici madde içilmesi fiillerinden ötürü had cezası verilirken leş, kan ve domuz eti yeme fiilleri sebebiyle had cezası verilmez. Yine şöyle söylemişlerdir:
Hayvanla ve ölü bedenle cinsel ilişki kurulmasında had cezası bulunmaması, bu eylemi zorunlu olarak had cezası dışında bırakmaktadır.
Alla Teala erkek erkeğe cinsel ilişkiden en şiddetli biçimde nefret duymayı insan doğasına yerleştirmiştir. Ayrıca, insan doğasına böyle bir ilişkide bulunmaya yönelik davetkar tutumlara karşı nefreti de yerleştirmiştir. Zina fiili ise bundan farklıdır. Zina fiilini işlemeye yönelik davet edicilik iki taraftan da kaynaklanmaktadır.
Şunu da ifade etmişlerdir: Erkek yada kadın cinslerinden biri kendi cinsinden faydalanacak olsa, mesela iki kadın ilişkiye girse / sevicilik yapsa (her biri diğerinden yararlansa) had cezası gerekmez.
Birçok kimsenin sahabenin icması olarak aktardığı birinci görüş sahipleri -ki bunlar ümmetin cumhurunu teşkil etmektedirler- şöyle demişlerdir: Masiyetler içinde bundan daha büyük bir mefsedet, fenalığa sahip bir masiyet yoktur. Bu fiilin açtığı fenalık küfürden sonra gelmektedir. Belki de adam öldürme mefsedetinden daha büyüktür. Nitekim bu hususu ileri de açıklayacağız inşallah
Şöyle demişlerdir: Allah Teala Lut kavminden önce alemler içinde hiç kimseye böyle büyük bir günahla sınamamıştır. Hiç bir millete vermediği cezayı da onlara vermiştir. Helak etmek, yurtlarını ters-yüz etmek, yerin dibine geçirmek, gökten atılan taşlarla recmedilmek gibi çeşitli ceza türlerini bir arada uygulamak suretiyle onları cezalandırmıştır. Başka hiçbir ümmete tattırmadığı cezayı onlara tattırmıştır.
Bunun nedeni, söz konusu cürmün yol açtığı fenalığın büyüklüğüdür. Öyle bir cürümdür ki bu, şahit oldukları takdirde azabın ineceğinden ve kendilerine de dokunacağından endişe ettikleri için üzerinde işlenmiş olduğu yeryüzü dört bir yanından neredeyse çalkalanacak, melekler göklerin ve yerin dört bir tarafından kaçacaklardır. Yeryüzü neredeyse Rabbi Tealaya yalvarıp yakaracak, dağlar yerlerinden oynayacaktır.
Bu eylemde meful konumunda olan kişinin cinayete kurban gitmesi bu fiile konu olmasından daha iyidir. Çünkü kendisiyle cinsel ilişkiye girmiş olan kimse onu adeta bir daha yaşamasından umut kesilmiş bir şekilde cinayete kurban etmiştir. Ama hakikaten cinayete kurban giderek katledilmiş olsa zulme uğramış bir şehit de olacaktır. Belki de ahirette bu durumun yararını görecektir.
Şunları da söylemişlerdir: Bu hususta ki delil şudur: Allah Teala katilin had cezasını maktulün en erdemli velisine bırakmıştır. Dilerse katili öldürür, dilerse affeder. Livata fiilini işleyen kimsenin cezasını ise had cezası olarak kesinleştirmiştir.
Nitekim Resulüllah (s.a.v)’in ashabı bu husus üzerinde icma etmişlerdir. Resulüllahın hiçbir muarızı bulunmayan sahih ve sarih sünneti de buna delalet etmektedir. Ayrıca Resulüllah (s.a.v)’in ashabının ve Raşid Halifelerinin uygulaması da bu yöndedir.
Halid el-Velid, Arapların kenar semtlerinin birinde kadın gibi nikahlanan bir adama rastlamış ve Ebu Bekir es-Sıddık’a mektup yazmıştı. Ebu Bekir de sahabilerle istişare etti. Ali b. Ebi Talib bu konuda sahabiler arasında en sert görüşe sahipti.
Şöyle dedi: Bu fiili ümmetler içinde tek bir ümmet yapmıştı ve siz Allah’ın o ümmete ne yaptığını biliyorsunuz. Benim görüşüm bu adamın ateşle yakılmasıdır. Bunun üzerine Ebu Bekir, Halide mektup yazmış ve Halid de o adamı yakmıştır.
Abdullah b. Abbas şöyle demiştir: Yerleşim yerindeki en yüksek binanın hangisi olduğuna bakılıp livata fiilini işleyen kimse onun üzerinden baş aşağı atılır ve peşinden de taşlanır. Abdullah b. Abbas bu cezayı Allah Tealanın livata fiili için verdiği bir had cezası olarzk belirlemiştir.
Peygamber (s.a.v)’den şu hadisi rivayet eden de İbn Abbas’dır: Lut kaviminin fiilini işlerken kimi bulursanız, faili de mefulu de öldürün!
Peygamber (s.a.v)’in şöyle dediği sabittir:
- Allah, Lut kavminin amelini işleyen kimseye lanet etsin!
- Allah, Lut kavminin amelini işleyen kimseye lanet etsin!
- Allah, Lut kavminin amelini işleyen kimseye lanet etsin!
Peygamber (s.a.v) büyük günah işleyen kimseye de lanet etmiştir. Ancak onlara yaptığı lanet bir defadan fazla olmamıştır. Livata fiili ile ilgili laneti ise tekrarlamış, bu laneti üç kez vurgulayarak zikretmiştir.
Bu fiili işleyen kimsenin katledilmesi konusunda Resulüllah (s.a.v)’in sahabileri mutabık kalmış, hiçbiri ihtilaf etmemiştir. Yalnızca öldürmenin ne şekilde olacağı konusunda ihtilaf edilmiştir. Bazı kimseler bu hususta ki ihtilafın, cezanın ölüm cezası olması yönünde bir ihtilaf olduğunu zannetmiş ve bu meseleyi sahabiler arasında anlaşmazlık konusu edilmiş gibi aktarmışlardır. Oysa ki mesele sahabiler arasında anlaşmazlık konusu değildir, icma konusudur.
Şunları söylemişlerdir: Allah Tealanın “Zinaya yaklaşmayın. Muhakkak ki o bir ahlaksızlık ve kötü bir yoldur (İsra 32)” ayetiyle livata hakkındaki “Sizden önce alemlerden hiçbir kimsenin yapmadığı ahlaksızlığı mı yapıyorsunuz (A’raf 80)” ayeti üzerinde iyice düşünen kimse, ikisi arasında ki farklılığı anlayacaktır.
Zina ile ilgili ayet de ahlaksızlık anlamında ki fahişe kelimesi nekre (belirtisiz isim) olarak geçmekte, yani ahlaksızlıklardan herhangi biri anlamı taşımaktadır. Livata ile ilgili ayet de ise aynı kelime marife (belirtili isim) olarak el-fahişe şeklinde geçmektedir. Bu da bu kelimenin ahlaksızlık namına taşıdığı tüm manaları bir araya topladığını göstermektedir.
Buna göre söz konusu ayetin anlamı şöyledir: Herkes nezdinde ahlaksızlığı kesinleşmiş, istikrar bulmuş olan bir fiili mi yapıyorsunuz? Bu fiilin ahlaksız ve çirkin oluşu en açık şekilde ortada olduğundan başka bir anlama çekilmesi mümkün olmadığı için zikredilmeye dahi gerek duyulmamıştır.
Firavun’un Musa’ya yönelik olarak söylediği “Sen o yaptığın işi yaptın… (Şuara 19)” sözü de bunun bir benzeridir. Yani herkesçe malum olan o açık seçik çirkin fiili işledin anlamındadır.
Daha sonra Allah Teala bu fiilin ahlaksız bir fiil oluşunu, alemlerden hiç kimse tarafından daha önce işlenmemiş olduğunu belirtmekle pekiştirmiştir. “Sizden önce alemlerden hiçbir kimsenin yapmadığı ….. (A’raf 80)”
Ardından da gönüllerin iğreneceği, kulakların duymak istemeyeceği ve insan tabiatının nefretle karşılayacağı tarzda, bir erkekle dişinin ilişkisine benzer şekilde erkeğin bir başka erkeğe yanaşmasını açıkça ifade ederek söz konusu pekiştirmeyi daha da güçlendirmiştir. “Siz erkeklere yanaşıyorsunuz… (A’raf 81)”
Daha sonra böyle bir fiili işlemeye muhtaç olmadıklarına kendilerini bu işi yapmaya sevk edenin, erkeğin kadına meyletmesini sağlayan ihtiyaç değil salt şehvetten başka bir şey olmadığına dikkat çekmiştir.
Erkeğin kadına meyletmesini sağlayan ihtiyaç şunları kapsamaktadır:
- Cinsel ihtiyacı gidermek,
- Haz duymak
- Kadına babasını unutturup kocasını hatırlatan sevgi ve merhameti sağlamak
- Yaratılmışların en şereflisi olan insan türünün korunmasını sağlayan neslin devamlılığını temin etmek
- Kadının namusunu korumak,
- Kadının cinsel ihtiyacını gidermek,
- Kan bağı ile oluşan akrabalığın benzeri olan evlilik yolu ile akrabalık oluşmasını sağlamak,
- Kadınların işlerinin erkekler tarafından yürütülmesini temin etmek,
- Erkek-kadın ilişkisinden Peygamberler, veliler ve mümin kullar gibi Allah’a en sevimli olan insanların doğmasına vesile olmak,
Peygamber (s.a.v)’in diğer peygamberlere karşı ümmetinin çokluğu ile övünmesini sağlamak ve nikah yolu ile ortaya çıkan diğer maslahatlar….
Livata fiilinde ki fenalık tüm bu sayılanların maslahatını giderir. Bu fiil ile birlikte kötülüğü sayılamayacak kadar çok, tafsilatını yalnızca Allah Tealanın bildiği kötü sonuçlar ortaya çıkar.
Ayrıca Livata fiilin işleyenlerin Allah Tealanın erkekleri yaratmış olduğu fıtratın aksine hareket ederek, erkek cinsine yerleştirmiş olduğu doğayı ters-yüz ederek bu çirkinliği işlediklerini vurgulamıştır. Allah’ın erkeklerde var ettiği doğa, erkek cinsine değil kadınlara arzu duymaktır.
Livata fiilini işleyenler ise bunu ters-yüz etmişler, fıtratın ve doğanın aksine hareket ederek kadınlar yerine erkeklere şehvet duyarak yanaşmışlardır. Bu nedenle Allah Teala da onların yurtlarını ters-yüz etmiş, altını üstüne getirmiştir. Böylece azabın içine baş aşağı edilerek gönderilmişlerdir.
Doğrusu siz haddi aşan bir toplumsunuz (A’raf Süresi 81)
Şöyle bir düşünün; Bunların bir benzeri veya bunlara yakın ifadeler zina hakkında geçmiş midir?
Allah Teala bu fiilin çirkinliğini şu sözüyle belirtmiştir: … onu, çirkin işler yapmakta olan memleketten kurtardık (Enbiya Süresi 74)
Daha sonra Allah Teala o fiili işleyenleri çok çirkin iki vasıfla nitelemek suretiyle vurgulu bir şekilde yermiştir:
…. Doğrusu onlar yoldan çıkmış kötü bir kavim idi (Enbiya Süresi 74)
Allah Teala, onları peygamberlerinin sözüyle bozguncular olarak adlandırmıştır: (Lut), Rabbim! Bozgunculara karşı bana yardım et (dedi) (Ankebut 30)
Allah Teala aynı kavmi meleklerin İbrahim’e söyledikleri şekilde zalimler olarak adlandırmıştır.
Biz, bu memleket halkını helak edeceğiz, çünkü oranın ahalisi zalim kimselerdir dediler (Ankebut Süresi 31)
Şimdi şöyle bir düşünün!
Bu tür cezalara kim çarptırılmıştır? Böylesi ifadelerle Allah Teala kimleri yermiştir?
Halilurrahman İbrahim (a.s) helak edilecekleri kendisine haber verilen o kavimle ilgili olarak meleklerle tartışmaya girince şöyle denilmişti:
(Elçilerimiz,) Ey İbrahim! Bundan vazgeç, doğrusu Rabbinin emri gelmiştir. Onlara şüphesiz, geri çevrilemeyecek bir azap gelmektedir (dediler) (Hud Süresi 76)
Homoseksüellerin çirkeflikleri ve Allah Tealaya karşı haddi aşmaları üzerinde düşünün! Kavmi, insanlar içinde en güzel görünüme sahip misafirlerin geldiğini duyunca peygamberleri Lut’un yanına koşar adımla gelmişler, Lut da onları görünce Ey kavmim! İşte şunlar kızlarımdır; Sizin için onlar daha temizdir … (Hud Süresi 78) deyip hem kendisi hem de misafirleri için duyduğu namus korkusu sebebi ile onları kızları ile evlendirerek misafirlerini kurtarmak istemiştir.
Lut, Ey kavmim! İşte şunlar kızlarımdır; Sizin için onlar daha temizdir. Allah’tan korkun ve misafirlerimin önünde beni rezil etmeyin! İçinizde aklı başında bir adam yok mu? (Hud Süresi 78) deyince inatçı bir diktatör edası ile şu karşılığı vermişlerdi:
Senin kızlarında bizim bir hakkımız olmadığını biliyorsun. Ve sen bizim ne istediğimizi elbete bilirsin (Hud Süresi 79)
Allah’ın Peygamberi Lut, bunun üzerine verem hastalığından muzdarip, sıkıntı içindeki birinin soluk alıp vermesine benzer şekilde nefes vererek keşke size yetecek bir kuvvetim olsa veya sağlam bir yere sığınsam (Hud 80) dedi.
Allah’ın elçileri onu rahatlattılar, durumun hakikatini ona bildirdiler ve kendilerine o kavmin ilişemeyeceğini, onlar sebebiyle de kendisine ilişilmeyeceğini Lut’a haber vererek onlardan korkma! onlara aldırış etme! rahat ol! dediler:
Ey Lut! Biz Rabbinin elçileriyiz, onlar sana ilişemeyecekler… (Hud Süresi 81)
Lut’u, kavmine verilen azap vaadini gerçekleştireceklerini söyleyerek müjdelediler, ….geceleyin bir ara, ailenle beraber yola çık; karının dışında kimse geri kalmasın. Doğrusu onların başına gelen onun başına da gelecektir. Vadeleri gün doğana kadardır. Gün doğması yakın değil mi? (Hud Süresi 81) dediler
Allah’ın Peygamberi, o kavmin helak zamanını biraz geç bularak Bundan daha çabuk olmasını istiyorum dedi. Bunun üzerine melekler Gün doğması yakın değil mi? (Hud 81) dediler.
Allah’a yemin olsun ki Allah’ın düşmanlarının helak edilmeleriyle Peygamberinin ve Allah dostlarının kurtarılmaları arasında seher vaktiyle tan yerinin ağarması arasındaki kadar bir vakit vardır.
Yaşamakta oldukları yurtları ansızın köklerinden sökülerek göğe doğru o kadar yükseltilmiştir ki köpeklerin ulumaları ve eşeklerin anırmaları melekler tarafından işitilmiştir. Rab (c.c.) kulu ve elçisi Cebrail’e, Kur’an-ı Hakim’in haber verdiği üzere memleketlerini ters-yüz etmesi yönünde geri çevrilmesi mümkün olmayan bir ferman iletilmiştir:
Emrimiz gelince, oranın altını üstüne getirdik ve üzerlerine (çamuran yapılmış) pişirilip istif edilmiş taşlar yağdırdık (Hud Süresi 82)
Allah Teala onları alemler için ibret, takva sahipleri için öğüt kılarken aynı cürümde ortak olan kimseler için ise azap kılmış ve onları sonradan gelip aynı cürmü işleyen mücrimlerin selefi saymıştır. O kavmin yaşamış olduğu memleketi gelip geçilen bir yol üzerinde var etmiştir:
Şüphesiz bunda düşünüp görebilen kimseler için ibretler vardır. O şehrin kalıntıları hala mevcut olan bir yol üstünde duruyor. Şüphesiz bunda inananlar için bir ibret vardır (Hicr Süresi 75-77)
Hiç farkında olmadıkları bir halde uykudayken onları yakalamış, sarhoşlukları içinde şaşkın bir vaziyetteyken azap onlara gelmiş ve kazanmakta oldukları şeyler hiçbir yarar sağlamamıştır. Bütün o lezzetler acıya çevrilmiş ve bu sebeple azaba maruz kalmışlardır.
- İhtiyaçlar tatlıdır insan için hayatta,
- Hepsi azaba dönüşür ölüm gelip çatınca.
Lezzetler artık gitmiş, yerlerini hüzün ve acılara bırakmıştır. Arzular son bulmuş, onların yerine bedbahtlıklar doldurmuştur. Az bir süre haz almış, ama uzun süre azaba maruz kalmışlardır. Bolluk ve huzur içinde yaşam sürmüşler, ama bunlar yerini acıklı azaba bırakmıştır.
O şehvet onları sarhoş edip akıllarını başlarından almış, ancak azap edilenler diyarında kendilerine gelebilmişlerdir. Gaflet onları derin uykulara boğmuş, ancak helak olanlar diyarında uyanabilmişlerdir. Vallahi o kadar çok pişmanlık hissetmişlerdir ki…. ama pişmanlık artık fayda etmiyordu. Geçmişte yaptıklarından ötürü öyle ağladılar ki…. akan göz yaşı değildi kandı.
O kesimdeki insanların en üstünü ve en altını bir görsen! Cehennemin türlü tabakaları arasında bulundukları sırada yüzlerinden ve bedenlerindeki deliklerden ateşlerin nasıl çıktığını bir görsen! En lezzetli içecekler yerine kaseler dolusu irinleri içerlerken onları bir görsen. Yüz üstü çekilerek götürüldükleri sırada onlara, kazandıklarınızı tadın (Zümer 24)
Yaslanın oraya, sabretseniz de sabretmeseniz de artık sizin için birdir. siz ancak yaptıklarınızın karşılığına çarptırılacaksınız (Tur Süresi 16) denilirkenki hallerini bir görsen!
Yüce Allah bu ümmetle onlarla amelde ortak olanlar arasındaki azap mesafesini yakınlaştırmış ve söz konusu tehdidin vuku bulması konusunda korkutarak şöyle buyurmuştur:
Bunlar zalimlerden uzak değildir (Hud Süresi 83)
Kaynak: İbnu’l Kayyım el-Cevziyye / ed-Dua ve’d Deva (Kalbin İlacı) / bkz: 349-360
