Muhammed Yusuf Kandehlevi, Muhammed İlyas Kandehlevi’nin oğlu olup Hindistan’ın Şah Cihan zamanında dindarlığıyla, müderris ve mürşitleriyle tanınmış meşhur bir ailesine mensuptur.
Hicri 25 Cemadiye’l-Ula 1335 (20 Mart 1917 Salı) tarihinde Hindistan’ın Dehli vilayetinde dünyaya gelen Muhammed Yusuf Kandehlevi, , ilim ve amelleriyle şöhret bulan bir aile çevresinde büyümüştür.
Büyük alimlerden okumuş, onların terbiye ve murakabeleri altında yetişmiştir. On yaşında iken Kur’an-ı Kerim’i ezberleyen Muhammed Yusuf Kandehlevi ilk tahsilinden sonra İslamabad’da bir hadis mektebinin müdürü olan Şeyh Abdullatif ve benzeri alimlerden ders almış; daha sonra da amcasının oğlu Şeyh Muhammed Zekeriya Kandehlevi gibi büyük muhaddislerden hadis okuyarak 1354 (Miladi 1935) dolaylarında mezun olmuştur.
Tam bir ilim aşığı olan müellif vaktinin çoğunu ilim tahsiline vermiştir. Hadis öğrenimi esnasında Tahavi’nin Meani’l-Asar adlı kitabının şerhinin şerhi olan Emani’l- Ahbar isimli kitabıyla telife başlamıştır.
Çevresi daima mürşit ve alimlerle doluydu. Ailesinin bütün fertleri dini ilimlerde kendilerini yetiştirmiş kişilerdi. Bunların her birinden çeşitli yönlerden feyiz alan Muhammed Yusuf nihayet 21 Recep 1362 (24 Temmuz 1943 Cumartesi) tarihinde babası, büyük mürşit Şeyh Muhammed İlyas’tan icazet aldı. Bundan az bir zaman sonra babası vefat etti.
Babasının vefatından sonra Şeyh Muhammed Yusuf’un hayatında büyük değişiklikler oldu. Bütün vakitlerini ilme ve telife vermişken ani bir şekilde irşada yöneldi. Artık bir yerde durmuyor, köy köy, kasaba kasaba bütün Hind kıtasını (Hindistan ve Pakistan’ı) dolaşıyor, gece gündüz, yılmadan- yorulmadan çalışıyordu.
Yirmidört saatinin ancak iki veya üç saatini istirahata ayırıyordu; boş vakti yoktu. Katıldığı toplantılarda saatlerce konuşuyordu. Konuşmalarının çoğu Hz. Peygamber’in ve sahabilerinin hayatlarından örnekler vermekle geçiyordu.
Muhammed Yusuf Kandehlevi; irşad ve tebliğ vazifesini yerine getirirken birçok uzun konuşmalar ve meşakkatli yolculuklar yaptı.
Yirmi küsür senelik irşad hayatı boyunca elliden fazla büyük toplantı düzenledi. Hindistan’la Pakistan’ın ayrılmasından sonra da Doğu ve Batı Pakistan şehirlerine 16 sefer yaparak buralarda toplantılar tertip edip konuşmalar yaptı.
Kendisi İslamiyet’in beşiği mesabesinde olan Mekke ve Medine’de de irşad ve teblig çalışmaları yapmak ve buraların halkından ilgi görmek istiyordu. Bu şekilde her sene hacca gelenler vasıtasıyla bütün dünyaya yayılma imkanı bulacağını ümit ediyordu. Bunun için de önceleri Hindistan’ın büyük liman şehirlerinde deniz yoluyla hacca gidenlere İslam’ı tebliğ etmeye başladı; bunların arasından tebliğ vazifesine can-u gönülden katılanlar oluyordu.
Sonraları ise Hicaz’a (Arabistan’a) bizzat yolculuklar yaptı; kendisi gitmese bile heyetler gönderiyordu. Onun bu faaliyetlerinden haberdar olan İslam ülkelerinin yöneticileri onu kendi memleketlerine davet ediyorlardı.
Başında bulunduğu Tebliğ Cemaati’nin faaliyetleri Hz. Peygamber’in ve Ashab-ı Kiram’ın yaşantılarını anlatmak suretiyle İslam dinini tebliğ etmekten ibaretti.
Muhammed Yusuf Mekke ve Medine’den sonra Mısır, Sudan ve Irak’a da heyetler göndermiştir.
Böylece kısa bir süre içerisinde bu tebliğ ameliyesi bütün Arap yarımadasına yayıldı. Şeyh Muhammed Yusuf Kandehlevi‘nin faaliyet merkezi Hindistan’ın Dehli şehriydi. Bu merkeze çeşitli İslam ülkelerinden devamlı olarak heyetler gelip gitmekteydi.
Onun zamanında Tebliğ Cemaati’nin faaliyetleri Asya, Avrupa ve Afrika’ya yayılmıştı. Onun içten gelen konuşmaları dinleyicilerin kalbinde meşaleler tutuştururdu.
Şeyh Muhammed Yusuf Kandehlevi son hac seferinden döndükten bir yıl kadar sonra, tebliğ ve irşad vazifesini ifa amacıyla, hazırlıklarını tamamlayarak 10 Şevval 1384 (12 Şubat 1965) tarihinde uzun bir yolculuğa çıktı. Gittiği yerlerde tarihin belki de benzerini kaydetmediği büyük ve kalabalık toplantılar düzenleniyordu.
Bu toplantılarda bütün kuvvetiyle konuştuğu için ses telleri bozulmuş; öksürük dahil birçok rahatsızlıklara ve hastalıklara yakalanmıştı. Çıktığı bu büyük yolculuğun sonunda Hindistan’a dönmek üzere olduğu bir sırada Lahor’da düzenlenen büyük bir toplantıda konuştuğu günün gecesinde sabaha kadar ter dökmüş, ertesi günü hastaneye götürülürken yolda vefat etmiştir
Muhammed Yusuf Kandehlevi’nin ölümü (Hicri 29 Zilkade 1384 – Miladi 2 Nisan 1965).
Müellif merhum vefatı esnasında kelime-i tevhidi tekrarlıyor. Hz. Peygamber’e salat-u selam getirerek ondan rivayet edilen duaları okuyordu. Lahor’da büyük bir kalabalık tarafından iki defa cenaze namazı kılındıktan sonra na’şı Dehli’ye götürüldü. Burada da güneşin doğuşuyla birlikte 70 bin kişi tarafından ikinci bir cenaze namazı daha kılındı.
Bu namazı amcasının oğlu, muhaddis Muhammed Zekeriyya Kandehlevi kıldırdı. Namazdan sonra da babasının defnedilmiş olduğu Nizamuddin kabristanına defnedildi.
Muhammed Yusuf Kandehlevi; orta boylu, ela gözlü, siyah sakallı ve gür saçlı idi. Çehresi geniş, gözleri parlak ve son derece çekiciydi. Kendisi dalgın görünürdü.
Müritlerinin her biri; Şeyhim beni herkesten daha çok seviyor kanaatinde idi. Sohbetlerinde sadece dini konuşmalar yapar ve dinlerdi. Samimi ve inançlı bir kimse idi. Özellikle Hz. Peygamber’in ve ashabının ve onların tabiinlerinin yaşadığı devirler hakkında derin bir bilgiye sahipti.
Bu zat Allah Teala’nın, kendisini üstün ve güzel sıfatlarla donattığı bir harikası idi. Konuşmaları ve yaptığı dualar dinleyiciler üzerinde büyük bir etki bırakırdı. Öyle ki, onu dinleyenler çoğu zaman ağlarlar, bazen de kendilerinden geçerlerdi.
Allah Teala’nın kendisine bahşetmiş olduğu olağanüstü gayret ile kısa bir zamanda hedefine ulaştı. Bütün hayatı dopdolu olmasına rağmen Hayatu’s- Sahabe ve Emani’l-Ahbar adında iki büyük kitap telif etmiştir. Kendisinden sonra mirasçısı olan oğlu Muhammed Harun onun yolundan gitmektedir.
Ruhu şad olsun! Allah’ın salat ve selamı onun ve tüm Müslümanların üzerine olsun.
Ali Arslan / İstanbul / 1413-1992
Kaynak: Muhammed Yusuf Kandehlevi / Hayatüs Sahabe / C: I / bkz: 9-11