İnsan hayatında seçimler ve yönelişler, kişiliğin ve ahlaki değerlerin en büyük göstergesidir. Faydalı olana, hayra ve iyiliğe el uzatmak insanı yüceltirken; yanlış olana yönelmek hem dünyada hem ahirette zarar getirir.
Bahar dediğin nevi neşesiyle geliyor. Bahar temizliği bir canlılık katıyor eve. Teras da nasibini aldı temizlikten. Mis gibi oldu her yer. Çiçeklerim de havaların ısınmasıyla bir coştular sormayın. Artık sabah kahvaltılarımızı terasta yapıyoruz, ikindi çaylarında arkadaşlarımı burada ağırlıyorum. Teras dediğime bakmayın, adeta bir kır bahçesi…
Sağ tarafta koca saksılarda yetiştirdiğim sarmaşıklar ahşap paravan üzerine bir edayla kuruldular. Pembe mor petunyalarım sarmaşığın arasından köpükler saçıyor. Paravanın önüne bambu bir bahçe takımı koydum, hemen solunda dizi dizi sardunyalar, köşede begonyalarım. Lalelerimi terasın kenarına aldım, rahat güneş alsınlar
Bu bahar açelyalarım da pek bir güzel açtı. İkindide kızın okulundan birkaç veli arkadaş çaya gelecek. Bazılarıyla evvelinden görüşmüştük, Ayşe Hanım ise ilk defa görecek bahçemi. Bu yüzden biraz fazla titiz davranıyorum. Çiçeklerin tek tek tozunu aldım, yapraklarını nemlendirdim. Her şey harika görünüyor da…
Ah şu menekşeler… Ne vardı solacak, yerlerini mi beğenmediler nedir? Kurumuş saksıları hemen kaldırdım. Bozmasın görüntüyü. Misafirlerim tam vaktinde geldi. Hepsi hayran kaldı bahçeme. Fide isteyenler, işin püf noktasını soranlar, nasıl zaman buluyorsun diye merak edenler… Bizim de kendimize göre bir sırrımız var tabii. Ama çiçek dediğin yerini sevecek, toprağına ısınacak. E bir de elin bereketli olacak.
Anneannemden geçmiş bana, kuru dalı okşasam iki günde tomurcuklanıyor. Bir menekşelerle yıldızımız barışmadı. Sohbet sohbeti açtı. Çoluk çocuktan konuştuk biraz. İkramlıklar yenildi, çaylar içildi. “Biraz yürüyüş yapalım” dedi Ayşe Hanım, “oradan da çocukları okuldan almaya gideriz.” Bu fikir herkesin hoşuna gitti.
Etrafı biraz toparlayıp çıktık. Cadde boyunca yemyeşil bir park uzanıyor. Parkın içinden yürüyelim dedik. Oturma yerleri, çocuk oyun alanları, yürüyüş parkuru ve parkurun kenarını bezemiş hercai menekşeler. Biraz ilerleyince bir de ne görelim. Oyuncakların olduğu alan tarumar edilmiş.
Bekçiden öğrendiğimize göre gece hırsızlar bazı oyuncakları söküp götürmüş. Ne işi olur ki hırsızın parkla bahçeyle. Meğer hurda niyetine satarlarmış. İki sıra da yer döşemesini sökmüşler.
“Yahu kauçuk yer döşemesinden ne istediler?” dedik. “Onu da kendi bahçeleri için aldılar her hal” deyip güldü bekçi bey.
Ağlanacak halimize gülüyoruz.
Üzüldüm tabii. Ama benim aklım da o hercai menekşelere takıldı. Allah’ım o ne güzel renkler. Sarı, beyaz, pembe, mor… Benim terasa da ne de güzel yakışırlar. Güle konuşa okula vardık. Çocukları alıp vedalaştık. Dönüşte markete girip akşam yemeği için biraz alışveriş yaptım. Aklım hala menekşelerde.
Yine parkın içinden geçtik. Yürüyüş yolunun sağı solu rengarenk, hercailer içime işliyor. Dayanamadım. Poşetlerden birini diğerine aktarıp boşalttım. Birkaç tane sarıdan, birkaç tane mordan, beyaz da pek güzel derken iki üç sıra menekşeyi kökleriyle topraktan çıkarıp bir güzel poşete koydum. Hem ben ne güzel bakarım onlara.
Bugün ufaklığı okuldan almaya yürüyerek gittim. Mevsim bahar, cadde boyunca uzanan pırıl pırıl bir de park olunca yol insanın gözünde büyümüyor. Hem yürüyüş yapmış olurum hem de eve girmeden bizimkini biraz parkta oynatırım dedim.
Maalesef planladığım gibi olmadı. Parktaki bazı oyuncakların yerinde yeller esiyor. Acaba belediye yeniliyor mu, diye düşünürken öğrendim ki üç beş kuruşa hurdaya satmak için hırsızlar parçalayıp götürmüş. Kauçuk zemin taşlarını bile sökmüşler, pes. Götürüp bahçelerini döşeyecekler sanki. Pek üzüldüm. Nelere tenezzül ediyor insanlar. Üstelik çalınan sadece oyuncak değil, çocukların mutlu oyun saatleri de oluyor. Fakat daha sonra çok daha ilginç bir şeye şahit oldum.
Belki o ana kadar benim de fark etmediğim bir şeye. Bir kadın, yürüyüş parkurunun kenarında açan renk renk çiçekleri söküp bir poşete doluşturdu. O da çocuğunu okuldan almış evine giden bir veliydi benim gibi. Belki “Ne var bunda?” diyeceksiniz. Evet, bu tür şeyler ilk bakışta önemsenmiyor. Parktaki oyuncakları söküp hurda diye satanlara, kauçuk yer döşemelerine tenezzül edip evinin bahçesine götürenlere hayıflandığımız gibi hayıflanmıyoruz.
Sıra sıra çiçekleri yerinden söküp belki de balkonunda kurumuş çiçeklerin yerine dikecek bir hanım pek de dikkatimizi çekmiyor. Eminim o da duysa parkta hırsızların oyuncaklara dadandığını nasıl kızar, nasıl da kınar hırsızları çocukların hayallerine el uzattılar diye.
Düşündüm de mesele, el uzatmak değil de neye el uzattığımız mı yoksa? Yerinden söküp götürülen birkaç sıra çiçek olunca normal mi karşılanıyor, herkesin kullanım hakkı olan bir parktan bir şeyler alıp eve götürmek, kamu malına el uzatmak. Nedir başkasının olana el konulması ile herkesin olana el konulması arasında ki fark?
Nasıl bir bilinç yoksunluğunun ürünüdür, kamu malına zarar vermek yahut sadece kendine aitmiş gibi davranmak? Yol boyunca bu sorularla meşgul oldu zihnim. Ben işin içinden çıkamadım, siz ne dersiniz?
Betül Kılıçaslan
Kaynak: Diyanet Aile Dergisi / Haziran 2018 / bkz: 40-41
