Bir Kıssa ile Başlayalım: Unutulan Para ve Gece Namazı
Bu sefer ki yazımıza şöyle bir kıssa ile başlamak istiyorum; Adamın biri parasını sakladığı yeri unutmuştu. Ne kadar düşündü ise de günlerce aramasına rağmen, parayı sakladığı yeri bir türlü hatırlayamıyordu. Benim bu derdime bir çare bulursa o bulur diyerek doğruca İmam-ı Azam Hazretlerinin huzuruna gelerek ne yapması gerektiğini sorar.
İmam-ı Azam Hazretleri bu soruya; sormuş olduğun soru fıkıhla ilgili değil ama yine de sana bir akıl vereceğim. Eğer bunu yerine getirirsen umulur ki Allah’ın izniyle parayı koyup da unutmuş olduğun yeri hatırlarsın diyerekten şöyle devam eder ve der ki: Sen git bu gece sabaha kadar namaz kıl diyerek adamı gönderir. Adam o gece sabaha kadar ibadet etmeye karar verip abdest aldı ve ibadet etmeye başladı derken daha gecenin yarısı bile olmadan parayı koyduğu yeri hatırlayınca; namazı bırakıp parayı koyduğu yerden almaya gitti ve sonrasında yatarak uyudu.
Sabah olunca İmam-ı Azam Hazretlerine gelerek:
- Allah senden razı olsun, bu derdime çare buldun. Daha gecenin yarısında parayı koymuş olduğum yeri hatırladım deyince
- İmam-ı Azam Hazretleri: Keşke sabaha kadar ibadete devam etseydin. Çünkü şeytan senin sabaha kadar ibadet etmene tahammül edemediği için, daha gecenin yarısına bile varmadan parayı koyduğun yeri sana hatırlatmış ve sende parayı buldun ama Allah’ı unuttun.
İnsan Ne ile Meşgul Olursa Onunla Ölür
Evet kişi neyle haşır-neşir olursa, uğraştığı şeyle can vermesinden endişe edilir. Bu Allah’a ibadet ve kulluk hakkında ise ne ala. Ancak yukarıda da anlatıldığı üzere Allah’ı unutup da nefsinin yolunu tutarsan işte bundan gerçekten korkulur.
Ömür Sermayesi ve Gençliğin Kıymeti
Evet insan gerçekten acizdir ve aciz olduğu kadar da nankördür. Allah sana bir ömür vermiş ve bir ecel tayin etmiş. Gün be gün, saat be saat hızla ömürden eksilirken ecelimize yaklaşıyoruz. Peki bunun için ne hazırladık ve ne gibi hazırlıklar yaptık.
Gençlik Delilikten Bir Şubedir mi?
Evet gençlik delilikten bir şubedir ancak şeytanın en sevmediği kişilerden birisi de gençliğini Allah’a itaat çerçevesi içerisinde geçiren kişidir. Peki bugün yapamadığın şeyi yarın nasıl yapacaksın, bugün başaramadığın şeyi nasıl başaracaksın. Geçmiş konularda bunlara değinmiştik ancak yine şöyle bir üzerinden geçmekte sanırım istifade olacaktır.
Geçmişten Günümüze: Kendimize Dair Bir Bakış
Evet atalarımız demiş ya: Bir insan yedisinde neyse yetmişinde de odur. Her ne kadar istisna-i kişiler olacak olsa da bu bir gerçektir. Nasıl mı? İsterseniz şöyle hep beraber şöyle bir geçmişimize bakalım.
Neler yaşadık neler gördük ve halen o gördüklerimizden ve yaşadıklarımızdan hangisini yada hangilerini sürdürmekteyiz. Evet gençliğini Allah’a itaat içerisinde geçiren, ilim tahsil eden, öğrendiği ilim ile amel eden birisinin durumu ile gençliğini Allah yolunda değil de nefsinin arzuları ve isteklerini gerçekleştirip bu yolda ömrünü heba eden insan ne kadar da birbirinden farklıdır.
Birisi bugününü yarın için hazırlarken diğeri de daha gencim ömrüm uzun ileride yaparım diyor. Diyor ama sadece demekle kalıyor. Gençlik elden gidince artık gençliğinde başaramadığı şeyleri yaşlandığı zaman başarması imkansız olmasa da çok ama çok zordur. Çünkü sen dünden bugüne hazırlığı sadece nefsini, heva ve arzularını beslemekle geçirdin ve geçmişte daha gencim yarın yaparım dediğin şeyi yapmaya ne gücün kaldı ne takatin kaldı ne de iraden kaldı.
Ancak diğer yanda gençliğini Allah’a itaat içerisinde geçirip, ilim tahsil edip, öğrendiği ilimle de amel edip büyüyen genç yaşlandığı zaman gençken yapmış olduğu şeyleri yaşlanmış olduğu zaman Allah’ın yardımı ile çok daha kolay başaracaktır.
İlim ve Amel: Gençken Başlamak ile Yaşlıyken Başlamak Arasındaki Fark
Hatırlayacak olursak eğer Hz İsa (a.s) ne demişti: Evet gençliğinde ilim öğrenen taş üzerinde ki damgaya, ihtiyarlandığı zaman ilim öğrenen ise su üzerindeki yazıya benzer. Burada gençliğe ve gençliğin önemine vurgu yapılmaktadır dedikten sonra;
“Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten nasıl sakınmak gerekirse öylece sakının! Ona layık olduğu tazimi gösterin ve ancak O’na teslim olan Müslüman olarak can verin! (1)”. Yoksa “O gün zalimlere mazeretleri fayda sağlamaz. Onlara sadece lanet vardır! Onlara sadece kötü bir yurt vardır! (2)”.
Evet nasıl ki gençliğini itaat içerisinde geçiren birisi ile gençliğini şahsi arzu ve istekleri içerisinde geçirenlerin durumu bir değil ise aynı şekilde de “Görmeyenle gören bir olmaz. İman edip makbul ve güzel işler yapanlarla hep kötülük yapanlar da bir olmaz. Ne de az düşünüyorsunuz! (3)”
“Yüce Allah buyuruyor ki: İman edip sonra inkar edenleri, sonra yine iman edip tekrar inkar edenleri, sonra da inkarlarını arttıranları Allah ne bağışlayacak, ne de onları doğru yola iletecektir (Nisa 137).
Yüce Allah’a iman edip sonra ondan dönen, sonra tekrar iman eden, sonra tekrar dönen ve sapıklığına ölene kadar artırarak devam eden kimseleri haber veriyor. Zira öldükten sonra bu kimsenin tövbesi kabul olunmaz. Allah (c.c) onu bağışlamaz. Bulunduğu halden çıkarıp kurtarmak için elinden tutmaz, onu hidayete götürecek bir yola eriştirmez. Bu yüzden Yüce Allah: ‘Allah ne bağışlayacak ne de onları doğru yola iletecektir (4)”
Ancak Müslümanlar Olarak Ölün Ayetinin Anlamı
Siz siz olun ve her ne kadar Allah’ın yardımı ve izni ile gerçekleşecek olan bir olay olsa da; “Ve ancak Müslümanlar olarak ölün (Al’i İmran 102) buyruğunun manası ise şudur: Sağlıklı ve selamette iken Müslümanlığınızı muhafaza edin ki Müslümanlar olarak ölesiniz. Çünkü kerem sahibi Allah’ın kuralı (sünnetullah) şudur ki: Kim ne hal üzere yaşarsa o hal üzere ölür ve kim ne hal üzere ölürse o hal üzere diriltilir (5)”
Ey iman edenler!
Allah’tan O’na yaraşır şekilde korkun ve ancak Müslümanlar olarak ölün. Bir damla zakkum dünyaya damlasaydı yeryüzündekilerin yaşamlarını altüst ederdi. Siz bir de yiyeceği zakkum olan kimseyi düşünün hali nice olur.
Kim cehennemden uzak kılınmayı ve cennete girmeyi istiyorsa; ölüm ona Allah’a ve ahiret gününe iman etmekte, insanlara da kendisine davranılmasını istediği gibi davranmakta iken gelsin”
Yazıyı tamamlarken maneviyat önderlerinden Ebu Süleyman ed-Darani (r.a) diyor ki; Kim dünyada sürekli nefsi ile meşgul ise, ahirette de nefsi ile uğraşacaktır. Her kim bugün Rabbi ile meşgul ise, ahirette de Rabbi ile meşgul olacaktır.
Şimdi bu kadar açıklama ve izahtan sonra; ister gençliğinizi isterseniz yaşlılığınızı nasıl bir muamele ile karşılaşmak istiyorsan ve nasıl bir muamele görmek istiyorsan öyle yaşa. Unutma ki ettiğini bulursun ve ektiğini biçersin. Allah affetmez ise unutmayın ki: Rüzgar eken fırtına biçer.
Her ne kadar tam mahiyeti ile yerine getiremeyecek olsak da gerek gençliğinizi gerekse ömrünü; varınızla yoğunuzla elinizden geldiği kadar Allah’a kulluk bilinci ve şuuru içerisinde geçirmeye gayret gösterin ve nefsinizle savaşın cihad edin. Unutma ki senin en büyük düşmanın nefsindir.
60-70 senelik bir dünya hayatı için ve bu 60-70 sene içerisinde elin sıcak sudan soğuk suya değmese, ağzından bal eksik olmasa hatta ve hatta dünya malı hepsi senin olsa ne yazar. Sana kalmayacak olan şey senin değildir. Senin olmayan şey içinde senin gibiymiş gibi davranmak ahmaklığın ta kendisidir. Dünya sana kalsa da sen dünyaya kalmayacaksın.
Selam hak edenlerin üzerine olsun Vesselam….
İsmail Ekinci
(1-Al’i İmran Süresi 102) (2-Mü’min Süresi 52) (3-Mü’min Süresi 58) (4-İbn Kesir / İbn Kesir Tefsiri -Tefsiru’l Kur’an’il Azim- / C:3 / bkz: 334) (5-İbn Kesir / İbn Kesir Tefsiri -Tefsiru’l Kur’an’il Azim- / C:2 / bkz: 475)