Tövbe Edenlerin Dört Tabakası
İnsanlar, tövbe fiilinde dört kısma ayrılırlar. Bu dört kısımdan her birinde belli bir zümre yer alır. Bu zümrelerden her birinin de kendine mahsus bir makamı vardır.
Birinci Tabaka: Tevbe-i Nasuh (Nefs-i Mutmainne)
Bunlar arasında tövbe eden öyle bir zümre vardır ki, bu zümreye mensup olanlar; tövbe ve Allah’a yönelme noktasında istikamet bulmuş ve hayatı boyunca aynı günahı tekrar işlemeyi aklından geçirmemiş, kötülüklerini salih amellerle hasenata çevirmiş kimselerdir. Bunlar, hayırda da yarışan kimselerdir.
Bunların ifa ettikleri tövbe , Tevbe-i Nasuh olarak bilinir. Bunların nefsi ise, razı olmuş ve itminan bulmuş Nefs-i Mutmain nedir. Bu zümreye mensup olanlar hakkında rivayet edilen hadis-i şerif şudur: “Yürüyün, kendilerini adayanlar öne geçtiler, onlar, Allah Teala’nın zikriyle kendilerini heba ederler. Zikir, onların günahlarını kaldırdı da Kıyamet’e hafiflemiş olarak geldiler”
İkinci Tabaka: Orta Yolu Tutanlar (Nefs-i Levvame)
Tövbe edip istikamet üzere olmaya niyetlenmiş kullar yer alır. Bunlar, günaha koşmadıkları gibi, onu hedeflemez, yaklaşmaz ve onunla tasalanmazlar. Bunlar, kasıtsız olarak başlarına gelen kusur ve hatalarla imtihana tabi tutulurlar. Kafalarından ve gönüllerinden geçen his ve fikirlerle imtihan edilirler. Bunlar da, istikamet üzere olmaları ümid edilen müminlerin sıfatlarındandır. Bu zümrede yer alan müminler, istikamet yolu üzerinde oldukları için bu şerefe mazhar olabilirler
Bunlar, Allah Teala’nın haklarında “Onlar ki, günahın büyükle-rinden; vebalden ve fuhşiyattan kaçınırlar, ancak ufak tefek kusurlar başka.. Şüphe yok ki Rabbin mağfireti geniş olandır (Necm 32)” buyurduğu kimselerdendir. Yine bunlar, Allah Teala’nın “O muttakiler ki, bir kabahat yaptıkları veya nefislerine zulmettikleri zaman Allah’ı anarlar da derhal günahlarından istiğfar ederler” (Al-i İmran 135) buyruğunda vasfettiği muttakilerin vasıflarını da taşımaktadırlar. Bunların taşıdıkları nefis, Allah Teala’nın üzerine kasem ettiği kınayıcı nefs yani Nefs-i Levvame’dir. Bunlar, orta yolu tutanlardandır.
Günahlar insanların nefislerine göre şekillenir. Günahların işlenmesi noktasında; nefsin sıfatları, karakterinden doğan dürtüler, topraktan gelen ilk kökler, rahimlerde geçen yaratılış evreleri ve terkibinde varolan karışımların büyük tesirleri vardır. Allah Teala da yukarıda zikrettiğimiz Necm ayetinin hemen ardından bunu haber vererek şöyle buyurmuştur: “Hem O, sizi topraktan yarattığı sırada ve analarınızın karınlarında ceninler iken sizin her halinizi en iyi bilendir (Necm 32)” Bu sebepledir ki insanoğlunun kendini temize çıkarmaya çalışması yasaklanmıştır. Çünkü o, topraktan yaratılmış ve rahimlerde terkib edilerek türlü karışımlardan geçmiştir.
Allah Teala bu meyanda şöyle buyurmuştur: “O halde nefsinizi temize çıkarmayın (Necm 32)” Çuünkü onun yaratıldığı asıl, sahip olduğu karışımlar ve eğrilmeye müsait yapısı ortadadır. Allah Teala onun bu karışık yapısını ve içinde bulunduğu daimi imtihan halini haber verirken de şöyle buyurmaktadır: “Çünkü Biz insanı, birtakım katkılarla karıştırılmış bir nutfeden yarattık. Onu sınamak üzere de işitici ve görücü kıldık (İnsan 2)” Bu hususun açıklaması hayli uzun sürer ve nefslerinin yapılarının terkiplerine ve yaratıldıkları tabiatların türlerine kadar uzanır.
İşte böyle bir kulda, Allah Resulü’nun (sav) “Mümin, daima imtihan edilen ve çok tövbe eden kimsedir” hadisi tezahür etmektedir. Mümin, kimi zaman gölge yapan, kimi zaman da eğilen bir başak gibidir. Bu kulun, kendi nefsini ezmesi ve ona karşı öfkeyle dolu olması; onu çok iyi tanımasından dolayıdır. Nefsin istekleri üzerinde düşünmeyip onda zuhur eden bir hayırla teskin olması da, günahlarının kefaretlerinden olur. Çünkü bu, Allah Teala’nın şu buyruğu üzerinde yapılan tefekkürün bir neticesidir. “Nefsinizi temize çıkarmayın (Necm 32)” Çünkü O, sizi en iyi bilendir
Üçüncü Tabaka: Günahı Tekrar İşleyip Tövbeyi Erteleyenler (Nefs-i Müsevvile)
Tövbenin üçüncü makamında yer alan kula gelince, hali bakımından ikinci tabakadaki kullara benzeyen bu kul, günah işlediği zaman tövbe eder.
Tekrar işlediğinde şuurlu olarak üzüntü duyar. Fakat günah için çaba sarfedip onu taate tercih eder ve tövbeyi sürekli erteler. Kendi kendisine istikamet üzere olması gerektiğini söylerken, tövbekarların mertebelerini de sever. Kalbi de sıddıkların makamlarıyla huzur bulur. Ancak tövbe etme zamanı gelmemiş, kendi makamı da bir türlü ortaya çıkmamıştır. Çünkü hevası onu tahrik etmekte, alışkanlıkları cezbetmekte, gaflet de sarhoş etmektedir.
Günahları işlerken tövbe eden bu kul, alışkanlığının öne geçmesinden dolayı onlara tekrar dönebilmektedir. Böyle birinin tövbesi, bir vakitten diğerine kadar fırsat kaçırmadan ibarettir. Amellerindeki bazı güzellikler sebebiyle istikamet bulması ve geçmiş kötülüklerinin kefaret edilmesi umulabilir. Ne var ki, günah işlemede-ki ısrarından ötürü, yoldan tamamen çıkması da muhtemeldir Böyle birinin nefsi ise, kışkırtıcı nefs yani, Nefs-i Müsevvile olarak bilinir. Bu tür nefse sahip olan kimse, salih ameli kötü işle karıştıran biridir. Allah Teala tarafından tövbesinin kabulü umulabilir. Bu durumda istikamet bularak öne geçenler arasındaki yerini alır.
Bu makamdaki kişi, iki hal arasındadır; ya nefsinin etkisi altında kalarak, hakkında kesinleşmiş olan söz hak olarak cehenneme atılacak, ya da Rabbini düşünerek kötülüğü bırakacak ve her türlü muhtaciyetten müstağni kılınacaktır. Allah Teala da sabık bir lütufla onun imdadına yetişecek ve bu sayede Mukarrebun’un dereceleri arasındaki yerini alacaktır. Çünkü o. Allah Teala’nın lütuf ve rahmeti, kendisinin de nihai niyeti sayesinde onların yoluna salik olmuştur.
Dördüncü Tabaka: Günahta Israr Edenler (Nefs-i Emmare)
Dördüncü kul ise, halleri bakımından en kötü durumda olan ve nefsine en fazla vebali, Rabbinden de en az nasibi olan kimselerin zümresinde yer alır. Bu zümrede yer alan kul, günah işledikten sonra benzer veya daha ağır bir günah işler.
Günahları üzerinde ısrarını sürdürür ve fırsat bulduğu her an tekrar günah işleme noktasında kendi kendisiyle konuşur. Tövbeye asla niyetlenmediği gibi istikamet üzere de asla durmaz. Onun için hiçbir mükafat vaadi umulmadığı gibi, azaptan kurtuluşu için de herhangi bir güvenin bulunmasından endişe edilemez. İşte günahta ısrarın hakikati budur.
Böyle bir kulun hali, haddini aşma ile müstekbirlik arasındadır. Bu gibileri hakkında Allah Resulü’nün (s.a.v) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: “Cehenneme gitmekte ısrar edenler helak oldular”. Bu zümreye mensup olanların taşıdıkları nefs; kötülüğü emreden Nefs-i Emmare olarak bilinir. Bunların ruhları ise, hayır ve iyilikten olanca güçleriyle kaçar. Kötü son için gerekli hususiyetlere sahip olan bu tür insanlar için tabii ki kötü son endişesi soz konusudur. Çünkü onlar, şer yolunun yolcularıdır. Bunlar için kötü bir yer, ahirette de bedbaht bir son kaçınılmazdır
Kaynak: Ebu Talib el-Mekki / Kalplerin Azığı (Kutü’l-Kulub) / C:II / bkz: 202-205
