Gizlice yapılan nasihat, toplum içinde yapılan ise rezil etmedir.
- Mus’ir b. Keddam’a, ‘Kusurlarının sana bildirilmesini ister misin?’ diye sorulmuş,
- O da şu cevabı vermişti: Baş başa iken söylenmişse evet! Ama meclis içinde beni küçük düşürerek söylenirse hayır!
Selef-i Salih’in güzel ahlakından biri de şuydu: Onlar içlerinden birinin ahlakını beğenmediklerinde baş başa iken kendisine söyler veya yazdıkları bir notla kendisine iletirlerdi. İşte öğüt vermek ile rezil etmek arasındaki fark! Gizlice yapılan nasihat, toplum içinde yapılan ise rezil etmedir.
İkinci tür nasihatlerde niyet genellikle sıhhatli değildir. Çünkü onda, muhatabı zor duruma düşüren bir çirkinlik sözkonusudur. Kınamakla ayıplamak arasındaki fark da böyledir. Kınama baş başa iken yapılır. Ayıplama (Tevbih) ise insanların huzurunda yapılır.
Allah Teala da mümin kullarını huzurunda yalnız iken kınar ve onun bu halini örter. Günahlarını gizliden bildirir.
Bunlar arasında kiminin amel defteri mühürlü olarak verilir ve cennete götürülürler. Cennete yaklaşıldığında mühürlü defterleri verilir ve okumaları sağlanır.
Ayıplananlar ise şahitlerin huzurunda çağrılırlar. Orada bekleyenlerin hepsi onların rezaletine muttali olurlar. Bu durum azaplarının arttırılmasına sebep olur.
İdare etmekle (=Müdarat) ile iki yüzlülük (=Mudahenet) arasındaki fark da böyledir. İdare etmek, Allah rızası için ve ahiret uğrunda gösterilen davranış biçimidir. Bu, bir borç verilmesi, mümin kardeşinizin günahtan uzak tutulması ve kalbinin ıslah edilmesi gibi ulvi gayelerle başvurulan bir yoldur. İki yüzlülük ise, dünyevi bir çıkar elde etmek ve nefsani arzuları tatmin etmek için yapılır.
Gıpta etmek ile haset etmek arasında da böyle bir farklılık vardır. Gıpta etmek, din kardeşinizde gördüğünüz bir şeyin sizde de olmasını istemeniz ve onu yitirmesini temenni etmemenizdir.
Bilakis onda kalmasını ve devamlı olmasını dilemenizdir. Hased ise, din kardeşinizde gördüğünüz bir şeyin sizde de olmasını ve onunkinin elinden çıkmasını istemeniz, elinde kalmasından rahatsızlık duymanızdır. Bu niyetle söz veya fiil türünden bir gayret göstermeniz haddi aşma ve zulumdür. Bu ise, büyük günahlardandır
Feraset ile su-i zan arasında da fark vardır. Feraset, din kardeşinizde gördüğünüz bir şeyden dolayı bir kanaate varmanız ve onunla ilgili bir hisse sahip olmanızdır. Bu, kötü bir şey ise onu söylememek, açıklamamak, hüküm vermemek ve kesin olacak gibi davranmamak gerekir. Aksi takdirde günah işlenmiş olur.
Su-i zan ise, bir din kardeşiniz hakkında kötü bir görüşünüz bulunması, içinizdeki bir kinden dolayı hakkında kötü düşünmeniz, kendinizdeki bir kötülük veya çirkinliği din kardeşinize yüklemeye çalışmanız ve kendinizi onunla kıyaslamanızdır. İşte su-i zan budur.
Kaynak: Ebu Talib el-Mekki / Kalplerin Azığı (Kutü’l-Kulub) / C: IV / bkz: 242-243