1. Anasayfa
  2. Şeytanın Tuzakları

Şeytanın İğvası (Vesvese) ve Tövbe


Yüce Allah buyuruyor ki; “Peygamber size ne verirse onu alın. Size neyi yasak etti ise, ondan uzak durun (1)” şeklinde buyurmuş. ancak insan zamanla beraber kendisi de değişti. İşine geleni aldı, işine gelmeyeni almadı. İşine geleni kendisine geldiği gibi yorumladı gelmeyeni ise kulak ardı etti, muhalefet etti.

Nitekim Yüce Allah ; “…Demek size her ne zaman bir peygamber gelip de nefislerinizin hoşlanmadığı bir şey getirirse kafa tutacak, onların kimine yalancı deyip kimini öldüreceksiniz ha! (2)” şeklinde buyurmuştur. Dünya nimetleri genişledikçe, kulları üzerine açıldıkça, insan rahata kavuştukça Haktan uzaklaşır oldu.

Dünya nimetlerine olan rağbet, insanlara Allah’ı anmayı ve onun yolunda gitmeyi unutturdu. Nitekim bir hadis-i şerif de Peygamberimiz Hz Muhammed (s.a.v) şöyle buyurmuştur; Ümmetim için korktuğum şey, Allah’ın dünya nimetlerini kulları üzerine açması genişletmesidir.”

Emir, yasak ve farzlar, uzak durulması gereken hususlar, korunulması gereken hususları Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de ve Resulünün diliyle kullarına izah etmiştir ve açıklamıştır ve bu Kur’an ve sünnette sabittir.

Din; Kur’an, Sünnet ve Sahabenin (ashabın) ahlakıyla ahlaklanmayıp de kendi aklınla düşünebileceğin bir mevzu konu değildir. Bunların dışına çıktığın zaman bid’ate sapmış olursun. Sonradan uydurulan her şey bid’at olduğuna göre ve her bidat de günah olduğuna göre ve günahkara yakışan da tövbe etmediği takdirde kendisine yakışan cehennem olduğuna göre bizlere düşen;

Kur’an-Sünnet ve Peygamberimizin (s.a.v) ashabının ahlakı ile yaşayıp, Hak yolunun yolcusu olmaktır. Hak yolunun değil de yani Hakkın dediğine değil de halkın dediğine bakarsan eğer varacağın yer şüphesiz ki elem ve acı verici bir azaptır. Ancak şunu da belirtmek istiyorum; Ortaya çıkan yeni şeyler bidatler bir nevi Kur’an ve Sünnete aykırı değilse yani şeriata ve sünnete aykırı değilse bir sorumluluğu yoktur. Aslında neyi nasıl kullandığın meselesi.

Hepimizin kendisiyle beraber ateşe girmesi için her türlü vaat de bulunan, bizim onu göremediğimiz ama onun bizi gördüğü ve fiili bir müdahale olmaksızın her taraftan yanaşan ve saldırıda (vaatte-vesvesede) bulunan bir düşmanı var ki onun şerrinden, vesvese ve kuruntularından Allah (c.c) cümlemizi muhafaza eylesin. Şeytan sadece vaatte bulunur. Ancak inanıp inanmamak sana kalmıştır. Bu tamamen senin hür iradene bağlıdır.

“Allah Teala o şeytana lanet etmiştir. O da demiştir ki: “Elbette ben senin kullarından bir muayyen pay edineceğim (3)”. “Mutlaka onları saptıracağım, onları birtakım temennilerle oyalayacağım. Şeytan onlara sadece vaatlerde bulunur, birtakım kuruntularla oyalar (4)”

Ancak bu azılı düşmana, bu lanetlenmiş düşmana karşı koymak için onunla savaşa mücadeleye girersen bu savaşı kaybedeceğin açıktır. Çünkü hiç uyumayan, yorulmayan dinlenmek bilmeyen bir düşmanla karşı karşıyasın. Bunun için yapacağın şey;

Her ne zaman şeytandan sana bir vesvese gelecek olursa, hemen Allah’a sığın! Çünkü o duaları işitip icabet eder ve her şeyi bilir. (5)

“Allah’a karşı gelmekten sakınanlara şeytandan bir hayal ilişince, hemen düşünüp kendilerini toparlar, basiretlerine tam sahip olurlar (6)”. Allah Teala şeytanı düşman edinmenizi ancak ondan korkmamanızı sadece kendi zatından korkmasını kullarına bildirmiş ve “O sizi kendi dostları ile korkutmak ister. Fakat siz mümin iseniz onlardan korkmayın, Ben’den korkun! (7)” Sen de ki: “Ya Rabbi! Şeytanların vesveselerinden (8)” şeklinde kendisine sığınılmasını buyurmuştur.

Şöyle bir rivayet mevcuttur;

Selefi salihinden bazıları talebelerine şöyle dediler;

  • Şeytan seni bir kötülüğe teşvik ederse ne yaparsın?
  • Talebe; Mücahede yaparım dedi
  • Peki tekrar dönerse;
  • Talebe yine; Mücahede ederim dedi.
  • Ya yine dönerse;
  • Talebe yine aynı cevabı verdi. Bunun üzerine hoca;
  • Bu çok uzun dedi. Ona bu sefer soruyu şöyle sordu;
  • Peki ben bir sürünün yanından geçerken köpekleri bana saldırır veya yol vermezse ne yaparsın ?
  • Talebe; Onun mücahede eder ve kovmaya çalışırım dedi.
  • Hoca; Bu da uzun sürer. Ama sen onun sahibinden yardım talep edersen sahibi ona mani olur dedi.

Bu kıssa da yukarı da belirttiğimiz üzere gösteriyor ki şeytanla savaşıp kavga edeceğine “Her ne zaman şeytandan sana bir vesvese gelecek olursa, hemen Allah’a sığın! (9)”.

Nitekim şeytan “Elbette ben senin kullarından bir muayyen pay edineceğim (10)” şeklinde Allah Teala ya cevap vermiş ve bu konuda da kısmen de olsa başarılı oldu. Namaz dendi sahip çıkamadık, oruç dendi sahip çıkamadık, zekat dendi sahip çıkamadık, güzel ahlak dendi değil güzeli istisnalar hariç olmak üzere ahlak kalmadı vs vs..

“Mutlaka onları saptıracağım, onları birtakım temennilerle oyalayacağım. Onlara davarlarının kulaklarını yarmalarını emredeceğim de Allah’ın yarattığını değiştirecekler” dedi. Her kim Allah’ın yerine şeytanı dost edinirse, şüphesiz besbelli bir ziyana girmiştir (11)” .”İşte öylelerinin varacakları yer cehennemdir ve oradan kurtuluş için hiçbir çare bulamazlar (12)”.

Allah’ın yarattığını değiştirecekler sözü aslında günümüz itibariyle üzerinde düşünülmesi ve üzerinde durulması bir kesittir.

Nedenine gelince; Hepiniz görüyorsunuz ki estetik yaptıranlar, dövme yaptıranlar, orasını burasını makyaj yapıp kendisini boya kutusuna çevirenler, saçını sakalını kendince bir oyun eğlence haline getirenler yine kendilerince diyorlar ki;

Allah’ım;-haşa tevbe- ben Sen’in yarattığını beğenmiyorum. Ben beni senden daha iyi yaparım, daha güzel yaparım. Haşa tabi ki böyle bir düşünceniz yoktur belki de bunları yaparken ancak batini yani derinlemesine düşünecek olursak eğer mananın buraya geldiği belki de kaçınılmaz bir gerçektir. Oysa Allah insanı en güzel surette ve en güzel biçimde yaratmıştır.

“Şeytan onlara sadece vaatlerde bulunur, birtakım kuruntularla oyalar. Şeytan aslında onlara kuru bir aldatmadan başka ne vaat eder ki (13)”. Buna müdahil olarak; Müzik, internet, televizyon, giyimine kuşamına aşırı düşkünlük, gezmek, tozmak, eğlenmek, beş dakika diye girdiği nette saatlerce takılıp kalmak vs vs.

Bu kesit olarak saydıklarımızı yaparak tövbe etmeden ölenler yada sonra tövbe ederim diyerek diretenler, şeytanın boş kuruntularına kanarak vakitlerini boş boş işlerle oyalanarak harcayanlar, şeytanı kendine dost edinenler hakkında da Yüce Allah buyuruyor ki; “İşte öylelerinin varacakları yer cehennemdir ve oradan kurtuluş için hiçbir çare bulamazlar.(14)

Oysa 30-40-60 daha fazla yada daha eksik hiç fark etmez. Geçici dünya hayatını nefsinin, arzu ve isteklerinin doğrultusunda hareket edip de, nefsimizin kul kölesi olacağına (bkz:Nisa Süresi 121 ayete dahil olanlardan olacağına;

“İman edip makbul ve güzel işler yapanları, ebedi kalmak üzere içinden ırmaklar akan cennetlere yerleştireceğiz. Bu, Allah’ın gerçek vadidir. Allah’tan daha doğru sözlü kim olabilir? (15)”

Nisa Süresi 122 ayette belirtilen kullar zümresine dahil olabilmek için mücadele göstermek ve bu uğurda mücahede göstermek daha güzel ve daha hoş ve sevimli değil mi? Üzüntü yok dert yok keder yok, acı yok, sızı yok hiçbir sıkıntı söz konusu yok, üstelik ölüm de yok. Ebedi bir hayat ebedi bir mutluluk, ebedi bir ömür içinde Allah’ın nimetlerinden faydalanmak daha hoş ve güzel değil mi sizce de?

Oysa cehennemlikler ölümü isteyecekler, ama artık ölüm bile öldürülmüştür. Ölüm de yok. Dayanabilirsen -ki öyle veya böyle ama isteyerek ama istemeyerek bir şekilde zaten mecbursun dayanmak zorundasın kaçacak yer yok, gölge yok, hiçbir sığınak yok- dayan artık.3-5 günlük dünya hayatını, dünyanın geçici nimetlerini ebedi bir hayata tercih etmek ahmaklıktır, akıl işi değildir.

Ne olursa olsun, ne kadar günahın olursa olsun, Allah (c.c)’ın rahmetinden ve mağfiretinden umudunu kesmek bir insana yakışmaz ki bu şimdiye kadar işlediği günahlardan daha ağır bir günahtır belki de. Yeter ki tövbeni pişmanlıkla, sahih olarak ve bir daha işlememek niyeti ile yaparak ve salih işler ve salih ameller işleyerek destekle

Yüce Allah buyuruyor ki;

“Ey iman edenler! Samimi ve kesin bir dönüşle Allah’a tövbe ediniz! Böyle yaparsanız Rabbinizin sizin günahlarınızı affedeceğini, sizi içinden ırmaklar akan cennetlere yerleştireceğini umabilirsiniz. O gün Allah, Peygamberini ve onun beraberindeki müminleri utandırmaz. Onların nuru, önlerinden ve sağ taraflarından sür’atle ilerler. Şöyle derler onlar: “Ey Kerim Rabbimiz! Nurumuzu daha da artır, tamamına erdir, kusurlarımızı affet, çünkü Sen her şeye kadirsin (16)”

Hz Ali diyor ki; Tövbenin sahih olması için altı şart vardır

  • Yaptığına pişman olman.
  • Gaflet ettiğin farzları yerine getirmen.
  • Gaspettiğin hak varsa onu yerine getirmen.
  • Eziyet ettiğin kimselerden özür dilemen.
  • İşlediğin günahı tekrar işlememeye azmetmen.
  • Günahtan zevk aldığın gibi Allah’a itaat ederken de zevk alman.”

Allah cümlemizi affına ve mağfiretine mazhar kıldığı kullarından eylesin İnşallah. Şeytanın yoldaşı ve arkadaşı olmaktan, vesvese ve kuruntularından cümlemizi koruması temennisi ile en güzele emanet olmanız temennisiyle Allah (c.c)’a emanet olunuz.

Selam hak edenlerin üzerine olsun vesselam…

İsmail Ekinci

(1-Haşr Süresi, ayet 7) (2-Bakara Süresi 87) (3-Nisa Süresi 118) (4-Nisa Süresi 119-120) (5-A’raf Süresi 200) (6-A’raf Süresi 201) (7-Al’i İmran Süresi 175) (8-Müminün Süresi 97) (9-A’raf Süresi 200) (10-Nisa Süresi 118) (11-Nisa Süresi 119) (12-Nisa Süresi 121) (13-Nisa Süresi 120) (14-Nisa Süresi 121) (15-Nisa Süresi 122) (16-Tahrim Süresi 8)

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir