İslam’da Ticaret Ahlakı = Dürüstlük ve Güven
Ticaret ahlakı; hem bireyin helal rızık kazanmasına hem de toplumda güven ve adaletin yerleşmesine katkı sağlar. İnsan, maddi ihtiyaçlarını karşılamak için meslek edinmek zorundadır. İnsanoğlu maddi ihtiyaçlarını karşılamak için bir geçim yolu tutmak ve bir meslek edinmek zorundadır. Allah Teala insana rızkını, edinmiş olduğu meslek yoluyla verir.
Bir meslek edinmek için insanın küçük yaştan itibaren eğitilmesi ve rızık temin etmenin usullerini öğrenmesi, belli bir meslekte ve iş kolunda ustalaşması ve hüner sahibi olması gerekir. Bunun için de sürekli çalışması, girişimlerde bulunması ve deneyim kazanması lazımdır. Küçük yaştan itibaren bu anlayışa göre eğitilen ve yetiştirilen kişilerin onurlu bir şekilde geçimlerini temin etmeleri kolaylaşır.
Hatta bunlar ihtiyaç duyduklarından daha fazla tüketim malı alma gücüne sahip olduklarından ailelerinin, ihtiyaç içinde bulunan hısım, akraba, komşu, fakir ve fukaranın geçimlerini temin etme konusunda onlara yardımcı olma imkanına da sahip olurlar.
Müslüman alimler ana hatlarıyla dört tür geçim yolundan söz ederler:
- İmaret (yöneticilik, memurluk),
- Ziraat
- Ticaret
- Zanaat
İmaret; Bilinen anlamda bir üretim yolu değil, tüketim yoludur. Mal değil, hizmet üretir.
Ticaret ise üretilen malların mübadele ve takas yoluyla ihtiyaç sahiplerine ulaştırılmasından ibarettir. Ticaret, her tür alım satım işlemlerini kapsayan ekonomik bir faaliyettir. Ticarette amaç kar etmek ve kazanmaktır. Ticaret de imaret gibi bir üretim yolu değildir. Ancak üretilen malların ihtiyaç sahiplerine ulaştırılması, tüketim zamanına kadar saklanması ve pazarlanması da bir çalışmaya ve iş gücüne ihtiyaç gösterdiğinden meşru bir geçim yolu olarak kabul edilmiştir.
İslam ziraat ve zanaat gibi ticareti de özendirmiştir. Peygamberimiz müminleri bir meslek edinmeye teşvik etmiştir:
- “Allah, bir meslek edinerek geçimini sağlayan kulunu sever”
- “Öyle günahlar vardır ki bunları ancak geçimini sağlama kaygını siler”
- “Bir adamın, sırtında odun taşıyarak geçimini sağlaması başkasının sırtından geçinmesinden çok daha hayırlıdır”
Yüce Allah da “İnsana, çalışmasın dan başka bir şeyin faydası yoktur (1)” buyurur. İnsan el emeği ve alın teriyle ne kazanmış ise dünya ve ahirette ancak onun yararını görecektir. Ticarete gelince: Hz. Peygamber müminleri öbür geçim yollarına teşvik ettiği gibi ticarete de teşvik etmiştir. Şöyle buyurur:
- “Dürüst bir tüccar kıyamet günü peygamberler, veliler ve şehitlerle birlikte haşrolunacaktır”
- “Ticaretle meşgul olunuz, zira rızkın onda dokuzu ticarettedir”
- “Pazarlar, kulları için Allah’ın açmış olduğu sofralardır, oraya giden ondan bir pay alır”
Hz. Peygamber bizzat ticaretle meşgul olmuştu. Günümüzde dünya nüfusunun çoğalmasına, üretim ve tüketimin hızla artmasına paralel olarak ticari faaliyetler ve pazarlama işleri de yoğunluk kazanmıştır
Pek çok çeşitleri bulunan ticaretin ve ekonomi faaliyetlerinin dayandığı iki husus İslam’da son derece önemlidir:
- Ticaret hukuku,
- Ticaret ahlakı
Ticaret Ahlakının Temel İlkeleri
Ticaret hukuku da önemli olmakla beraber İslam’da ticaret ahlakı çok daha önemlidir Ticaret hukuku şartlara ve ihtiyaca göre değişebilir Ticaret ahlakının ilkeleri ise değişmez, her yerde aynıdır. Ticari faaliyetlerin sağlıklı bir şekilde yürümesi ticaret hukukuna dayandığı kadar, hatta ondan daha fazla ticaret ahlakına dayanır. Bu sebeple burada ticaret ahlakı üzerinde kısaca durulacaktır
Önce şunu belirtelim; Her insan maddi ihtiyaçlarını karşılamak için alışveriş yapar. Mal ve hizmet alır veya satar. Her insan hem alıcı, hem satıcıdır. Bu sebeple ticaret ahlakı herkesi ilgilendirir Kanmadan, kandırılmadan dürüst bir şekilde nasıl alışveriş yapılacağını her müminin ve Müslümanın kendisine yetecek kadar bilmesi şarttır.
Burada ticaret ahlakı deyiminden daha özel mana kastedilmektedir. Burada maksat işi gücü al-sat olan, ticareti meslek edinen ve geçimini bu yoldan kazanan tüccar ve esnaftır. Sanayiciler, ithalat ve ihracatçılar, taşımacılar ve iş adamları bu sınıfa dahildir.
Ticaret ahlakında birinci kural dürüstlük ve doğruluktur.
Hz. Peygamber “Doğru ve dürüst iş yapan tüccar kıyamet günü peygamberler, veliler ve şehitlerle birlikte bulunacaktır” derken bu hususa işaret etmiştir.
Her işte doğruluk ve dürüstlük esastır ama ticarette bu ilkeye daha çok ihtiyaç vardır. Çünkü zulümden ve haksızlıktan kaçınmak ve adaleti sağlamak ancak bu sayede mümkün olur
Doğruluğun ve dürüstlüğün zıddı yalan, sahtekarlık, aldatma, kandırma ve dolandırmadır. İslam, doğruluktan ayrılanları şiddetle kınamıştır. Hz. Peygamber; Bizi kandıran ve dolandıran bizden değildir buyurmuştur.
Allah’tan korkan, Kur’an’a ve Hz. Peygamber’e inanan bir Müslüman, ister Müslüman olsun ister olmasın hiç bir kimseyi kandıramaz, daha doğrusu kandırmamalı, onu bunu kandırarak kazanç sağlama veya zarardan kurtulma yolunu tutmamalıdır.
Ticaret ahlakında ikinci kural güven
Ticarette, ikinci temel ilke güvendir. Güvenli ortamda güvenilir kişilerle ticaret yapılır. Güvensizlik ortamında güvenilmez kişilerle ticaret yapılamaz Al- satçıların, üreticilerin, sanayicilerin ve pazarlamacıların güvenilir olmaları şarttır.
Satın alırken fazla, satarken eksik ölçmek ve tartmak haramdır. Çünkü bu ölçüde ve tartıda hile yaparak alıcıyı veya satıcıyı kandırmak ve onu zarara uğratmak anlamına gelir. Hırsızlıktan daha büyük bir günahtır. Çünkü bu yolla hem alıcının veya satıcının malı çalınıyor, göz göre göre soyuluyor, çarpılıyor, hem de hile yapılıyor.
Aynı şekilde düşük kaliteli bir malı yüksek kaliteli bir mal gibi göstermek, satılık maddede bulunmayan niteliklerden söz etmek, yani malı överken gerçek niteliklerinin ve değerinin üstünde göstermek de yalandır, adam kandırmadır. Bu yüzden de günahtır, haramdır.
Özellikle bu gibi durumlarda yemin etmek, Allah, Kur’an ve Peygamber adına and içmek günahların en büyüklerindendir.
Dürüst bir mümin tacir mecbur olmadıkça malını satmak için, doğru konuştuğu hususlarda bile yemin etmemelidir.
Bir tüccarın malının gerçekleri yansıtmayan şekilde övmesi haram olduğu gibi kusurlarını gizlemesi de haramdır. Müşteri bir malın kusurunu, özellikle uzmanlık isteyen hususlarda göremeyebilir.
Bu durumda tüccar. “İşte mal, bak fiyatı şu” deyip vebaldan kurtulamaz Bunu diyebilmesi için söylediği fiyatın kusurlu malın fiyatına eşdeğerde olması gerekir. Hatta bu durumda bile müşteriy uyarması, malın kusurunu göstermesi ve defolu olduğunu söylemesi lazımdır.
Hz Peygamber: “Alan satan dürüst ve samimi olursa alışveriş ikisi için de hayırlı ve bereketli olur. Satıcı, malın kusurunu gizler ve yalan söylerse alış-verişinde hayır ve bereket olmaz.” buyurmuştur.
Pazara mal getiren satıcıyı yolda karşılayarak pazardaki fiyatlar hakkında bilgi sahibi olmadan gafil avlamak ve malını ucuza kapatmak da haramdır. Alım-satım yapanlar pazar fiyatları hakkında genel bir bilgiye sahip olmalıdır.
Pazarlık eşit imkanlar ve ortam içinde yapılmalıdır. Satıcının malını pazara getirmeden yolda satmaması, yani aldanmaması, alıcının da onu aldatmaması bu şekilde gerçekleşir. Bu durum ticaret zamanında yeterli ve doğru bilgi akışının lüzumunu göstermesi, fiyatların yükselme ve düşme durumunun yakından izlenmesi bakımından da önemlidir
Müşteri kızıştırmak için bir kimsenin, almayacağı bir mala talip olması, bu mala yüksek fiyat vererek gerçek müşteriyi yanıltması ve zarar uğratması da haramdır.
Buğday ve pirinç gibi halkın temel gıda maddelerinin bol olduğu zamanlarda piyasadan ucuza kapatılarak yapay bir kıtlık meydana getirilmesi ve fiyatların yapay olarak yükseltilmesi (spekulasyon, ihtika) da haramdır
Piyasanın doğal seyrine kişisel çıkarlar için müdahale etmemek gerekir. Bazı ürünlerin bol olması durumunda bazı malların ve üreticilerin malın pahalanması için bir kısmını imha etmeleri de caiz değildir
Zaman zaman çok miktarda hamsinin dökülmesi, domatesin pazarlara ulaşmadan imha edilmesi ve benzeri durumlar caiz değildir. Ancak masrafını kurtarmadığı için üreticinin malını tarla da çürümeye terk etmesi veya fiyatların düşük olması sebebiyle satamadığı depodaki ürünü imha etmesi, başka türlü değerlendirmesi mümkün değilse caizdir.
Kısaca; Arz ve talep dengesini kişisel çıkarları uğruna yapay olarak bozmak günahtır.
Müşteriyi psikolojik olarak etkilemek, bilgisiz, sıkılgan ve deneyimsiz oluşundan yararlanarak baskı altına almak ve böylece almayacağı malı almak zorunda bırakmak da günahtır.
Piyasalarda dolaşımda olan paraların gerçek değerlerini bilmeyen kimseleri, değerler eşitmiş gibi gösterip aldatmak haramdır. Günümüzde ABD doları, EURO arasındaki durmadan oynayan ve değişen değer durumu böyledir. Döviz değişimleri ve dövize dayalı alışverişlerde bunların piyasa değerlerinin doğru olarak bilinmesi gerekir.
Değeri bilinmeyen bir kıymet ölçüsü ile alışveriş yapmak caiz değildir. TL’nin de enflasyon sebebiyle uğradığı değer kaybının dikkate alınması şarttır. Birine yüz liralık bir mal satan veya borç veren kişi, eğer bu parayı alması gereken vakitten bir sene sonra almışsa, o sene enflasyon sebebiyle TL % 50 değer kaybına uğramışsa alacağını 150 TL olarak alma hakkına sahip olup borçlunun bu fazlayı ona vermemesi haksızlıktır, günahtır. Zira parada asıl olan üzerinde yazılı olan rakam değil, değerdir, yani paranın satın alma gücüdür.
Alacaklarının, kararlaştırılan zamandan bir sene sonra aldığı paranın satın alma gücünün ve değerinin bir sene evvelki kadar olması olması şarttır. Alacaklı bu fazladan gönüllü olarak vazgeçerse ne ala, aksi halde borçlu bu fazlayı ödemek zorundadır. Ödemezse haksız kazanç temin etmiş başkasının hakkını zimmetine geçirmiş olur. Eğer mesele böyle anlaşılmazsa kimse kimseye borç vermez ve neticede ödünç verme müessesi ortadan kalkar.
Satılan malın ve alınan borç paranın zamanında teslim edilmesi de ticaret ahlakının temel ilkelerindendir. Eğer borç zamanında ödenmez ve mal kararlaştırılan günde teslim edilmezse başkasına ait bir para ve mal sahibinin izni ve rızası olmadan kullanılmış ve haksızlık yapılmış olur.
Hadiste: “Ödeme imkanı olanın borcunu gününde ödememesi zulümdür” buyrulmuştur. Borçlu borcunu. gününde ödemek zorundadır. Ödeme imkanına sahip değilse alacaklısından vadenin uzatılmasını rica eder. Fakat alacaklı vadeyi uzatmak zorunda değildir.
Ama sıkışık durumda bulunan borçluya ödeme kolaylığı sağlamak, vadeyi uzatmak, veya alacağı taksit taksit almak veya alacağın bir bölümünden vazgeçmek bunu da zekata saymak sevaptır. Yüce Allah’ın terbiyesi budur (2)
İslam dini bir taraftan borçlunun borcunu zamanında ödemesini isterken diğer taraftan alacaklının eli darda olan borçlusuna ödeme kolaylığı göstermesini tavsiye eder.
Haksız kazancın bir şekli de yetkili devlet adamlarına ve memurlarına hediye adı altında rüşvet vererek onlardan birtakım ayrıcalıklar koparmaktır.
Beytu’l- mal denilen devlete ait mal ve paralarda tüyü bitmemiş yetimlerin hakkı vardır. Devlete ait mallar kişilere ait mallar kadar dokunulmazdır.
Hiçbir şekilde ve iltimas yoluyla yararlanmak caiz değildir Özellikle vakıflara ait akar ve binaları rayiç bedellerinden daha ucuza kiralamak ve bunların gelirlerini vakfı yapanın koştuğu şartlara uygun olmayarak harcamak da haramdır.
Haram olan mal ve servet edinme yollarından biri de Kur’an’da riba denilen tefeciliktir. Kur’an’da tefeciler Allah’a Peygamberine savaş ilan eden gaddar ve acımasız kişiler olarak nitelendirilmiştir. Yetimlere, dullara, sakatlara, kısıtlılık durumunda bulunan kişilere ait mallar konusunda bir Müslümanın çok dikkatli ve duyarlı olması gerekir.
Yüce Allah Kur’an’da “Malları aranızda batıl ve meşru olmayan usullerle yemeyin (3)” derken yukarıda sayılar haksız kazanç yollarına işaret etmiştir
Ticarette kul hakkı
Ticarette kul hakkı çok önemlidir. Bunun affı ancak hakkı yenen kişinin razı edilmesi ve helallik dilenmesi halinde mümkündür ve bu da çok zordur. Onun için kul hakkı konusunda çok ihtiyatkar olmak lazımdır.
Yukarıda sayılan hususlar adaletin gereğidir. Bunlara uymamak zulüm günah ve haramdır Bir de fazilet sahibi ve takva ehli dindar Müslümanların ticarette tuttukları yollar vardır. Bunlara uymak farz, uymamak haram değildir ama uyulması bir fazilettir, insani bir haslet ve meziyettir.
Yüce himmet sahibi olgun insanlar vicdanlarının sesini dinleyerek bunlara uyarlarsa pek çok sevap alırlar. Bunları gözetenler Allah katında da insanlar katında da yücelir. dünya ve ahirette bahtiyar olurlar.
Eli darda olan müşteriye ve borçluya ödeme kolaylığı göstermek, alacağını beklemek veya bir kısmından vazgeçmek, yoksul ve düşkünlerin mallarını değerinden fazlaya satın almak, ödemeyi gününden evvel yapmak.
Pazarlığı fesh ve iptal etmek isteyenlerin isteğini kabul etmek, alıcıyı veya satıcıyı muhayyer bırakmak
Haram olması ihtimali bulunan veya helalliği şüpheli olan ticari faaliyetlere girmemek
Alıcının kendini satıcı, satıcının da kendini alıcı yerine koyması, kendisi için istemediği bir alışveriş şeklini muhatabına reva görmemesi, işi oldu bittiye getirmemesi, kendini denetlemesi, vicdanının sesini dinlemesi, insaflı ve merhametli olması.
Bu ve benzeri hususlar sevaptır, fazilettir. Fakat alıcı ve satıcı hukuk (fıkıh) yönünden bunlara uymak zorunda değildir. Mesela iadeyi kabul, pazarlığı bozmayabilir. Böyle davranması halinde günaha girmiş olmaz. Sadece yapılması daha uygun ve sevap kazandıran bir muamele şeklini terketmiş olur. Terk-i evla denilen şey budur.
Günümüzdeki ticari işlemler açısından pazarlık ve rekabet de önemlidir. Satıcının malını değeriyle, hatta değerinden biraz fazlasıyla, buna karşılık alıcının aynı malı değeriyle, hatta değerinden biraz noksanıyla almak istemesi caizdir, bunun için iki taraf sıkı bir pazarlığa tutuşur.
Her biri öbürünü kendi çizgisine çekmeye çalışır ve pazarlığı kendi lehine sonuçlandırmak için çabalar. Bunun için muhatabını ikna etmeye gayret eder. Buna mukayese denir ve caizdir. Fakat burada bahis konusu olan: “Biraz fazla”, “Biraz noksan” ifadeleri kabul edilebilir ve göz yumulabilir seviyede olmalıdır.
Eğer fahiş ve aşırı olursa öyle bir ticaret şekli haram olur. Çünkü bu durumda karşı tarafı kandırma ve zarara sokma bahis konusudur. Böyle bir pazarlık ekonomik sıkıntı, şiddetli ihtiyaç içinde bulunanlara, fakir ve fukaraya uygulanmaz.
Rekabete gelince bunun da iki şekli vardır:
Haklı Rekabet: Aynı malı ve hizmeti üretenlerin daha kaliteli ve daha ucuz mallar üretmek için rekabete girişmeleri, bunlardan her birinin pazardaki payını genişletmek üzere yarışa girmeleri caizdir. Hatta güzel bir şeydir. Çünkü çok sayıdaki tüketici böyle bir rekabetten faydalanır.
Haksız Rekabet: Aynı malı veya hizmeti üretenlerden birinin veya bazılarının daha fazla müşteri çekerek pazardaki payını genişletmek için ürettiği malı ve verdiği hizmeti gerçekleri yansıtmayacak şekilde tanıtması ve övmesi, rakiplerinin ürettikleri mal ve hizmetleri kötülemesi ve böylece onların pazardaki paylarını daraltması, bazı hallerde tamamıyla silmesi ve iflaslarına sebep olması hiçbir şekilde caiz değildir. Çünkü böyle bir ticaret yalana dayanır, kardeşlik hukukuna aykırıdır. Kin ve düşmanlık meydana getirir, tekelleşmeye sebep olur.
Bazı firmaların, o alanda faaliyet gösteren güçsüz firmaları yok etmek ve silmek için aşırı şekilde fiyat kırmaları da caiz değildir. Kıran kırana ticaret İslam’daki kardeşlik, merhamet, şefkat ve insaf ilkelerine aykırıdır.
Gayri Müslimlere bile böyle davranmak caiz değildir. Doğruları yansıtan reklam, mal ve hizmet tanıtımı da caizdir. Fakat doğruları yansıtmıyor; hile, yalan ve yanlış bilgiler içeriyorsa caiz değildir.
Belli iş, hizmet ve üretim alanlarında tekel kurmak, aynı alanda faaliyet gösteren kişi ve kuruluşların bir şekilde faaliyet göstermelerini engellemek, tekel kurulan sahada keyfi bir şekilde fiyatlarla oynamak da caiz değildir. Zira bu durum, tüketiciye zarar verir, çeşitli mallar ve hizmetler arasında tercih yapma imkanı ve hakkını elinden alır.
Hukuk ve kanunlar çerçevesinde yürütülen ticaret, sanat ve ziraat gibi caizdir, dine, halka ve ülkeye yararlı olma amacı güder ve buna riayetle yapılırsa sevaptır, ibadet değilse bile ibadet gibidir. Ama ahlak ölçüleri içinde yapılan ticaret daha sevaptır.
Meyhane, kerhane ve kumarhane açmak kanun yönünden mümkün olsa bile İslam açısından caiz değildir, haramdır. Kanunun caiz gördüğü her ticaret şekli dinen de caiz denemez
Alıcı ve satıcının kar etmesi için birinin diğerini kandırması ve zarara uğratması şart değildir. Çoğu zaman bir alışverişten alıcı da satıcı da karlı çıkar. Veya hiçbiri zarar görmez. En iyi alışverişler taraflar için faydalı, karlı ve hayırlı olan alışverişlerdir. Böyle alışverişler sürekli ve güvenli olduğu için de son derece karlıdır.
Ticarette temel ilke dürüstlüktür ve dürüstlüğe dayanan güvendir. Bunun içindir ki, ticari geleneğimizde önemli alım satımlarda alıcı ile satıcı pazarlıktan sonra el sıkarak hayırlaşırlar. Yani her biri, bu alışverişin diğeri için hayırlı, faydalı ve karlı olmasını yürekten diler, hayırlı olsun, Allah hayırlı kılsın, der. İşte hayırlı, faydalı, karlı, güvenli, bereketli ticaret. Böyle bir ticarette haram lokma yoktur.
Gazali ticarette ahlakı, dürüstlüğü, güvenirliği ve muhatabı da kollamayı esas alan işlemleri ihsan (güzel iş yapma, iyi davranma) çerçevesinde götürür. Yüce Allah her meslek sahibini güzel ve iyi iş yapmaya davet eder.
- “İhsan ediniz, Allah ihsan edenleri sever (4)”
- “Allah’ın rahmeti ihsan ehline yakındır (5)
- “Allah sana nasıl ihsan ettiyse sen de öyle ihsan et (6)”
- “İhsan ehlinin ecrini ziyan etmeyiz (7)”
- “Biz ihsan edenleri işte böyle ödüllendiririz (8)”
- “İhsan ehline müjdele (9)”
Kaynak: Prof. Dr. Süleyman ULUDAG / Aile Rehberi / Yeni Dünya Dergisi / bkz: 46-52
(4-Bakara Suresi 192) (5-A’raf Suresi 56) (6-Kasas Suresi 77) (7-Yusuf Suresi 56,90; Tevbe Suresi 120) (8-Saffat Suresi 09, 110, 121, 131) (9-Hac Suresi 37)
