Televizyonun Birey ve Toplum Üzerindeki Etkilerine İslamî Bir Bakış
Levhe’l-hadis insanı asıl yapması gereken önemli işlerinden alıkoyan ve hiçbir fayda sağlamadığı gibi, vaktin boşa harcanmasına neden olan oyalayıcı konuşmalar, hikaye, masal vb dinletiler anlamındadır Tabiun’dan Mücahid, Hasan el-Basri, Katade, bunun yararından çok zararı olan türkü, şarkı ve müzik gibi vakti tüketen şeyler olduğunu söylemişlerdir.
Ahlaki Değerlerin Aşınması
Çağımızda sinema, tiyatro, radyo ve televizyonlar eğitici, öğretici ve faydalı birer araç olarak kullanıldıkları sürece bu kavram kapsamına girmezler. Fakat insana faydalı hiç bir yanı bulunmayan, aksine aile ve toplum yapısına zararı olan, kültürü ve gelenekleri aşağılayıcı filmler, oyunlar ve programlar, bilhassa paparazzi ve benzeri programlar bu kavrama dahil edilebilirler (M.Zeki Duman Beyanu’l Hak C:II Bkz: 161)”
Şimdi bu açıklamaya istinaden belirtildiği üzere gerek görsel medya gerek yazılı medyayı faydalı olarak kullanan kişi sayısı ne acıdır ki devede kulak misali parmakla sayılacak kadar ya çok az yada yok denecek bir kesim. Özellikle genç nesil başta olmak üzere görsel medyanın baş mimarisi televizyonların zararı sayılamayacak kadar çoktur.
Edindiğim bazı notlar sayesinde bunları maddeleştirerek sizlere yada merak edip okuma gereği duyan kardeşlerime aktarma gereği duydum. Belki diyebilirsiniz ki bunları zaten biliyoruz (belki de bilmiyoruz) ne gerek var diye düşünebilirsiniz ancak bilmeyenlerin olabileceğini varsayarak bilenleri de bilmeyenleri de bir kere daha düşünmeye sevk etmekte fayda var.
Zaman İsrafı ve İbadet İhmali
Yalan yanlış, abuk subuk filmler diziler sayesinde yalanlar gerçek, doğrular yalan, haramlar helal, helaller haram gösteriliyor. Nitekim de zaten hepsi olmasa da % 99’luk bir bölümü teşkil ediyor. Büyüklerimiz yani annedir, babadır, dededir vs vs benim zaten bunlara aklım kesiyor. İzliyorum diye bunları yapacak değilim ya diyor. Peki senin aklın kesiyor ancak seninle beraber aynı programı izlemek zorunda kalan çocuk veya farklı bir kişinin aklı kesmiyorsa düşünemiyorsa o insanın vebaline günahına ortak oldun. Tabi ki boşa geçen boş zamanı saymıyorum
Misal söylüyorum ki nitekim bu tip yayınlar yapılıyor ve halen yayında varlığını sürdürmekle beraber; Bir kız çocuğu tecavüze uğruyor yada kendi isteği ile başka bir erkekle birliktelik yaşıyor. Bunu hiç problem etmiyor ancak ne zaman ki ortaya çıkıyor veyahut da hamile kalıyor o zaman ağlayıp sızlanıyor. Oysa bu tip programlara göre gizlice yap bir şey olmaz açığa çıkarsa o zaman kötü mantalitesi ki buda zaten tamamen günah. Buda anormalleştirilmişliğin normalleştirilme sürecidir.
Medyanın İnsan Psikolojisine ve Sosyal Hayata Etkisi
Müzik, gereksiz diziler (ki gerekli olanı yok denecek kadar az) programlar sayesince insanları sosyal hayattan koparıp tamamen antisosyal yaptılar ki iki insan bir araya gelse üçüncü kişi televizyonda ki dizilerde oynayan şahsiyetlerdir.
İnsan yapısı itibariyle sürekli olarak nerede acıklı bir olay olsa, olumsuz olay olsa ona ilgi duyar ve onu beynine yazar. Onuda oradan silmesi ya çok zordur yada imkansızdır. Hele hele bir de çocuk yaşta ise. Bu olumsuz yayınlar sayesinde insanların birbirine olan güveni, saygısı, sevgisi her şeyi ortadan kalkıyor. Dalsız, yapraksız ağaç misali….
Örtünmenin Anlamının Saptırılması ve Normalin Bozulması
Yukarıda belirtildiği üzere anormalleştirilmişliğin normalleştirilme versiyonu dedik ya; Örtünmenin bile adabını kendilerince değiştirdiler. Kapalı olan kardeşimizi kötü gösterdiler, açık olan kardeşimizi iyi gösterdiler. Ondan sonra insanlar başım açık ama kalbim temiz.
Ne kapalılar görüyoruz ki onlar gibi olmaktansa olmamak daha iyi diyerek örtünmeyi başörtüsünü kendilerince basitleştirdiler ki nitekim de bunu başardılar. Yanlış anlaşılmasın ben ne kapalı nede açık kardeşimize kötü demiyorum sadece bunu yapanlara sesleniyorum.
Edep, Haya ve Örtünmenin Tahrip Edilmesi
Ne edep kaldı, ne haya kaldı ne de utanma. Dinimiz yabancı bir erkekle kadın baş başa kalamaz derken, namahrem derken bizim yazılı ve görsel medya ne namahrem bıraktı, ne yabancı erkek-kadın bıraktı nede örtünme nede başka bir şey. Bir kadınla bir erkeğin sevgili olması, bir erkekle kadının nikah altına girmeden her türlü pisliği yapabiliyor serbestliğinin varsayılıyor olabilmesi, başını, bacağını, göğsünü açık bırakmanın utanmakla alakası olmadığının varsayılıyor olması vs vs bunları çoğaltabiliriz.
Oysa Peygamber Efendimiz (s.a.v) Esma annemiz olayında görüldüğü üzere buluğ çağına ermiş bir kızın elleri ve yüzü hariç herhangi bir yerini göstermesi helal olmadığı açıklamasını görmekteyiz. Bu açıklamalardan sonra üstteki yazdıklarıma istinaden bu yapılan çalışmalar anormalleştirilmişliğin normalleştirilme versiyonudur.
Yılbaşı Kutlamaları ve Değerlerin Unutulması
Yılbaşında yani kendilerince özel gün diye tanımlıyorlar. Bu yılbaşında yapılan rezillikler rezaletler zaten büyükler hiç umursamıyor kendilerini helak etmişler ama gel gör ki kendileriyle beraber geleceğimiz dedikleri çocuklarını da helak ediyorlar. Neden diye soracak olursanız yılbaşında yapılanları gören çocuğun bunlar kafasına sanki bilgisayar gibi kaydediliyor ve büyüdükçe bu tamamen çocukta bu yapılanlar tamamen normal bir şeymiş gibi geliyor. Kendisini eğitmezse eğer anne-babayla beraber çocukta helak oldu.
Oysa 1 Ocak 630 Mekke’nin fethi. Oysa çocuğa Hicri yılbaşı öğretilse Mekke’nin fethi anlatılsa çocuk büyüdükçe bunlara merak salar araştırıp öğrenme gereği hisseder. Ama öyle sorumlu anne-baba nerede (istisnalar olsa da). Diziler, filmler varken, kadın programları yada daha farklı saçma sapan programlar varken bunlara bakan kim.
Müslümanların dini bayramı olan Ramazan Bayramı ve Kurban Bayramını yazılı ve görsel medya sayesinde artık bayram olarak değil de resmen tatil havasına, eğlence havasına soktular.
Televizyon Yayınları ve Ahlaki Değerlerin Erozyonu
Televizyonlardaki ahlak dışı yayınlar, eğlenceler, paparazzi programları vs vs. Bunu en az benim kadar sizlerde çok iyi biliyorsunuz belki de sizlerde bunlara ortak oluyor onlarla beraber sizlerde eğleniyorsunuz.
Artık bayramlarda akraba ziyareti değil de çok değerli değer verdiğiniz televizyonlar ve ne yaptıkları belli olmayan programlardaki şahıslar size sıla-i rahimden daha sevimli geliyor. Artık bayramları kendilerince dini bayram olarak görmekten çıkarıp tatil bayramı olarak önümüze koyuyorlar. İsteyen buyyusun yesin. Yarın mahşerde yiyeceği ne olur onu da en iyi Allah bilir. Bu yapılanlar tamamen anormalleştirilmişliğin normalleştirilme versiyonudur.
Çocuklar ve Gençler Üzerindeki Olumsuz Etki
Şans oyunları, fal ıvırdır zıvırdır. Bunların hepsinin haram olduğunu en az benim kadar sizlerde iyi biliyorsunuz. Ama gel gör ki kendileri böyle haram işlere soyundukları hücum ettikleri gibi bunlara da geleceğimiz dedikleri çocuklarını da ortak ediyorlar. Yok oğlumun şansına çektim, yok kızımın şansına çektim, yok çıkarsa bunu yapacam vs vs.
Bunların küçük yaştayken haram olduğunu öğrenmesi gereken, öğretilmesi gereken çocuk yada çocuğa haram olan bir şey tamamen helalmiş gibi gösteriliyor. Ondan sonra da çocuk büyüdüğü zaman önünü alamıyorsun, çocuğundan dert yanıyorsun. Bre dengesiz asıl suçlu sensin.
Vaktiyle evladını terbiye edemeyen bir ana, cezasını dilini kaybetmekle çeker.
Nitekim yeri gelmişken bir hikayeyi anlatmak örnek olma açısından isabet olacaktır;
Üç beş yaşına gelen bir çocuk komşunun yumurtasını çalıp annesine getirir. Haram, helal bilmeyen cahil ana, yumurtayı çocuğun elinden alır ve çocuğuna bir aferin çeker ve: Benim akıllı oğlum. Aferin diyerek çocuğun başından okşar. Çocuk artık her gün veya gün aşırı komşuların yumurtalarını eve çekmeye başlar. Bir gün böyle, iki gün böyle derken seneler çabucak geçer. Çocuk yaşına göre hırsızlığını da ilerletir. Yumurtadan tavuğa, tavuktan horoza, horozdan koyuna, kuzuya derken bir haramzade olur çıkar.
Eski zamanın çocuğu şimdi muhitinin “çevresinin” bir numaralı ve azılı eşkıyalarından olur. Artık bu eşkıyayı kimse durduramaz bir hale gelir. Hırsızlıklar, eşkıyalıklar derken bir gün büyük bir cinayet işler. Kanun bunun yakasına yapışıp idama mahkum eder. Oğlunun idam haberini dinleyen ana, mahkeme salonun da feryadı basar. Saçını başını yolar. Aman hakim bey biricik oğlumu bağışla, benim hayatta ondan başka kimsem yok diye yalvarır. İdam mahkumu eşkıya evlada sorarlar. Son bir arzun var mı? Derler. Eskiden beri idam mahkumlarının son arzuları yerine getirilmek adet olduğu için bunun da arzusu sorulur.
İdam mahkumu genç:
Tek bir dileğim var. Sevgili anacığım o mübarek dilini öpmek istiyorum. İzniniz olursa bu arzum yerine gelsin diye rica eder. Mahkumun isteği yerine getirilmek üzere annesi gelir. Benim sevgili oğlum dilimi son bir defa öp bakayım, diyerek dilini uzatır. Eşkıya evlat, anasının dilini iki dişi arasına alır. Öyle bir ısırır ki, dişler dili makas gibi keser.
Dil pat diye yere düşer. Orada bulunanlar; Vah vah vah! Ne olacak eşkıya evlat! Bunca cinayetler yetmiyormuş gibi bir de annesinin dilini kopardı derler. İdam mahkumu genç: Ey burada toplanan insanlar! Bilmeden boş yere konuşmayınız. Benim burada idama mahkum oluşum o kopardığım dildendir der. Herkes hayretle sonunu dinler. Genç mahkum devam eder:
Ben, çocukluğumda komşunun yumurtasını çalıp getirdiğimde annem bana “Aferin” çekti. Yumurtayı alıp başımdan okşadı. Eğer o zaman beni terbiye edip menetseydi. Bugün bu ölüm cezası bana gelmeyecekti dedi.
Dinimizin kutsal saydığı evlilik hayatını bile artık bir şov, bir eğlence, bir reyting aracı ettiler. Sözde insanları evlendiriyorlar ancak önüne ardına bakmıyorlar. Kendilerince iyilik yapayım derken reytingleri sayesinde gününü gün ediyorlar, istediği gibi eğleniyorlar. İşin bir de kötü tarafı kızının yaşındaki adamı görücüye çıkartıyorlar. Bu bir boyutu diğer boyutu ise evliliği kutsallıktan çıkarıp bir ticaret eşyası haline sokuyorlar. Evliliğin manevi özelliğini alıp maddileştiriyorlar. Bunu gören de artık ortamı görüyorsunuz. Bu konuda diyecek çok şey var da neyse ………
Dinimizin Kutsal Saydığı Evlilik Hayatını Şov ve Ticaret Eşyası Haline Getiren Medya
Televizyonlarda yayınlanan şatafatlı hayatlar, aşırı harcamalar (israf), lüks yaşama sayesinde bunu gören insanlara ki özellikle kızlar bu hayata ulaşabilmek için çalmadık kapı, çevirmedik dalavere bırakmıyorlar. Tabi ki bu hayatı gerek bekarken gerekse evlendiğinde bulamayınca bu sefer depresyonlar, aile içi huzursuzluk, boşanmalar vs vs. Durum ortada
Medyanın Dinde Olmayanı Gerçekmiş Gibi Sunarak İnsanların Karakterini Bozması
Televizyonlarda gördüğü bazı şahsiyetlerin karakterine bürünmek isterken kendi karakterini kaybediyor. Ondan sonra çık işin içinden çıkabilirsen. Nitekim bazı şiddet filmlerinde yaşana senaryoların günlük hayatta bizzat yaşandığını görmekteyiz. Gerek görsel medya, gerek yazılı medya dinde olmayan şeyleri sanki dinde yeri varmış gibi insanların önüne koyuyorlar.
Bunu yapanlarda sevap işlediğini, üzerindeki farz yükümlülüklerinin düştüğünü sanıyor, yaptıklarıyla kendince avunuyor. Ancak oysa yaptıklarının dinle uzaktan yakından bir alakası yoktur. Bu konuda örnek verecek olursak; Cüz dağıtmak, hatim dağıtmak, toplamak, Yasin-i Şerif toplamak, salavat toplamak vs vs. Herkes bunları çok yakından biliyor. (Konuyla ilgili detaylı bir yazı Allah sağlık sıhhat verirse ileri de gelecek)
Televizyon Medyasının Aile İçindeki Sevgi ve Saygıyı Zedelemesi
Anne-babaya, küçüğe sevgi, büyüğe saygı tamamen ortadan kaldırıldı yada kaldırılmak isteniyor. Tamamen çocuk babasına, annesine bağırabilir çağırabilir hareketini normalmiş gibi gösteriliyor. Tüm bunlar yapılırken de bir televizyon kanalında çocuk babasına karşı sesini yükselttiğinde bağırdığında baba tepkisiz kalıyor. Bunu gören izleyici mağduru kardeşimiz de aynı muameleyi göremeyince bu sefer de aile içi huzursuzluk, aile içi çatışma, aile içi şiddet vs vs. Bunlar tamamen yanlış olan bir şeyin doğruymuş gibi gösterilme çabasıdır
Televizyon Yayınlarının Evlilik ve İtaat Konusundaki Yanlış Yansımaları
Kadının kocasına şeriat çerçevesinde itaat etmesi gerekirken tam aksine bizim programlarımız, dizilerimiz her neyse tam aksine koca kadına itaat ediyor. Bunu izleyen mağdur kardeşimiz de bu sefer aynı şeyleri göremeyince, görmek isteyince al buradan yak misali. Tartışmak için kavga etmek için bir bahane.
Sürekli olumsuz haberleri, yayınları gören mağdur izleyici bu sefer de en ufak bir olay karşısında sabırsızlık göstererek, tartışarak şiddete başvurma, sinirlenme vs vs İşin diğer boyutu evli olan kadınların eşlerini aldatmaları örneği ve buna sessiz kalınması tam bir facia
Dinî Bilgi Arayışında Gerçek Kaynak: Alimlerin Kitapları ve İlmi Uygulama
Dinden haberi olmayan şahısların din adına abuk subuk yayın yapmaları, söyleşide bulunmaları. Benim size diyeceğim şudur ki 24 saat televizyondan ilim öğrenmeye kalksan ve ilim öğrendim desen kocaman bir yalandır. İrşad istiyorsanız eğer bunun yolu televizyonda belgesel izlemek değil geçmiş zaman alimlerinin kitaplarını okumaktır uygulamaktır.
Nitekim bizim zaten evrim teorisi saçmalığına inancımız yok, kesin olarak biliyoruz ki Allah birdir. Ancak evrim teorisi gibi bir çıkmaza düşen varsa belgesellerden önce kendi bedenine baksın, o kadar muhteşem bir sanat görecektir ki belgesele hiç ihtiyaç duymayacaktır. Kaynak merak eden varsa yardımcıda olurum
İzlediğimiz Programların Psikolojik Etkileri: Göz, Kulak ve Kalp Üzerindeki Yansımaları
İki yüzlülüğün, riyanın daniskasını öğrenmek isteyen televizyonlardaki ne olduğu belli olmayan programlara baksın. Ama hiç kimse iki yüzlülük yapılmasını istemez, mağdur olmak istemez ancak gel gör ki izledikleri programlar sayesinde hiç farkında olmadan kendilerine bulaşıyor. Ne de olsa göz neyi görürse, kulak neyi işitirse, dil de neyi söylerse kalp ona alışır. Kalbin alıştığı şeyde dışa yansır vesselam.
Yanlış Sıralanan Konular ve Gerçek İlim: Dua ile Amelin Yeri
Her şeyin dua ile çözülebileceğini varsayarak insanları amel etmekten uzaklaştırdılar. Nitekim televizyona çıkmış bir din adamı konuşuyor ancak tamamen sonda olması gereken konuları başa alıyor, başta olması gerekenleri sona bırakıyor. Kapanmaktan, mahremden, namahremden bahsetseniz ne olur sanki kardeşim. İnsan bunları öğrensin. Helali haramı öğrensin. Banane çocuğun adını ne koyacakmış, bu ismin anlamı neymiş, rüyamda onu gördüm bunu gördüm vs vs.
Oysa söylenmesi gerekenleri söyleyecek olsalar bu sefer halk tarafından tepki alırlar, izleyici toplayamazlar. Bunlara hiç dokunmadan sadece konuşur konuşur en sonda da bir dua eder. Tamam. Duaya karşı değiliz tabi ki ama bu şekilde yapılması hiç de hoş değil.
Hastalık ve Sıkıntıların Sabırla Karşılanması ve İsyandan Kaçınılması<
Hastalık, sıkıntı, dert, tasa vs vs bunların sanki çok kötü bir şeymiş gibi isyan edercesine ağlayıp sızlamaları. Bunları gören mağdur izleyicilerinde aynı şekilde herhangi bir hastalık, sıkıntı karşısında sabretmeyip direk olarak ağlayıp sızlaması, isyan etmesi, böylemi yaşanır diye boş boş konuşmaları. Oysa bilmez misiniz ki kişinin çektiği hastalıktır, derttir, tasadır adı her neyse kişinin günahlarına kefarettir.
Günahlara kefaret olacak sevabı bırakıp günah üstüne günaha giriyorsunuz. Başınızı kaldırıp biraz okuma gereği duysanız, öğrenme gereği duysanız hayata bakışınız daha farklı bir boyut kazanacak.
Tüm bu anlatılanlar sadece belli başlı konulardır. Ama vurgulamak istediğimiz tehlikenin farkında olunması ve bir kez daha kendimizi sorgulamamız. Anormalleştirilmişliğin normalleştirilme versiyonu. Belki bu başlık biraz tuhaf belki de biraz alakasız gelebilir. ancak konuyu daha net açıklığa kavuşturabilmek için yukarı da belirtildiği üzere;
Yazılı ve Görsel Medyanın Haramları Helal Gibi Gösterme Çabası
Yazılı ve görsel medya haramları önce helalmiş gibi gösteriyor. Haramları helal ettiler ya bu seferde bunun doğruluğunu kanıtlamak için kendilerince bahaneler, mazeretler uydurarak haram olan bu şey aslında helaldir izlenimini insanlara empoze ediyor ve aşılıyor. Nitekim de bunu başardılar.
Medyanın Etkisi ve Dini Değerlere Uygun Seçici İzleme
Yetenek sizsiniz Türkiye ve diğerleri onlarca yüzlerce binlerce insan var salonda ancak gel gör ki içerisinde bir tane kapalı bayan ya var yada yok. Bunu sorumsuzca ve düşünmeden izleyen mağdurda bu kadar insan böyle yapıyorsa doğrudur diyerek yanlış bir şeyi doğruymuş gibi görerek kendisini de helak ediyor ki birde gözün aşina olması alışması konusu da var. Onların yaptıklarına doğru diyorsun da Allah (c.c)’ın dediklerine yalan mı diyorsun ki onları örnek alıp hayatına yansıtıyorsun da kitabımız Kur’an-ı Kerim’de belirtildiği, üzere
“Başörtülerini yakalarının üzerini kapatacak şekilde örtsünler.(1)” ayetini uyarısını dikkate almıyorsuın. Sözüm odur ki televizyondan vazgeçin diyemeyiz. ama az. ama çok izliyorsunuz izliyoruz ancak izlerken biraz seçici davranalım. Hayır bir nevi parmaklarının ucunda
Selam hak edenlerin üzerine olsun vesselam…
İsmail Ekinci
1-Nur Süresi 31