Yunus Suresi, Mekkî bir süredir. Konusu itibariyle de En’am ve İsra surelerine benzemektedir; O (c.c)’nun hükümranlığını tefekkür ederek ve yaratıklarını düşünerek, Allah (c.c.)’ı bilmek ve tanımak.
Yunus Suresi Hakkında Bilgi: Bana göre, ilk iş olarak putperestlere yönelen Mekkî surelerin üslubu, aklı harekete geçirmeye, donuk fikri çalıştırmaya, fiîlî olarak insanları Rablerine iletmeye ve O (c.c)’na dayanıp güvenmeye yöneliktir. Zira seküler, materyalist ve diğer dinsiz gruplarla diyalog, ancak bu şekilde doğru ve isabetli olur. İster Mekkî olsun isterse Medenî olsun, Kur’an’ın genel özelliklerinden bir tanesi de, beşeriyeti gaflet uykusundan uyaran, onlara Rablerini tanıtmak ve O (c.c.)’nun huzuruna çıkmaya hazırlamak için çağrıda bulunan “insanlık kitabı” olmasıdır.
Ortama uygun olarak sure, Kitap Ehl-i’nin yarattığı problemleri ve uydurdukları bid’at’ları tartışmaktadır. Bu ise, Medine döneminde inen ayetlerde açıkça ortaya çıkmaktadır. Putperestlere gelince, mantık onları ele geçirmiştir ve sadece bu dünya için çalışmak, onların yegane meşguliyetleridir.
İşte bu hastalıklar, modern Batı medeniyetinin başında bulunan hastalıklara tıpatıp benzemektedir. Çünkü Avrupa ve Amerika’da ve bu medeniyetin ulaştığı her yerde insanlar, Allah (c.c)’ı ve O (c.c)’nun huzuruna çıkmayı akıllarına bile getirmiyorlar.
Geçmiş dinler onların benliklerinde kayda değer hiçbir iz bırakmıyor. Onlar sadece yaşamlarını İlah edinip ona tapınıyorlar ve din adamlarına ise, din diye inandıkları geleneklerine uygun olarak hareket edebilecekleri sınırlı bir alan bırakıyorlar. Onların din diye inandıkları gelenekleri ise, çok az akıl ve adalet mantığının onaylayabileceği türden şeylerdir.
Oryantalist düşünce simsarlarından birisinin, Mekki sürelerin üslubunun ‘atı filduygusal’, Medenî sürelerin üslubunun ise ‘akli olduğunu, çünkü Kur’an’ın Ehl-i Kitab’ın içinde bulunduğu İlmî ortamdan etkilendiğini iddia etmesi kadar gülünç bir şey yoktur. Böyle bir iddiada bulunan müsteşrik, Kur’an’ın Medeni ayetlerindeki İlmi düşünceyi ispatlamaya çalışırken de yine Mekke’de nazil olan şu ayeti delil olarak getirmektedir:
“Eğer yerde ve gökte Allah’tan başka tanrılar bulunsaydı, yer ve gök(lerin nizamı) kesinlikle bozulup gitmişti. Demek ki Arşın Rabbi olan Allah, onların yakıştırdıkları sıfatlardan münezzehtir (Enbiya Suresi 22)” Oryantalistlerin anlaşılmazlıklarına bakın işte!
Kur’an genel olarak şu hususa vurgu yapmaktadır: Şu anda içinde yaşamakta olduğumuz ilk varlık, kendisinde tekrar dirileceğimiz diğer bir varlık için bir ön hazırlıktır ve bu dünyada Allah (c.c)’ı tanıyıp bilenler, öbür dünyada da bileceklerdir.
Ya da şöyle diyebiliriz: Yaşam, öncüllerini burada, yani teklif ve gayret günlerinde hissettiğimiz, sonucunu da orada; hesap ve ceza günlerinde hissedeceğimiz tek bir süreçten ibarettir. Oysa modern medeniyet tüm bunları reddediyor.
Bizler bu dünyada, Allah (c.c)’a hamd etmekle, verdiği nimetlere şükretmekle O (c.c)’nu anıyoruz ve emirlerini yerine getiriyoruz. Buna karşılık ahiretteki tesbih etme, hamd etme ve sorumlulukları yerine getirme işi, hiçbir çaba, gayret ve yükümlülük olmaksızın bizim mizacımız olacaktır
Yunus Suresinde; Allah (c.c), geçmiş kavimlerden bir kısmının hayat hikayelerini anlatmaktadır.
İşte bunlardan birisi de, özet bir şekilde anlatılan ve süreye ismini veren Hz. Yunus (a.s) ve kavminin kıssasıdır. Belki de bu kıssa ile Allah (c.c), Mekke ehline bir göndermede bulunmaktadır, zira onlar Hz. Yunus (a.s.)’un memleketinin kurtulduğu gibi, kendilerinin de kurtulabileceklerini zannediyorlardı.
Mekke müşriklerinin, ilk ortaya çıktığı zaman İslam’a karşı şiddetle direndikleri ve yirmi yıl boyunca ona karşı savaştıkları bilinen bir gerçektir. Ancak onlar daha sonra, bu dine girdiler, dinlerinde samimi oldular, onun sancağını taşıdılar ve Ka’be’sini korudular.
Kaynak: Muhammed Gazali / Kur’an’ın Konulu Tefsiri / bkz: (243-244) (259-260)