1. Anasayfa
  2. Gündem

Zina ve Topluma Verdiği Zararlar


Toplumların çökmesini ve silinip gitmesini hazırlayan ve hızlandıran en korkunç suç ve cinayetlerden birisi olan zina, insanın işleyebileceği en büyük günahlardan biridir. Çünkü zina, yerleştiği ve yoğunlaştığı toplumların birliğini parçalayan, bağlarımı çözen, kin, nefret ve düşmanlıkların büyüyüp gelişmesine yol açan bir insanlık suçudur.

Toplumların temel taşı olan aileyi, fertlerini kirleterek ve birbirinden kopararak yıktığı gibi, kutsal bir birlik olan aile temeli üzerine oturan toplumları da yıkmaktadır.

Toplumu ayakta tutan değer ve faziletlerin yok olması, hayasızlığın, arsızlığın alabildiğine yayılması, sınır tanımaz hoşgörü ve ibahiyeciliğin önüne geçilmez çok acı bir neticesidir.

Sanıldığı gibi zina, sadece ferdi ve şahsi bir hadise değildir. Tam tersine aileleri, toplumları, milletleri ve devletleri yıkmayı hedef alan büyük bir günah ve çok ağır bir insanlık suçudur. Çünkü bugün, dünya çapında, insanlığın zapt edilmez arzu ve şehvetleriyle baş başa bırakılması, lazım gelen her türlü imkan ve fırsatın hazırlanması, önleyici ve koruyucu her türlü kaide ve tedbirin yok edilmesi, toplumları çok yakından ilgilendiren ve temelinden sarsan zinaya çarpık ve yanlış bakışın çok açık ve çok acı bir sonucudur.

Bugün açıkça görülüyor ki, İslam ülkesi olmayan veya İslam’dan kurtulmaya ve sıyrılmaya çalışan ülkelerin uğradıkları içtimai, siyasi ve ahlaki sarsıntılar, büyük ölçüde zinayı mubah görme anlayış ve inancına bağlıdır. Zamanımızda, bazı devlet ve milletlerde açık bir şekilde görünen doğum ve nesil azlığı, bu devlet ve milletlerin geleceğini tehdit etmekte ve devamları konusunda çok ciddi endişeler doğurmaktadır. Bu millet ve devletlerde yeni neslin bu derece azalması, şüphesiz zinanın evliliği olumsuz yönde etkilemesinin ve zinarın tesiri ile eşler arasında yaygınlaşan ve tehlikeli boyutlara varan kısırlığın kaçınılmaz çok acı ve çok kötü bir neticesidir.

Toplumları ve milletleri kasıp kavuran zina, insanın en kıymetli varlıklarından birisi olan ırz ve namusun çiğnenmesine ve insanların ticaret meta: haline gelmesine sebep olduğu gibi, ırz ve namusunu sermaye edinen bir kısım sınıfların doğmasına da sebep teşkil etmektedir.

Hürriyet, hak ve eşitlik teranesi ile ayağa düşürülen ve sömürülen kadın, erkeğin zevk, şehvet ve menfaat aleti haline getirilirken yine zina fikrinden hareket edilmektedir.

Açık ve net olarak söylemek icap ederse denebilir ki bugün, hemen hemen bütün dünyada rütbe ve makam, ilim ve sanat, servet ve şehvet fuhşa alet edilmiş ve her türlü imkan ve vasıta ile zina tahrik ve teşvik edilmiştir.

Ne yazık ki bugün, Batı toplumlarını ve bütün gayr-i müslim ülkeleri saran ve sarsan bu batıl zihniyet, körü körüne Batı taklitçiliği yapan ve İslami hükümleri bir kenara itmeye çalışan ve böylece yükselip medenileşeceğini sanan bir kısım İslam ülkelerini de ciddi bir şekilde tehdit etmekte ve kaçınılmaz akıbete doğru süruklemektedir

Not: Maalesef bu acı tablo Türkiye’de acı bir şekilde yaşanmaktadır. Çünkü haklı olduğun halde mahkemeye düştüğün zaman  mahkeme senin haklılığına, deliline, şahidine değil sadece cinsiyetine bakıyor. Yani haklı olmak için sadece kadın olmak yeterli. Çünkü bu acı tabloyu bizzat ben yaşadım.

Diyeceğim odur ki; Şehvetine sahip olan birisinin şu şartlar ışığında evlenmesi ne kadar makul ve mantıklı orasını herkes kendi durumuna göre karar versin. Çünkü mahkemeye düştüğün zaman (istisnaları tenzih ederim) kadın diyor ki ne koparırsam kardır misali. Alabildiğince seni kaz gibi yolmak için iftira üstüne iftira atıyor. Üstte belirttiğim gibi haklı olman için kadın olmak yeterli. Evlenmeden önce bütün masraflar erkeğe, evlendikten sonra bütün masraflar erkeğe. Bu durumda evlenmek sizce mantıklı mı?

Yaşım 41 ama şahsen bu saatten sonra ben evlenmeyi düşünmüyorum. En azından arayış içinde olmayacağım. Rabbim denk getirmiştir orası istisna. Ama şu zaman da istisnalar olsa da çoğusu kadını da erkeği de evlenilecek karakterde bir yapıya ve donanıma sahip değil. 

Kaynak: Ahmet Vanlıoğlu / Diyanet İşleri Başkanlığı / Diyanet İlmi Dergisi / 1992 / 4. Sayı / bkz: 69-70

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir