Rahmet Peygamberi Hz Muhammed’in Ümmetine Olan Şefkati ve Merhameti
Alemlere rahmet olarak gönderildiği beyan edilen Peygamber-i Zîşan Efendimiz, ümmeti için rahmet olduğu gibi bütün insanlar için de rahmet olmuştur, inanmayanların toptan helak olmayışı ve azaplarının tehir edilişi O’nun duası bereketiyledir.
O’nun 23 senelik Peygamberlik devresi Saadet Devri veya Saadet Asrı diye anılır. İnsanların beşer tarihinde bir eşine daha rastlayamayacağı bu devrede Resul-i Ekrem’in rahat yüzü görmediği; geceleri uyumayıp ümmeti için dua ettiği; gözyaşı döküp istiğfar ettiği bilinmektedir.
Ümmetine olan düşkünlüğü Kur’an-ı Kerim’de şöyle haber verilir: Andolsun, size kendinizden öyle bir peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya uğramanız ona çok ağır ve güç gelir. Size çok düşkündür. O, mü’- minleri esirgeyicidir, bağışlayıcıdır (Tevbe Suresi 128)
Bu ayet-i kerimede Cenab-ı Hak, kendi isimlerinden olan Rauf ve Rahim kelimelerini Peygamberimiz hakkında kullanmıştır ki, hiçbir Peygamber bu iltifata mazhar olmamıştır.
Hz Muhammed’in Ümmetine Şefaat Olacağına Dair Verilen Müjde
- Hakikaten ümmetine karşı şefkati çok fazla idi. Dualarını Cenab-ı Hak kabul etmiş ve şu ilahi müjdeyi vermiştir: Muhakkak Rabbin sana (ahirette bol bol atiyye) verecek de sen de hoşnud olacaksın (Duha suresi 5)
- Bu ilahi müjdeye karşı Peygamber Efendimiz de; O takdirde ümmetimden bir kişi dahi azap da iken razı olmam buyurmuşlardır.
Peygamberimizin ümmeti içi yapmış olduğu dualar
(… Resul-i Ekrem (s.a.v), Hazret-i İbrahim ve Hazret-i İsa’nın dualarını okuduktan sonra ellerini kaldırdı ve:)
- Ya Rabbi! Ümmetimi (bağışlamanı dilerim) ümmetimi!..” (diye dua etti) ve ağladı…
- Allahu Zü’l-Celal Cebrail’e: “Ey Cibril! Muhammed’e git; Rabbin, her şeyi en iyi bilendir, seni ağlatan nedir, diye ondan sor” dedi.
- Cibril, Rasul-i Ekrem’e (s.a.v) geldi ve O’na sordu: Hazret-i Peygamber (s.a.v) de ona söylediğini haber verdi ve,” O, her şeyi en iyi bilendir.” (dedi).
- Cenab-ı Hak da: “Ey Cibril! Muhammed’e git de deki: Biz ümmetim hakkında seni hoşnut kılacağız ve seni mahzun etmeyeceğiz” buyurdu
- Peygamber (s.a.v) Efendimiz, mümin olarak vefat eden ümmetinin her bir ferdine ve hatta günahkarlarına Cenab-ı Hakk’ın izniyle şefaat edecek ve onların azapdan kurtulmasına yardımcı olacaktır.
- Mahşer aleminin o dehşetli gününde ümmetinin tamamına şefaat için izin alıncaya kadar kapanmış olduğu secdeden başını kaldırmayacaktır.
Nitekim bir hadis-i şerifde buyurdu ki; Her peygamberin (ümmeti hakkında) makbul bir duası vardır. Her peygamber duasında acele etti. Ancak ben duamı Kıyamet’te ümmetime şefaat için sakladım. İnşa-Allah ümmetimden Allah’a şirk koşmayarak ölenler nail olacaklardır
Binaenaleyh ahirette de ümmetinin yardımcısı ve şefaatçisi olacaktır. İnsanoğlu, kendi öz nefsine dahi Peygamberimizin ona acıdığı kadar acımamaktadır. Her insaf sahibi bu gerçeği teslim etmek zorundadır.
O’nun vazifesi, insanların kurtuluşu için çalışmak; gerekirse bu uğurda her türlü eza ve cefalara katlanmak… Bu gerçeği anlamayan Kureyş kavmi uluları amcasına müracaat etmişler ve:
“Ya yeğenini susturur davasından vazgeçirirsin, yahut da iki taraftan birisi yok oluncaya kadar O’nunla da seninle de çarpışacağız” demişlerdir.
Bu durumu amcası Peygamberimize (s.a.v) naklettiği zaman mübarek gözleri yaşararak şöyle buyurmuşlardır: Amca! Vallahi bu işi terk etmem için Güneş’i sağ elime, Ay’ı da sol elime koyacak olsalar ben yine onu bırakmam. Allahu Teala ya onu (bütün cihana) yayar; ya da bu yolda ölür giderim
Tehdit ve zorla hak davasından vazgeçiremeyeceklerini anlayınca servet, hükümdarlık ve evlendirme teklif ettiler. Onlara cevaben;
Ben ne servet, ne de satvet peşinde koşuyorum. Beni, Cenab-ı Hak bütün insanlığa ihtaratta bulunmak için göndermiş bulunuyor… Siz bunları kabul ederseniz dünya ve ahiret saadetine nail olursunuz. Kelimat-ı İlahiyyeyi reddederseniz aramızdaki davayı Cenab-ı Hak fasledecektir demiştir.
O, her şeyden önce bir Peygamberdir. Halka, Hakk’ı tanıtmak ve onları rıza-i ilahiyyeye erdirmek için çalışmaktadır… Bu vazifeye derin bir aşkla kendisini veriyor ve bir tek insanın dahi yanlış yolda kalmasına gönlü razı olmuyordu.
Kendi hayatına kasteden, elindeki silahıyla üzerine saldıran düşmanlarının dahi hidayeti için dua ediyordu. Efendimizin insanlara karşı ne kadar şefkatli olduğunu görmek isteyenlere şu ayet-i kerime ne güzel delildir:
(Habibim) onlar için (dilersen) istiğfar et. (Dilersen) istiğfar etme. Eğer onlar için yetmiş defa istiğfar dahi etsen yine Allah kendilerini katiyyen yarlığayacak değildir. Bu böyledir. Çünkü Allah’ı ve Rasulü’nü inkar ile kafir olmuşlardır. Allah ise fasıklar güruhuna hidayet etmez (Tevbe Suresi 80)
Ayet-i kerime Abdullah b. Übey b. Selül hakkında nazil olmuştur. Kendisi münafıkların reisidir. Ve fırsat buldukça içerdeki ve dışardaki düşmanları tahrik ederek İslam’ı yıkmaya çalışmıştır. Buhari’nin rivayet ettiği bir hadis-i şerifte de;
Eğer yetmişten fazla istiğfar edilince affolunacağını bilseydim yapardım buyurmuştur.
Bu ne alicenablıktır! İnsanlık tarihinde bir örneğine daha rastlamak mümkün müdür? O’nun bu alîcenap hareketi bir kısım münafıkların İslam’a ısınmalarına vesile olmuştur.
Şu husus katiyyetle söylenebilir: Efendimiz nerede ve nasıl hareket ederse etsin O’nun tek hedefi; insanları küfrün ve dalaletin pençesinden kurtarmak; İslam’a, saadet-i dareyne eriştirmektir. Cenk meydanlarında dahi tek düşünceleri budur. O’nun yanında bir insanın hidayetine vesile olmak, dünyadan ve dünyadaki her şeyden daha değerlidir. Çünkü Rahmet olarak gönderilmiştir ve insanlara yapılacak en büyük iyilik, onların iyi bir kul olmasına yardım etmektir.
O’nun bu yüce duygularına bir de eşsiz nezaketi eklenince karşısında hangi düşmanı barınabilirdi?
Düşmanlarını kahreden nokta da bu idi. Muarızlarından birçokları kalplerinde meydana gelen tesire karşı koyamamışlardır. Zamanla kendileri veya çocukları Müslüman olmuşlardır. İnsanlardan düşkün, fakir, kimsesiz ve muhtaç olanlara en büyük yardımcı O idi.
Peygamberliğinden önce haksızlıkla mücadele için yapılan Hılfu’l-Fudul adıyla anılan anlaşmaya katılmıştır. Cemiyette, aç kalan O’na koşmuş; zulme uğrayan bîçare O’na sığınmış; hakkını alamayan O’na başvurmuş ve herkes derdinin dermanını O’nda bulmuştur.
Rasul-i Ekrem’in (s.a.v) titizlikle üzerinde durduğu konulardan bir tanesi de insanların terbiye (eğitilme) si konusudur. Genellikle insanların ve bu meyanda çocukların terbiyesi konusunda da merhamet ve şefkati esas olarak almıştır.
Kaynak: Ahmet Baltacı / Diyanet İlmi Dergisi / Haziran 1970 / bkz: 136-139