Fıkhın dört kaynağı vardır. Kur’an ve Sünnet, İcma ve Kıyas
Fıkhın ilk kaynağı Kur’an-ı Kerim’dir. Şu ayetler buna delildir:
- Şüphesiz ki bu Kur’an en doğru yola iletir (İsra 9)
- Rabbinizden size indirilene (Kur’an’a) uyun
Fıkhın ikinci kaynağı sünnettir. Bunun delili şu ayettir:
- Peygamber size ne verdiyse onu alın, size ne yasakladıysa ondan da sakının (Haşr 7)
Fıkhın üçüncü kaynağı icma’dır. Şu hadis bunun delilidir:
- Ümmetim herhangi bir dalalet üzerine birleşmez
Fıkhın dördüncü kaynağı ise kıyastır. Bunun delili ise şu ayet-i kerimedir:
- Ey akıl sahipleri! İbret alın (Haşr 2). İbret almak, bir şeyi benzerine göre değerlendirmekle olur.
Tevhid ve fıkıh ilmi üzerine
Tüm övgüler, şeriatları koyana, bize din olarak İslam’ı seçene, bizi bu dine bağlanmaya teşvik edene mahsustur.
Karşılıksız lütfettiği nimetlerden dolayı O’na (c.c) hamd ediyor, rızasını arama ve bağışlanma sebeplerine ulaşma hususunda O’ndan yardım diliyorum. Şehadet ederim ki Allah’tan başka hiçbir ilah yoktur. Tektir, hiçbir ortağı yoktur. Yine şehadet ederim ki Muhammed O’nun kulu ve elçisidir. O’na, aile halkına, ashabına ve peygamber kardeşleri ile hepsinin arkadaşlarına salat ve selam ediyorum.
İlim iki kısımdır,
- Biri tevhid ve sıfatlar ilmi,
- Diğeri şeriat ve ahkam ilmi
Tevhid ve Sıfatlar ilmi: Bu ilimde esas olan Kur’an’da ve Sünnette gelen bilgilere sımsıkı tutunmak, hevadan ve bidattan uzak durmak, sahabe ve tabiinin üzerinde bulunup salihlerin üzerinde yürüdükleri ehl-i sünnet ve cemaat yolundan ayılmamaktır.
Fıkıh ilmini öğrenmek şu üç merhalede gerçekleşir.
- Birincisi: Konulmuş ahkamı, yani helal ve haram, sahih ve fasit, vacip ve yasak, mendup ve mekruh gibi hükümleri bilmek.
- İkincisi: Bu bilgileri sağlamlaştırmak. Yani nasları manlarıyla bilmek, -manalardan kasıt, lugavi manalar ile illet diye bilinen şer’i manalardır-, bunları bildikten sonra usulleri furularına bağlamaktır. Yani bu türe özgü esasları, furuları ile bilmektir.
Buna örnek verecek olursak; önce Allah’ın (c.c) “Veya sizden biri tuvalet yapılan yerden gelirse… (Maide 63)” ayetinde ifade buyurduğu şeyin abdest bozmadan kinaye olduğu bilinir ki, bu onun sözlük manasıdır. Sonra hükümde etkili şer’i mana bilinir ki o da “necasetin canlı insan bedeninden çıkması”dır. Bu bilgi bu yolla sağlamlaştırılınca ön hükmü de bilinmiş olur ve arka organlar dışındaki yerlerden gelen şeylerin hükmü de bilinmiş olur
Usulü fer’i meseleyle bağlamaya örnek; kişi evvela “şüphenin yakinle çelişmeyeceği” kaidesini bilir. Bunu bilince abdestinden şüpheye düşüp abdestsizliğinden emin olursa abdest almasının vacip olduğunu, tersi durumda ise vacip olmadığını bilir.
- Üçüncüsü: Bununla amel etmektir. Çünkü ilmin hedefi, ona ulaşmak değil, onunla amel etmektir. Çünkü imtihan bilme değil, onunla amel etmede gerçekleşmektedir. Burada amel, ilim kategorisine sokulmuştur, çünkü buradaki ilimden kasıt, kurtuluşa götüren ilimdir. Kurtuluşa ise ancak ilme amel eklemekle erilir.
Kaynak: Esad Muhammed Said es-Sağirci / Delilleriyle Hanefi Fıkhı / bkz: 6-11
