1. Anasayfa
  2. Uncategorized

Haset Duygusu ve Sebepleri


Düşmanlık ve Nefret: Haset sebeplerinin en şiddetlisi budur. Çünkü herhangi bir sebeple bir insanın eziyetine maruz kalan ve bir şekilde istediğini elde etmesine engel olunan kişi bunu yapandan nefret eder ve ona kızar. Böylesinin nefsinde kin kök salar. Kin ise öç ve intikam almayı gerektirir. Kendisi bizzat öç almaktan aciz kalırsa, zamanın ondan öç almasını bekler.

Bazen de bunu Allah katındaki değerine bağlar ve düşmanı ne zaman bir belaya uğrasa sevinerek bunun kendisinin ondan nefret etmesinden dolayı Allah tarafından ona verilmiş bir ceza olduğunu zanneder. Düşmanı bir nimet elde etse buna üzülür. Çünkü bu, onun muradının zıddıdır.

Bazen de kendisine eziyet vermiş olan düşmanından onun hatırına intikam almadığı, hatta ona nimet verdiği zaman Allah katında bir değerinin olmadığını anlar. Özetle söylemek gerekirse;

Haset, nefret ve düşmanlıktan ayrılmaz. Fakat burada korunmanın ve takvanın sınırı haset edilen kişiye zulmetmemek ve bunu yapmaktan hoşlanmamaktır. Fakat bir insandan nefret edip sonra da onun sevinmesini ve üzülmesini aynı seviyede karşılamak mümkün değildir. Yüce Allah kafirleri, düşmanlıklarından dolayı hasetle vasıflandırmış ve şöyle buyurmuştur:

Ey iman edenler! Sizden olmayanları sırdaş edinmeyin, onlar size kötülük yapmaktan geri durmazlar, sıkıntıya düşmenizi isterler. Onların ağızlarından nefret taşmaktadır; kalplerinin gizlediği ise daha büyüktür. Gerçekten size delilleri açıklamışızdır, eğer düşünüyorsanız! Size gelince, bakın siz onları seviyorsunuz, ama onlar sizi sevmiyorlar.

Siz kitabın tamamına inanıyorsunuz; onlar sizinle karşılaştıkları zaman “inandık” diyorlar; yalnız kaldıklarında ise size karşı öfkelerinden parmaklarını ısırıyorlar. De ki: “Öfkenizden çatlayın!” Şüphesiz Allah kalplerde olanı bilmektedir. Size bir iyilik gelirse bu onları üzer, ama başınıza bir kötülük gelse buna sevinirler. Eğer sabreder ve sakınırsanız, onların tuzağı size hiçbir zarar vermez. Allah onların yaptıklarını çepeçevre kuşatmıştır (Al-i İmran Süresi 118-120)”

Bil ki, nefret sebebiyle ortaya çıkan haset bazen çekişmeye, dövüşmeye ve haset edilen kişinin elindeki nimeti izale etmek için hileler aramakla ömrü geçirmeye yol açar

Gurur: Başkasının, kendisinden üstün olmasının kişiye ağır gelmesidir. Kişinin akrabalarından biri yetkili bir makama geldiğinde veya yüklü bir para kazandığında, kendisi ona büyüklük taslayamayacağı halde onun kendisine büyüklük taslayacağından korkar. Bundan dolayı nefsi onun kendisine karşı iftihar etmesine tahammül edemez. Onun amacı büyüklük taslamasına engel olmaktır. Çünkü o, ötekiyle denk ve akran olmaya razı olmakla birlikte kendisine üstünlük kurmasına razı olmaz

Kibir: Kişinin mizacında karşısındakine büyüklük taslama, onu küçümseme ve kullanma duygusu vardır. Bu yüzden ötekinin kendisine boyun eğmesini ve amaçları doğrultusunda onu takip etmesini bekler. Öteki bir nimete nail olduğunda, onun kendisine büyüklük taslamasına ve takipten vazgeçmesine tahammül edememekten korkar. Bazen de ötekine denk olmayı veya ona üstün gelmeyi ve böylece kendisine büyüklük taslanan biriyken büyüklük taslayan olmayı bekleyip özler

Resulüllah (s.a.v)’i inkar edenlerin çoğunun hasedi bu gurur ve kibirden doğmuş, yetim ve fakir birinin kendilerinin önüne geçmesini gururlarına yediremeyip şöyle demişlerdir: Dediler ki:

Bu Kur’an iki şehirden bir büyük adama indirilse olmaz mıydı? (43/31). Yani dediler ki: Eğer bu Kur’an iki şehirden (Mekke ve Taif) bir büyük adama indirilmiş olsaydı ona uymak bize ağır gelmezdi. Yine, o kafirler müminler hakkında şöyle söylemişlerdir: Aramızdan Allah’ın kendilerine lütuf ve ihsanda bulunduğu kimseler de bunlar mı? (6/53). İnkarcılar bu sözleri, müminleri küçümsemek ve onlara tenezzül etmediklerini ifade etmek için söylemişlerdir

Kendini Beğenmek: Yüce Allah, geçmiş ümmetlerin şöyle söylediklerini bizlere haber vermektedir: Siz de ancak bizim gibi birer insansınız (36/15). Gerçekten, sizin gibi bir beşere itaat ederseniz elbette kaybedersiniz (23/34). Bu sözü söyleyen inkarcılar, kendileri gibi bir insanın peygamberlik rütbesini elde etmesini garip karşılamış ve bunu gururlarına yedirememişlerdir.

Bundan dolayı peygamberlere haset edip sahip oldukları rütbenin zeval bulmasını istemişlerdir. Onları bunu yapmaya iten şey ne kibir, ne liderlik, ne de bir düşmanlıktır. Onlar bunu, kendileri gibi bir insanın onlardan üstün olmasına tasalandıkları için yapmışlar ve şaşkınlık içerisinde şöyle demişlerdir:

Allah, peygamber olarak bir insanı mı gönderdi? (17/94). İçinizden sizi uyaracak bir adam vasıtasıyla size bir zikir (kitap) gelmesine mi şaştınız? (7/63)

Maksatları Elden Kaçırma Korkusu: Bu durum, aynı maksat için birbiriyle rekabet edenlere mahsustur. Çünkü birbiriyle rekabet edenlerden her biri, maksadını elde etme yolunda ona yardımcı olacak herhangi bir nimetin; ötekinin eline geçmesini istemez.

Evlilikle ilgili maslahatlarda rekabette kumaların, değer verilme ve mal elde etme maksatlarına ulaşmak amacıyla ana babanın kalbinde yer edinme rekabetinde kardeşlerin, hocasının kalbinde yer edinmek için iki öğrencinin, makam ve mal elde etmek amacıyla kalbinde yer edinmede hükümdarın nedimlerinin ve has kullarının ve makam sahibi olmak amacıyla bir beldedeki vaizlerin birbirlerine haset etmeleri bu türdendir

Liderlik Sevgisi ve Nefsin Herhangi Başka Bir Maksada Ulaşma amacı Olmaksızın Sadece Makam Elde Etmek İstemesi: Herhangi bir dalda benzersiz ve eşsiz olmak isteyen, övülme isteği galip gelen ve hakkında zamanının tek adamı ve kendi dalında asrının eşi olmayan adamı denilmesine sevinip çıldıran kişiyi buna örnek gösterebiliriz.

Böyle biri, dünyanın öte tarafında kendisine denk birinin bulunduğunu duyduğunda üzülür, onun ölmesini veya onunla ortak olduğu ilim, cesaret, ibadet, zanaat, servet vb alanlardaki nimetin elinden gitmesini ister.

Bu hasedin sebebi ne düşmanlık, ne gurur, ne kibir, ne de bir maksadın elden gitmesinden endişe duymaktır. Buradaki hasedin yegane sahibi tek ve eşsiz olmak, lider olma isteğidir. Liderlik elde etmek dışında, bazı alimler arasında cereyan eden makam elde etme ve insanların kalplerinde yer edinme isteği de bu hasedin sebeplerinden biridir. Yahudi alimleri, liderlikleri elden gideceği ve toplum önderi olamayacakları endişesiyle Resulüllah (s)’ı tanıdıklarını inkar etmişlerdir

Nefsin Pis ve yüce Allah’ın Kullarına Karşı Cimri Olması: Herhangi bir liderlik, kibir ve mal talebiyle ilgili olmadığı halde, yanında bir kulun yüce Allah’ın ona verdiği nimetteki güzel hali anlatıldığında birtakım kimselere bunun ağır geldiğini görürsünüz.

Ama onlara insanların işlerinin düzgün gitmediği, hedeflerine ulaşamadıkları ve yaşam şartlarının çekilmez hale geldiği söylendiğinde sevinirler. Böyleleri her zaman başkasının işlerinin ters gitmesini isterler ve yüce Allah’ın kullarına verdiği nimeti kıskanırlar. Sanki Allah’ın kulları, bu nimeti onun mülkünden ve hazinesinden almışlar gibi cimrilik ederler.

Alimler bu hususta şöyle demişlerdir;

Cimri (bahil) kendi malında cimrilik edendir. Pinti (şahih) ise başkasının malında cimrilik edendir. Böyleleri, aralarında hiçbir düşmanlık ve bağ bulunmadığı halde Allah’ın kullarına verdiği nimete haset ederler. Bu davranışlarının tek sebebi, nefsin pis ve fıtrat bakımından mizacın adi olmasıdır.

Böyle bir hastalığın tedavisi çok zordur. Çünkü diğer sebeplerden kaynaklanan hasedin nedenleri arızidir, ortadan kalkmaları tasavvur edilebilir ve izale edilmeleri umulur. Oysa bu tür haset, mizaçtan kaynaklanan bir pislik olup arızi bir sebepten dolayı doğmadığı için izalesi de zordur.

Kaynak: İbnü’l-Cevzi / Minhacü’l-Kasıdin Ve Müfidü’s-Sadıkin / C: I / bkz : 708-711

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir