1. Anasayfa
  2. Peygamberlere İnanmak

O; Alemlere Rahmet Olarak Gönderilmiş Bir Peygamberdi


Mahlukatını aşamalarla yaratıp, onlara yaratılış aşamalarında dilediği gibi izzet ve iktidar veren Allah’a hamd olsun. O, peygamberlerini, mükellef kullarına uyanı ve mazeret gösterilmemesi için gönderdi. Onlara tabi olanlara nimetinin bütün çeşitlerini tamamladı. Onlarla, yöntemlerine muhalefet edenleri susturdu, delillerini ortaya koydu, yolunu aydınlattı, isyan gerekçelerini ortadan kaldırdı, mazeretlerinin kökünü kesti, haklılığını ortaya koydu ve en açık biçimde savundu ve şöyle buyurdu:

“Bu benim dosdoğru yolumdur, öyleyse ona tabi olun, ondan başka yollara tabi olmayın, onlar, iyilik yapanlara mutlu akıbeti müjdeleyen, kötülük yapanlara da kötü akıbeti haber veren elçilerimdir.” Ta ki, insanlar, elçilerden sonra Allah Tealayı suçlayıcı savunma yapmasınlar. Onların hepsine, kendi elçilerinin diliyle toptan çağrıda bulunarak, kullarına karşı görevini yaptığını ve adalet ile davrandığını ispat etmiştir. Onlardan dilediğini sırf bir nimet ve lütuf olarak hidayete erdirmiştir.

Nimetlerini kullarının üzerine yağdıran, merhameti kendisine bir görev olarak kabul eden ve rahmetinin gazabına galip geldiği hükmünü kitabına koyan Allah noksan sıfatlardan münezzehtir. Her şeyde rububiyet, vahdaniyet, ilim ve hikmetine en adil şahitler bulunan Allah ne mübarektir!

Kulları arasında, bir kişinin binlerce kişiye denk olabileceği şeklinde kullarını sahip oldukları kemal mertebelerine göre değerlendirmesi olmasaydı bile bu özellikleri onun mubarekliğine delil olarak yeterdi.

Bunun sebebi de kulları bilsin ki Allah her başarıyı olması gereken yere vermiş, her lütfu yerli yerinde kullanmış, rahmetini de dilediğine tahsis etmiştir. O en iyi bilen ve en iyi hükmedendir. Lütuf O’nun elindedir, dilediğine verir. Allah büyük lütuf sahibidir.

O’na hamd ederim. O’na hamd etmeyi başarmak da O’nun büyük nimetlerindendir. O’na şükrederim. Şükür lütfunun, kereminin ve taksiminin artmasına kefildir. O’ndan bağışlanma diler, nimetinin gidip, azabının gelmesini gerektiren günahlarımdan dolayı pişmanlığımı arz ederim.

Şahitlik ederim ki Allah’tan başka ilah yoktur, o tektir, ortağı yoktur. Yerler ve gökler bu hakikat ile ortaya çıkmış, bütün mahlukat bu inanç üzerine yaratılmış. dinler bu itikat üzerine kurulmuş, kıble bunun için konulmuştur. Cihat kılıçları bunun için çekilmiş, bütün kullarına Allah bunu emretmiştir. Bu inanç, insanların üzerine yaratıldığı özel bir fıtrattır.

Bütün peygamberlerin ümmetlerini davet ettiği kulluğun anahtarıdır. Bu inanç İslam kelimesi, darusselamın anahtarı, farz ve sünnetin temelidir. Kimin son sözü “la ilahe illallah” olursa o cennete girer.”

Muhammed (s.a.v)’in O’nun kulu ve elçisi, yaratıkları içinden seçtiği, kullarına varlığını ve birliğini ispat ettiği delili, vahyi için güvendiği, alemlere rahmet olarak gönderdiği, çalışanlara örnek, yolunda gidenlere rehber, karşı gelen inatçılara haklılıginı ispat ettiği bir delili, kafirler için bir pişmanlık sebebidir.

Onu, kıyamet öncesinde hidayet ve hak din ile, doğru yolda gidenleri müjdeleyici, yanlış yolda gidenleri uyarıcı, izni ile Allah’a çağıran, aydınlatıcı bir kandil olarak gönderdi. Onunla, yeryüzündekilere, şükrünü eda etmekten acze düşeceklere büyük bir nimeti lütfetti.

Ona mukarrabun melekler ile imdat edip, özel yardımı ve müminleri ile de yardım etti. Açıklayıcı, hak ile batılın, doğru ile yanlışın, şüphe ile kesin bilginin arasını ayırıcı kitabım ona indirdi. Göğsünü o kitaba açtı. Ağır yükünü ondan kaldırdı. Şanını yüceltti. Ona karşı gelenleri küçültüp, zillete mahkum etti. Apaçık kitabında onun hayatına yemin etti.

İsmini ismi ile yan yana zikretti. Hutbelerde, teşehhütlerde ve ezanlarda Allah anıldığında hemen o da anılır oldu. Ona itaati, onu sevmeyi, haklarını yerine getirmeyi insanlara farz kıldı. O olmadan, kendisine ve cennetine giden bütün yolları kapattı.

O bir terazidir, bütün ahlak, söz ve davranışlar onun ahlak, söz ve davranışları ile tartılır ve seçilir. O bir ayıraçtır, ona tabi olmakla şaşkınlar ile hidayete erenler birbirinden ayırt edilir.

Ömrünü kelle koltukla Allah yolunda harcadı. Kimse onu bundan geri çeviremedi. Onun emrini, insanların başlarını çatlatırcasına söyledi, kimse onu bundan engelleyemedi. Nihayet kendisine verilen elçilik görevini tam olarak yerine getirdi, emaneti teslim edildiği gibi ehline teslim etti.

Ümmete nasihat etti, Allah yolunda hakkıyla cihad etti. Risaleti ile karanlık yeryüzü yeniden aydınlandı. Parçalanan gönüller onunla yeniden birleşti. Yeryüzü nura ve güzelliğe garkoldu. İnsanlar onun getirdiği dine yığınlar halinde girdi. Allah Teala onunla dinini ikmal edip mümin kullarına nimetini tamamlayınca, onu kendi tarafına tercih etti ve

“En Yüce Dost”a ve en yüce makama götürdü. Bu dünyadan giderken ümmetine apaydınlık bir yol, apaçık bir yol bıraktı. Allah, melekler, peygamberler ve Allah’ın Salih kulları ona ve onun ailesine; onun Allah’ı birleyip insanlara tanıttığı ve davet ettiği gibi salat ve selam etsin.

Şimdi, kendisi için yarışmaya en değer ve yarış meydanında peşinde koşulmaya en layık olan şey, kulun dünya ve ahiretde saadetini temin edecek ve de bu saadete götürecek olan şeydir. O şey de faydalı ilim ve salih ameldir ki, bir kulun mutluluğunun bunlarsız gerçekleşmesi mümkün değildir.

Bu sebeplere sarılmadan kurtuluş da mümkün değildir. Bunlara sahip olan gerçekten kazanmış ve kurtulmuştur. Bunlardan mahrum olanlar ise her türlü hayırdan mahrum olmuştur. İnsanların rahmete nail olması (merhum) ile rahmetten yoksun olması (mahrum) bu ikisine göredir. Bunlarla ancak iyi kötüden, muttaki günahkardan, zalim mazlumdan ayırt edilir.

İlim amelin değişmez arkadaşı ve ayrılmaz çiftidir. Bilginin şerefi de bilinenin şerefine göredir. İlimlerin tartışmasız en şereflisi tevhit ilmidir. En faydalısı kulların davranışları ile ilgili ilimdir. Bu iki nur ve iki ilim ise ancak, kesin delillerin masum olduğuna delalet ettiği, semavi kitapların itaatini vacib kıldığı, vahiy den başka hiçbir şey konuşmayan o pınardan elde edilip alınabilir.

“O ancak kendisine vahyedileni (konuşur).”!

Kaynak: İbn Kayyım el-Cevziyye / İ’lamü’l Mavvakkı’in / C: I-II / bkz: 41-43

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir