Kim Bir Kavme Benzerse Onlardandır
- Soru: Kimsin?
- Cevap: …
- Soru: Kimsin?
- Cevap: … … Sustu…
(Susmak hiçbir zaman sadece susmak anlamına gelmez.) Bu soruyu bir başkası sorsaydı keşke. O zaman her şey çok daha kolay olabilirdi. Ama insanın içinden münasebetsiz zamanlarda, hiç beklemediği bir anda, apansız böyle soruların geçmesi ve yine insanın kendi’sinin bu sorulara cevap vermek, daha doğrusu sorunun sebep olduğu dipsiz boşluğu doldurmak zorunda olması pek de kolay değil.
Soru: Kimsin?
Durup düşünmeli, ölçüp tartmalı, aramalı bulmalıdır şimdi kendisini. Bunca yoğunluğun, işin gücün, hesabın kitabın arasında başını ellerinin arasına alıp her şeyi susturup cevap vermelidir kendisine. İnsanın derunundan gelen ve adeta kendisini delip geçen, her şeye verilecek bir cevabı varken afallamasına, basamakları hızla çıkarken tökezlemesine sebep olan bu tür sorulara cevap bulmak kolay değildir. Çoktan seçmeli olsaydı soru belki durum daha farklı olabilirdi ya da kimliğinde yazanlar kim olduğunu hatırlamasına yetseydi daha kolaydı işi. Gurur kaynağı olan kabarık CV’sinin satırlarında da havalı özgeçmiş dosyasında da aradığını bulamadı.
Şöyle bir etrafına baktı.
(Aynı zamanda gördü.) HERKES birbirine ne kadar benziyordu, kendisine döndü baktı. HERKES’le ne kadar çok ortak noktası vardı.
Düşündürdü bu durum onu. (Düşünmesi doğru yolda olduğuna işaret…) HERKES’le aynı mekânlara takılıyor, HERKES’in kafa yorduğu konular üzerinde aynı edayla konuşuyor, cümlelerinde aynı tonlamayla benzer noktaları vurguluyordu. HERKES gibi giyiniyor, HERKES gibi yürüyor, HERKES gibi okuyor, HERKES gibi yaşıyordu. Bir şeyi HERKES yaptığı için yapıyor, sevdiği için seviyor, bıktığı için bıkıyordu. HERKES kadar düşünceli, HERKES kadar hisli, HERKES kadar merhametli, HERKES kadar hassasiyet sahibi idi. Bunun yanında HERKES kadar duyarsız, HERKES kadar hissiz, HERKES kadar doyumsuz ve bencil biriyd. Şaşırdı. (Şaşırması hala şaşırabildiğini gösteriyor. Üstelik kimse şaşırmazken bunu yapabilmesi harika!)
Soru: Kimsin?
Kontrolünü asla kaybetmemesi gerektiğini düşündü. (Oysa hayatının kontrolünü çoktan başkalarının eline vermişti.) Profesyonel bir şekilde yaklaşarak bu soruyu cevaplayabilirdi. Bütün kostümleri, bütün maskeleri, bütün markaları, bütün mekan ve makamları denedi, yine olmadı. Bu kadar çok kılık değiştiren bir benliği tanıması haliyle olanaksızdı. Kendisine yeni bir ben lazımdı, mümkün olsa kendisine yeni bir ben alıp her şeye yeniden başlayacaktı.
Kendisine şöyle bir baktı: BAŞKA’larının beğenileri, eleştirileri, zevkleri, tutkuları, alışkanlıkları o kadar işgal etmişti ki benliğini, bambaşka biri olup çıkmış, tam manasıyla başkalaşmıştı. Üzerinde BAŞKA’larına ait kostümler, kafasında BAŞKA’larına ait fikirlerle, dilinde BAŞKA’larının jargonu, ağzına yakışmayan devşirme kelimelerle, kendisinin ait olmadığı bir yerde BAŞKA’larına ait havayı teneffüs ediyor, bununla kalmayıp ta içine çekerek içselleştirmeye çalışıyor ve yeri geldiğinde kendisine ait olmayan tüm bu şeyleri ölesiye savunuyordu. Sahi ne yapıyordu? Kimdi, kimlerdendi? Acıdı kendisine. (Kalbi hala diri.)
Ne kendisi ne BAŞKA’sı olamamak hayatı boyunca bu arafta yaşamaya mahkum olmak ne acı. Kimsin dendiğinde sağına ve soluna bakmadan kim olduğunu ve dahi olmadığını anlayamamak ne acı. Ne acı geceyi gündüz gündüzü gece zannetmek. İnsanın zemininin ayaklarının altından kayıp gitmesi, zeminini Başka’larına göre tayin etmesi ne acı. Ne acı insanın kendini bulamaması, kendisi olamaması ve kalamaması.
Günbegün BAŞKA’larına benzerken gün gelip HERKES’le aynı olacağını kestirememesi ne acı. Ne acı bir zamanlar benzemek korkusu yaşadığı şeylere benzediği için övünmesi.
Fark etti. (Elhamdülillah…)
Hızla yaklaşıyordu yaklaşmakta olan ve o, aynı hızla BAŞKA’larına benziyor, HERKES’leşiyordu. Tehlike büyükrů. Kendi zevklerine, heveslerine, hayallerine, ideallerine hep başkalarına ait bir şeyler karışmıştı.
Adı yüzünden yolunu yolu yüzünden adını değiştirmişliği çoktu. Böyle giderse ne adı ne yolu olacaktı. Yer-yön kabiliyetlerini yitirmeye başlamış yersizlik ve yönsüzluk arasında sıkışıp kalmıştı. İstikrarlı bir şekilde başkalarına özenip başkalarına benzemek için yaşamıştı.
Şimdi benliğinin ellerinden akıp gittiğini görüyor, zamanın kendiliğini hızla erittiğini fark ediyor, kendisine yabancılaşıyordu. Sınırları belirsizleşince, benzemekten korktuklarıyla ne kadar çok benzer yönünen olduğunu fark etti. Benzemek fiilinin insanın hayatını tüm kılcallanna kadar böylesine etkileyeceğini daha önce hiç düşünmemişti.
Kim olduğu kadar onemliydi insanın kime benzediği. Aksi halde kendisini BAŞKA’larından farklı görmesinin hiçbir anlamı yoktu.
Dünya üzerinde gelmiş geçmiş tüm insanlar arasında benzenilmeye en layık olan, örneklerin en güzeli Peygamberi’nin (s.a.v) şu sözü her şeyi özetliyordu aslında: “Kim bir kavme benzerse, o da onlardandır”
Artık kim olduğunu biliyordu. I
Soru: Kimsin?
Cevap: Benzediğin…
Kaynak: Rukiye Aydoğdu Demir (Diyanet İşleri Uzmanı) / Diyanet Aylık Dergisi / 2016 Mart / bkz: 42-43
