1. Anasayfa
  2. Peygamberlere İnanmak

Peygamber Efendimizin Kur’an-ı Açıklaması


Peygamber Efendimizin Kur’an-ı Kerim’i Açıklama Görevi

Kur’an, insanları hem dünyada hem de ahirette mutlu etmeği hedefleyen bir kitaptır. Bunun için Müslümanlar tarafından çok iyi bilinmesi gerekmektir. Bu da ancak Kur’an’ın açıklanması ve tefsir edilmesiyle mümkün olur.

Kur’an’ın en güzel tefsirini yine Kur’an yapmaktadır. Çünkü Kur’an, Yüce Allah’ın sözü olduğundan onun en güzel tefsirinin yine Yüce Allah tarafından yapılacağında şüphe yoktur. Kur’an’ın bir yerindeki genel bir hüküm, başka bir yerinde özelleştirilerek açıklanmış olabilir. Veya başka bir ayette kapalı olarak geçen bir hükürn, diğer bir ayetle daha açık bir şekle getirilmiş olabilir. Mesela;

  • De ki, ey kendilerine yazık eden kullarım, Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin, Allah bütün günahları bağışlar. Çünkü O, bağışlayan, merhamet edendir (Zümer 53)

Bu ayette zikredilen “bağışlar” sözü başka bir ayetle şöyle tahsis edilmektedir.

  • Allah kendine ortak koşanları bağışlamaz, bundan başka dilediğini bağışlar (Nisa 116)

Görüldüğü üzere bu ayetle, yukarıdaki ayete geçen bağışlama işi sınırlandırılarak, şirkten başka günahların bağışlanacağı belirtilmektedir. Böylece alttaki ayetle, üstteki ayet tefsir edilmiş bulunmaktadır. Bu şekildeki tefsir örnekleri Kur’an’da pek çoktur.

Ancak, her ne kadar Kur’an’ın bir kısmı diğer bir kısmını tefsir ediyor ise de Kur’an’ın anlaşılması için bu yeterli değildir. Çünkü Kur’an’ın hepsi birbiriyle tefsir edilmemiştir. Bu bakımdan Yüce Allah, Hz. Peygamberi tebliğ ile görevlendirdiği gibi, onu açıklamakla da görevlendirmiştir.

  • Biz sana Kur’an’ı indirdik ki, insanlara ne gönderildiğini açıkça anlatasın ve insanlar da düşünüp öğüt alsınlar (Nahl 44)
  • Bu kitabı sana ancak hakkında ihtilaf ettikleri şeyleri onlara açıkça anlatman için gönderdik (Nahl 64)
  • Gerçekten biz sana kitabı (Allah’ın sana gösterdiği biçimde insanlar arasında hüküm vermen için) hak olarak indirdik (Nisa 105)
  • Biz, her peygamberi yalnız kendi kavminin diliyle gönderdik ki onlara emredildikleri şeyleri açıklasın (İbrahim 4)

Kur’an’daki gerçekleri insanlara açıklayacak ve onları insanlara öğretecek olan, şüphesiz kendisine vahiy gelen Hz. Peygamberdir. Kur’an’ı en iyi bilen ve yaşayan O’dur. O’nun anlayışı ve yaşayışı doğrudan doğruya kur’an’ın izahıdır.

Kur’an, Arapça olarak Hz. Peygambere inmiştir. Elbette onun ne demek istediğini anlayan ve açıklayan da Hz. Peygamber olacaktır. Nitekim bir ayet-i kerimede Yüce Allah:

  • Sonra onu açıklamak da bize düşer (Kıyame 19) buyurmaktadır.

Bazı ilim adamları, buradaki açıklamaktan maksat, Hz Peygamber’in izah ve tefsir etmesidir, demişlerdir

Hz. Peygamber de Kur’an’ın genel hükümlerini tahsis, mücmelini tafsil ve müşkilini beyan etmiştir. Diğer bir ifadeyle Kur’an’ın tefsirine ihtiyaç duyulan yerlerini tefsir etmiştir.

Şimdi Hz. Peygamberin tefsir etmiş olduğu ayetlerden birkaç örnek verelim:

Namazlara ve orta namaza devam edin. Samimi bir bağlılıkla Allah için namaza durun: Bu ayette geçen “orta-namaz” sözü, ikindi namazı olarak açıklanmıştır

Gazabına uğrayanların ve sapıkların yoluna değil: Burada Allah’ın gazabına uğrayanlardan maksat Yahudiler, sapıklardan maksat ise, Hıristiyanlardır. Bu ayetin Hz. Peygamber tarafından bu şekilde tefsir edildiği, bütün müfessirler tarafından kabul edilmiştir.

İnsanlara şahit olmanız için sizi orta bir ümmet yaptık: Bu ayet hakkında da Ebu Hureyre şu hadiseyi nakletmektedir: Hz. Peygamberle beraber bir cenazeye gitmiştik. Cenaze namazını kıldıktan sonra, cemaat ölen şahıs için ne iyi adamdı deyince, Hz. Peygamber. vacip oldu dedi. Sonra yine beraberce bir cenazeye gitmiştik, cenaze namazından sonra, cemaat ne kötü bir adamdı deyince, Hz. Peygamber yine: vacip oldu dedi. Bunun üzerine Ubeyy b. Kab kalkarak Ya Rasulallah vacip oldu sözünüzün anlamı nedir? dedi. Hz. Peygamber: Allah Teala’nın şu sözüdür. İnsanlara şahit olmanız için (Bakara 143)” buyurmuştur

Hz. Peygamberin bu ifadesiyle, Bakara suresinin 143. ayeti (müslümanların insanlar üzerinde şahit oldukları) açıklanmaktadır.

İşte bu misaller de gösteriyor ki, Hz.Peygamber(s.a.v.) Kur’an’ı açıklamakla da görevlendirilıniş, o da ihtiyaç duyulan yerlerde gerekli açıklamaları yapmıştır. Aynı zamanda bunu yaşayışıyla da örnek olarak göstermiştir.

Kur’an’ın Anlaşılmasında Sünnetin Önemi

Kur’an-ı Kerim bunları detaylarıyla açıklamamıştır. Bunlar ancak Hz. Peygamber’in izahı ve uygulamasıyla anlaşılmaktadır. Mesela, Hz. Peygamber: “Namazı benden gördüğünüz gibi kılınız (77) buyurmuştur. Yine Hz. Peygamber, sahabeden birisinin namazı güzelce kılmadığını görünce şu açıklamayı yapmıştır.

Namaza kalktığın zaman tekbir al, sonra Kur’an’dan kolayına geleni oku, sonra tatmin olacağın şekilde rükunu yap, sonra tamamen doğrul, daha sonra güzelce secdeni yap, sonra secdeden kalk ve namazını buna göre kıl

Hz Peygamberin namazla ilgili bu gibi açıklamaları ve bizzat kendi uygulamarıyla namazın ne şekilde kılınacağı öğrenilmiş ve ashab-ı kiram da bunları ayniyle uygulamışlardır. Böylece “Namaz kılımız” anlamındaki ayetler Hz. Peygamber tarafından açıklanmış ve ilahi emirler yerine getirilmiş oldu.

İşte bu namaz kılma şekli, sahabeden sonra nesilden nesile intikal ederek günümüze kadar ayniyle gelmiştir. Hac ve zekat gibi ibadetlerin de yerine getirilmesi birçok ayetle emredilmiştir. Ancak bunlar da çok kısa ve özlü olarak anlatılmış, tatbikatiyle ilgili bir açıklama yapmamıştır. Bu da Hz. Peygamberin açıklamasını ve örnek tatbikatını zorunlu bir hale getirmiştir.

Nitekim Hz. Peygamber, Hac tatbikatı ile ilgili olarak şöyle buyurmuştur.

  • Hac ile ilgili vazifelerinizi benden öğreniniz .

Zekat hakkında da:

  • Mallarınızın kırkta birini” veya “Mallarınızın ikiyüzde beşini zekat olarak veriniz” buyurmak suretiyle, zekatın ne kadar verilmesi gerektiğini açıklamıştır.

Bunlara benzer daha pek çok sözlü ve uygulamalı açıklamaları vardır. Kur’an’ın emretmiş olduğu ve Müslümanların yapmakla mükellef bulunduğu diğer dini vecibelerde de durum böyledir. Mesela, cihadın ne olduğunu, emri bil maruf ve nehy-i anil münker’in nasıl yapıldığını, anneye babaya itaat etmenin, istiğfar, dua v.b. bütün hususların nasıl uygulanacağını genişçe açıklamıştır.

Muamelatla ilgili hususlarda da dururnun aynı olduğu görülmektedir. Bir ayette Yüce Allah alış veriş ve faizle ilgili olarak şöyle buyurmaktadır:

  • Alış verişi helal ve faizi haram yapmıştır (Bakara 275)

Ayette geçen “bey” kelimesiyle, genel anlamda bütün alış veriş kasdedilmiştir. Alış veriş iki şahıs arasında birisinin para, diğerinin onun karşılığında mal vermesiyle meydana gelen bir işlemdir. Fakat alış veriş çeşitlerinin ve bunların kendilerine göre bir takım şartlarının olduğu da bilinen bir gerçektir.

Eğer genel bir ifade olan bu alış veriş, Hz. Peygamber tarafından açıklanmamış ve uygulanabilecek bir nitelik kazandırılmamış olsaydı, hangi alış veriş sözleşmesinin doğru, hangisinin doğru olmadığını Müslümanlar nasıl bileceklerdi?

Yine ayette faizin haram olduğu genel olarak bildirilmiş, fakat faizin ne olduğu, hangi mallarda cereyan ettiği hakkında bir açıklama yapılmamıştır.

İşte Hz. Peygamber, Kur’an tarafından ortaya konulan bu genel esasları Müslümanların anlayabileceği bir tarzda açıklamıştır. Kitab’ın hükümleri Sünnet tarafından açıklanmasaydı, herkes kendi aklına ve arzusuna göre bir yorum getirmiş olurdu ki, bu da dinin yozlaştırılmasından ve ifsat edilmesinden başka bir anlam taşımazdı.

Sünnetin Kur’an’ı açıklaması genel olarak şu üç yönde görülmektedir.

1-) Sünnet, Kur’an’da bulunan bir hükmü destekler ve onu kuvvetlendirir. Böylece o hükmün iki delili, yani iki kaynağı olmuş olur. Bunlardan biri Kur’an, diğeri de Hz. Peygamber’in Sünnetidir. Mesela, namaz kılmak, oruç tutmak, zekat vermek bem Kur’an, hem de Sünnetli sabittir.

2-) Sünnet, Kur’an’da genel olarak işaret edilen hususları açıklamaktadır. Mesela, Hac ibadetinin yerine getirilmesi Kur’an’la emredilmiştir ama, Haccın menasiki ile ilgili gerekli açıklama Kur’an’da mevcut değildir. Hz. Peygamber bu konuda gerek sözleri, gerekse uygulamarıyla yeterli açıklamaları yapmıştır. Onun bu açıklamaları İslam hukukunun ikinci kaynağını teşkil etmektedir.

3-) Sünnet, Kur’an’da olmayan bir hükmü koyabilir ve bu hüküm de Sünnetle sabit olmuş olur. Mesela, Nisa suresinde nikahı haram olan kadınlar sayılırken, kadının hala ve teyzesinin durumları açıklanmamıştır. Hz. Peygamber, ayetle hakanda hüküm verilmeyen bu hususu açıklamış, kadının hala veya teyzesiyle aynı kışının nikahında olmasını haram kılmıştır. Yine azı dişli yırtıcı hayvanların ve pençeli haram olması ve nesep ile haram olan süt ile de haram olması gibi hususlar, yalnız sünnet ile sabit olmuştur.

İmamı- Şafii’de Sünnet’in Kur’an’ın hayatında üç durumunun olduğu nu şöyle açıklamaktadır.

Birincisi: Yüce Allah bir şey hakkında ayet indirmiş, Allah’ın Rasulü de Kitabın bildirdiğini olduğu gibi açıklanmıştır.

İkincisi: Yüce Allah’ın kitabında mücmel olarak bulunan hususlardır ki, Hz.Peygamber bunların ne anlama geldiğini izah etmiştir.

Üçüncüsü de Kur’an’da hüküm bulunmayan bir hususta, Hz. Peygamber’in koyduğu hükümlerdir.

Demek oluyor ki;

Sünnet, ya Kur’an’da bulunan bükümleri destekler, ya mücmel olanlarını açıklar, ya da Kur’an’ın dokunmadığı hususlarda onun genel hükümleri doğrultusunda yeni hükümler koyar.

Hz. Peygamber’den çıktığı kesin olarak bilinen hadislerin, Kur’an’ı açıklayıcı, destekleyici ve hüküm bulunmayan yerde hüküm koyucu olduğuna işaret eden hadisler de vardır. Bunlardan birinde şöyle buyurulmaktadır:

  • Dikkat edin, bana kitapla birlikte onun bir benzeri verildi. Dikkat edin, karnı tok olduğu halde koltuğuna yaslanarak, Kur’an’a sarılın, onda helal olarak ne bulursanız onu helal kabul edin. Onda haram olarak ne bulursanız onu da haram kabul edin, diyecek bir adamın çıkması yakındır. Dikkat edin size ehli merkep eti, yırtıcı hayvanlardan parçalayıcı dişi olanların eti ve aranızda bulunanların kaybettikleri mallar helal değildir.

Burada Kitap ile birlikte verilen şeyin Sünnet olduğu kastedilmektedir.

Kur’an’ın anlaşılmasında Hz. Peygamberin sözlü sünnetinin yanında fiili sünnetinin de yani, davranış ve hareketlerinin de büyük önemi vardır.

Nitekim Hz. Aişe’ye Hz. Peygamber’in ahlakından sorulunca: “Onun ahlakı Kur’an’dan ibarettir” demiştir. Bundan da Hz. Peygamber’in Kur’an’ı anladığı, yaşadığı ve yaşayışı ile insanlara örmek olduğu anlaşılmaktadır.

Kur’an’ın anlaşılmasında Sünnet’in önemi, Mekhül’n şu sözleriyle ne güzel ifade edilmiştir:

Kur’an’ın Sünnete olan ihtiyacı, Sünnetin Kur’an’a olan ihtiyacından daha fazladır.

Yahya b. Ebi Kesir (0.129/746) de:

Sünnet Kur’an’a kadidir, Kur’an ise Sünnete kadi değildir.

Sünnetin Kitab’a kadi olması hususunda Ahmed b. Hanbel’e sorulduğunda o şöyle demiştir:

Ben böyle söylemeğe cesaret edemem. Fakat derim ki, Sünnet Kitabı tefsir ve beyan eder.


Suyuti’ye göre de “Kur’an’ın Sünnete muhtaç olduğu sözünün anlamı şudur.

Sünnet, Kur’an’ın mücmel olan yönleri için bir açıklayıcıdır. Çünkü Kur’an’da bir takım veciz yönler vardır ki, onları anlayan ve çözebilen bir kimseye ihtiyaç vardır. İşte bu kişi de kendisine Kur’an inen Hz. Peygamber (s.a.v.)’dir.

Kur’an-ı Kerim daha umumi, hadis ise daha hususidir. Bütün hükümleriyle daha umumi olan, hususi olanı kapsamaktadır. Kur’an ile hadis arasında prensip bakımından mevcut olan birlik, hadisin tek başına bir hüküm getirmesine veya mevcut olan bir hükmü izah etmesine mani değildir. Zira Sünnet ile emel etmenin vacip olduğunu gösteren Kur’an-ı Kerim’dir.

Aynı zamanda Hz. Peygamber’in peygamberliğine inanmanın ve ona itaat etmenin gerekliliğini birçok ayetiyle bildiren yine Kur’an-ı Kerim’dir. Bu bakımdan Kitap ve Sünnet arasındaki bütünlüğü zayıflatacak hiçbir mantığı delil ileri sürülemez.

Yard Doç Dr. Şevki Saka

Kaynak: Diyanet İşleri Başkanlığı / Diyanet İlmi Dergisi / 1990 / 1. Sayı

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir