Dört büyük kitap ve indirildikleri peygamberler ise sırasıyla şunlardır:
- Tevrat: Musa (a.s)’a
- Zebur Davud (a.s)’a
- İncil: İsa (a.s)’a
- Kur’anı Kerim: Hz. Muhammed (s.a.v)’e
Dört ilahi kitaptan birincisi olan Tevrat, Musa (a.s)’ya gönderilmiştir.
Buna Ahdi Atik’de denir. Bu gün elde bulunan Tevrat’ın Hz. Musa’ya nazil olan ilahi kitabın aynısı olduğu söylenemez. Çünkü sonradan birçok ilave ve çıkartmalar yapılmış bir kitap haline gelmiştir.
Tevrat’ın üç meşhur nüshası vardır ve şunlardır:
- 1-) Yahudiler ve Protestanlarca kabul edilen İbranice nüsha.
- 2-) Roma ve Doğu kiliselerinde kabul edilen Yunanca nüsha.
- 3-) Samirilerce kabul edilen Samirice nüsha.
Bu nüshalar karşılaştırıldığında aralarındaki önemli farklar hemen görülür. Bu da Hz. Musa’ya Allah tarafından gönderilen Tevrat’ın asıl nüshasının mevcut olmadığını gösterir.
Dört ilahi kitaptan ikincisi olan Zebur Hz. Davud’a gönderilmiştir.
Zebur, bugün “Ahdi Atik” içinde “mezmurlar”(Mezmur: Zebur sürelerinden her biri) adıyla yer almıştır. Müstakil bir Zebur kitabı mevcut değildir. Bu nedenle Zebur hakkında fazla bilgi bulunmamaktadır. Halen Yahudi sinagoglarında veya kiliselerde söylenen ilahiler arasında rastlanan mezmurların Hz. Davud’a isnadı kesinlik taşımaz. Biz Zebur’a Hz. Davud’a geldiği şekliyle inanmakla yükümlüyüz. Zebur, hep öğütlerden, iman esaslarından ve dualardan ibaretti. Şeriata ait hükümler kapsamıyordu.
İlahi kitapların üçüncüsü olan İncil Hz. İsa’ya indirilmiştir.
Bu gün Hıristiyanların elinde bulunan ve “Ahdi Cedid” adını taşıyan kitaplar Hz. İsa’ya Allah tarafından gönderilen İncil değildir. Halen Hıristiyanların elinde birbirini tutmayan;
- Luka,
- Matta,
- Yuhanna
- Markos isimli şahıslar tarafından yazılan dört İncil vardır.
Bunların dışında daha pek çok İncil ortaya atılmışsa da Hz. İsa’dan 325 yıl sonra İznik’te toplanan ruhani meclis tarafından diğerleri yakılmış sadece bu dört tanesi bırakılmıştır. Bu durum, Allah tarafından Hz. İsa’ya gönderilen İncil’in asıl nüshasının mevcut olmadığını apaçık göstermektedir.
Kur’an, sözlük manasıyla, okumak anlamına gelir. Terim olarak Kur’an, hem dünyada hem de ahirette insanı mutlu kılmak gayesiyle Allah tarafından Cibril adlı melek aracılığıyla Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v)’e gönderilen son İlahi kitabın adıdır.
Kur’an, Hz. Muhammed (s.a.v)’in 23 yıllık peygamberlik hayatı boyunca peyderpey ayet ve sureler şeklinde nazil olmuştur.
Kur’an-ı Kerim, Peygamberimize indirildiği andan itibaren yazılmaya ve ezberlenmeye başlanmıştır. Peygamber Efendimizin vefatından sonra Hz. Ebu Bekir’in hilafeti döneminde bir kitap haline getirilmiş ve Hz. Osman zamanında da çoğaltılarak eyaletlere gönderilmiştir. Böylece, okuyuşta birlik sağlanmıştır. Okumayı kolaylaştırmak için Kur’an’ın metinlerine daha sonra hareke, nokta ve işaretler konulmuştur. Kur’an’ın kelime sonlarını ilk harekeleyen, Ebu’l Esved ed-Dueli’dir.
Nüzulunden 14 asır geçmesine rağmen Kur’an’da en ufak bir değişiklik olmamıştır ve kıyamete kadar da olmayacaktır. Zira Cenabı Allah Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor:
- Doğrusu Kitabı biz indirdik. O’nun koruyucusu elbette biziz (Hicr Süresi 9. ayet)
Kur’an, birçok bölümlere ayrılır. Besmele ile başlayan bölümlere süre denir. Kur’an’da 114 sure vardır. Tövbe süresinin dışında sureler birbirinden besmele ile ayrılırlar.
Kur’an-ı Kerim’in ilk suresi Fatiha, son süresi Nas’tır. En uzun suresi 286 ayetten ibaret olan Bakara, en kısa suresi ise, üç ayetten ibaret olan Kevser süresidir.
İki durak arasında cümle mesabesindeki metinlere de ayet denir. Manası kolaylıkla anlaşılan ve tek manası olan ayetlere muhkem, birçok manaya ihtimali olup, bu manalardan birine tayin edilebilmek için haricî bir delile ihtiyacı olan ayetlere de muteşabih denir.
Ayetlerin toplam sayısı hakkında ihtilaf edilmiştir. Bu ihtilafların nedeni şüphesiz ki herhangi bir ayetin ilave edilmesi veya herhangi bir ayetin çıkarılmış olmasından ileri gelmiş değildir. Bu ihtilafın nedeni, bir metnin, bir cümlenin bir veya birden fazla ayet kabul edilip edilmemekten, hurufu mukatta’aların tam ayet sayılıp sayılmamaktan ve süre başlarındaki Besmelelerin her süreden ayet sayılıp sayılmamaktan ileri gelmektedir.
Küfe ekoluna göre ayetlerin sayısı 6236, Basra ekoluna göre 6205’tir. Ayetlerin sayısında başka değişik görüşler de vardır. Ülkemizdeki mevcut mushaflarda ayetlerin sayısı Küfe ekoluna göredir. Yani 6236’dır.
Hicretten önce nazil olan ayetlere Mekki, hicretten sonra nazil olanlara da Medenî denir. Kur’an-ı Kerim, iki kapak arasında bulunan sayfalar itibarıyla 30 eşit bölüme ayrılmış ve her bölüme cüz denilmiştir. Her cüz de 4 hizbe ayrılmıştır. Bu durum okumada kolaylığın sağlanmasına vesile olmuştur.
Kur’an, insanlığa doğru yolu göstermenin ve Müslümanların kutsal kitabı olmanın yanı sıra, Hz. Muhammed (s.a.v)’in peygamberliğinin en büyük mucizesidir.
Kur’an, inanarak okuyanlar için bir rahmet ve şifa kaynağıdır. Yolların en doğrusu, Kur’an yoludur. Kur’an’a uyan asla sapıklığa düşmez. Kur’an okuyanın kalbi nurlanır. Zira Kur’an Allah’ın kelamıdır.
Kur’an okumanın fazileti hakkında Peygamber Efendimiz şöyle buyuruyor:
- Sizin en faziletliniz Kur’an okuyan ve öğretendir.
Kur’an-ı Kerim hem lafız hem manasıyla Allah’ın kelamı olduğu için tam olarak tercüme edilemez. Ancak, herkes anladığı nispette tercüme etmeye çalışır. Bunun içindir ki Kur’an tercümeleri, sadece tercüme değil, tercüme ve meal diye isimlendirilir.
Kur’an-ı Kerim’i aslî harfleriyle okumak, onu ezberlemek ve onunla amel etmek her Müslümanın ideali olmalıdır.
Kur’an-ı Kerim’i, Latin harfleriyle sıhhatli bir şekilde okumak mümkün değildir. Çünkü Kur’an alfabesinde bulunan bazı harflerin karşılığı Latin alfabesinde yoktur.
Kaynak: Turan Yazılım / Mürşit 5 / Fıkıh
